Dün iyi bir haber aldık. Aileyle görüşen arkadaşımıza, "...yazılanları takip ediyoruz. Kızım iyi durumda, sizi de çok sevmiş. Gelecek sene kampa gelir mi bilmiyorum, ama büyük kızım gelecek" dedi annesi. Sevindik. Biz de 4. Çerkesya Gençlik Kampı'nı örgütlemeye başladık.
O yalan ve iftira üzerine kurdukları kampanya ile bizi sindirdiklerini, sindirebileceklerini sananların hevesleri kursaklarında kalacak. Asla geri adım atmayacak; Çerkes kadınlarının yaşam tarzlarına özgürce kendilerinin karar verme hakkını savunmaya devam edeceğiz.
Bize ve kampa yönelik iğrenç kampanyanın özü de bu. Bu nedenle suçluyu değil, bizi, kampı ve kamptaki yaşamı hedef tahtasına koydular. Tecavüze uğrayan bir kadın için "öyle giyinmeseydi, alkol içmeseydi, öyle bakmasaydı..." diyen yobazlardan hiç bir farkları yok.
Bunlar yeni de değil. Daha 2000 yılında KafDer Genel Merkezi adına Ümit Dinçer Bodrum'da bir kamp organize etmişti. Gençler sahilde mayo ile kafe oynadılar diye aynı kıyamet kopmuştu. Daha sonra Antalya'da örgütlenen Gençlik Kamplarına da aynı saldırılar yapıldı.
1. ve 2. Çerkesya Gençlik Kampları sonrasında da çok tartıştık. Neye karşınız diye sorduk: Kızlı erkekli kamp yapılmasına mı? Kampların denize girme imkanının olduğu bir sahil kentinde yapılmasına mı? Deniz kıyafetleri ile dans edilmesine mi? Bu görüntülerin sosyal medyada paylaşılmasına mı? Yoksa bu kampı Çerkesya Gençliği'nin örgütlemesine mi?
Açık açık söyleyen çok az, ama dertleri gençlerin birlikte kamp yapmaları ve bunu Çerkesya Gençliği'nin örgütlemesi. Yoksa bundan önceki kamplara da 18 yaş altı gençler katılıyordu ve refakatçı büyükler o kamplarda da vardı. Ve bizim kampımıza katılan arkadaşlarımızın yakınları: mesela benim eşim, Haydar'ın kızı, Uğur'un iki yeğeni... hepimizin yakınları kampa katılmıştı.
Zaten bir görevi olmayan ve kampa katılan yakınlarına-çocuklarına refakat etmeyen kimsenin kampa katılmasına izin vermiyoruz.
Peki neden bu kamp ve kampta yaşanan olumsuzluk üzerinden Çerkesya Gençliği ile Çerkesya Hareketi'ne bu kadar saldırıyorlar?
Bir kısmı gerçekten kampta yaşanan olumsuzluğa çok üzüldü ve nerede yanlış yapıldı, bu kamp nasıl daha güzel; daha güvenli örgütlenebilirdi-örgütlenebilir diye sorguluyor, öneriler yapıyor. Bunlara saygımız var. Aynısını biz de kendi içimizde yapıyoruz.
Bazılarının dertleri farklı. Bunlar siyasi "rakipleri"ne yönelik eleştirilerini bu olumsuzluk üzerinden yapıyor, yaşanan olumsuzluğa yönelik tepkiyi siyasi kazanım elde etmek için kullanıyorlar.
Çerkesya Hareketi ve sözcüsü Hatko Schamis ise zaten bütün "günahların" sorumlusu: Çerkes ulusal kimliğini, vatanı Çerkesya'yı anlattık; vatana dönüş'ü savunduk... Savaşa, Rus ve Rusya düşmanlığına ve Rusya karşıtı güçlerle ilişkilere tavır aldık...
Özetle, camiamızın siyasi aktörlerinin hepsinden şu veya bu konuda farklı düşünüyor; düşüncelerimizi cesurca anlatıyor ve gücümüz yettiğince pratik olarak örgütlüyoruz.
Bazılarının oyunlarını bozuyoruz. Bu nedenle, hepsi bir ağızdan bize saldırdı veya bu iğrenç saldırıları sessizce izledi. Aslında kendilerinin de savundukları değerlere saldırılıyordu ve eğer biz dik durmazsak, dolaylı olarak onlar da bu iğrenç saldırıdan nasiplerini alacaklardı. Ama "O Ermeni'yi dövdürmemeleri gerektiği"ni unuttular!
Bu ikinci grupla ilintili, aşağılık yalan ve iftiralarla kampa, gençliğe ve bize saldıranlar ise nefretlerini kusuyorlar. Ne yaşananlar, ne kamp, ne kampa katılan gençler umurlarında değil. Onlar için bu yaşananlar bize saldırmak için "Allah'ın bir lütfu", bir fırsat.
Ama Çerkesya Hareketi'ni yıldıramayacaklarını biliyorlar ve asıl olarak "büyük-çoğunluk olduğu görüntüsü verilen" bu cepheyi karşısına almaktan; bizim yanımızda olduklarında bazı sosyal ilişkilerinin bozulmasından korkanları hedef alıyor, "bunlardan ve Çerkesya Gençliği'nden uzak durun" mesajı veriyorlar.
Bazılarını tanıyoruz ve hayat hikayelerini, şimdilik isim vermeden, anlatacağım. Kimse bana yazma demesin. "İlk taşı atan bu en günahkar 'ahlak abideleri'"ni, bu uru ve altında yatan zihniyeti toplumumuzdan mutlaka temizleyeceğiz.
Aslında çoğunu herkes tanıyor ve bize nefret kusan, hakaret ve küfür eden bu grubun yanında bazı vicdanlı insanlar "Antalya'yı bırakın, Kayseri'ye bakın, Maraş'a bakın" diye mesajlar attılar. Ama sesleri duyulmadı. Sorun bakalım, ne demek istediler?
Mesela benim de tanıştığım bir kadın var. Bir gün İstanbul'da bir derneğe gidiyor ve kalacak yeri olmadığı için yardım istiyor. Başına ne geldi biliyor musunuz? Veya 3 yıl önce yine İstanbul'da, iki YK üyesinin istifa ettiği çirkinliği ve Antalya'da yaşananları, bu nedenle eşinin kendisini terk ettiğini bildiğimiz o "thamate"yi unuttuk mu?...
Bunlardan dolayı Çerkes toplumu kirli değil elbette, hatta başkaları ile karşılaştırıldığında bizde yaşananlar devede kulak kalır. Ama biz ahlaki değerleri güçlü bir toplum olduğumuz için, tek tük örnekler dahi infiale neden oluyor. Ve "üstünü örtme" refleksine dönüşüyor.
Biz öyle yapmadık. Bizim için de, diğerlerinin yaptığı gibi, kızı bir kenara çekip ikna etmeye çalışmak ve o ahlaksızı evine yollayıp yaşanan pisliğin üstünü örtmek çok kolaydı. "Allahın bir lütfu"nu bekleyen fırsatçıların olduğunu, kampa ve Çerkesya Hareketi'ne zarar vereceğini bile bile bunu yapmadık; çünkü üstü örtülen herşey tekrarlanıyor ve kötülük yapma eğilimleri olanları cesaretlendiriyor. Yani söz konusu olan sadece bir kız değil; Çerkes kimliği ile yaşam tarzları arasındaki ilişkinin gözden geçirilmesi ve Çerkes kadınlarının tatil yapma-denize girme özgürlüğüydü.
Bir Çerkes elbette ahlaksızlık yapmamalı, ama bazılarının "bir Çerkes yapmaz" diyerek anlattıkları xabze değil; "yaşam tarzı". Veya belli bir yaşam tarzını empoze etme çabası. Ancak Çerkes kimliğini böyle bir yaşam tarzı ile birlikte tanımlamak, bu yaşam tarzını benimsemeyen özellikle gençleri Çerkeslikten, Çerkes kimliğinden ve Çerkes toplumundan uzaklaştırıyor. Bu nedenle kimlik, bir yaşam tarzı ile birlikte tanımlanmamalı; kimlik, bir yaşam tarzını veya ideolojik duruşu anlatmanın aracı olmamalıdır.
Hayata bakış açısı veya yaşam tarzı ne olursa olsun, her Çerkesin gururla "ben Çerkesim" deme hakkı olmalı; kimse kurumlarımızda veya etkinliklerimizde yaşam tarzını gizlemek zorunda kalmamalıdır.
Bazılarının, özellikle gençlerin Çerkes kimliğinden ve toplumsal ilişkilerimizden uzaklaşmalarının nedenlerinden biri budur.
Gençlerimiz nerede nasıl davranılması gerektiğini gayet iyi biliyorlar. Denizde plaj kıyafetleri ile yüzen, eğlenen ve dans eden gençlerin düğünlerde nasıl xabze ve kıyafet kurallarına uyduklarını hepimiz gördük. Ve onlar kimin ne giydiğini umursamıyor, birbirlerinin oralarına buralarına bakmıyorlar. Ki, ahlaksız da bu gençlerin arasından çıkmadı, 50 küsür yaşında bir Dernek başkanıydı.
Kısaca, yaşanan kötülük nedeniyle hepimiz üzgünüz, öfkeliyiz. Nerede hata yaptık diye düşünecek, çözümler bulacak ve 4. Kampı çok daha güzel örgütleyeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın...