DEVLET OLMAYAN "DEVLET" VEYA DEVLETİ OLMAYAN ULUS (5)

#153 Ekleme Tarihi 06/10/2015 02:26:47
24 Haziran 2010 Perşembe Saat 09:20   21 Mayıs nedeniyle Bask Ülkesi üzerine yazılarıma ara vermiştim. Yeni bir gündem çıkıncaya kadar bu yazılara kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Franko öldükten ve yeniden demokrasiye geçildikten sonra İspanya’da önce bir geçiş dönemi anayasa taslağı hazırlandı. Bu anayasa taslağına göre İspanya’da tek bir ‘İspanyolulus’u vardır; diğerleri “topluluk”, “vatandaş” veya “etnik grup”tur ve hepsi İspanyol Ulusu’na dahildirler. Diğer dillerin varlığı kabul edilir, ama bunlar “diğer İspanyol dilleri”dir. Ve ulusal bütünlüğün garantisi, İspanyol Silahlı Kuvvetleri’dir. Bask halkının taleplerinin çok uzağında kalan bu taslak 6 Aralık 1978’de referanduma sunulur ama Bask’tan ve Katalonlardan onay alamaz. PNV, ELA, ESİE gibi geleneksel milliyetçi kesim sandık başına gitmez; ETA-M, ETA- PM, EİA, HB gibi Birleşik Sol’un oyu ise ‘hayır’dır. Görüşmeler ve pazarlıklar sonrasında yeni bir taslak hazırlanır ve 25 Ekim 1979’da üç Bask bölgesinde referanduma sunulur. Milliyetçi Bask Partisi (PNV), Bask Solu (EE), İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ve Demokratik Merkez Birliği (UCD) taraftarları taslağa “evet” oyu verirken Halk Birliği (HB-Herrıa Battasuna), öncelikle bu anayasanın Bask sorununa politik değil, yerel yönetim çerçevesinde bir yanıt verdiği, Navarra’yı içermeyerek Güney Bask’ı bir kez daha böldüğü gerekçesi ile reddeder. Referandumda anayasaya yüzde 51 evet oyu çıkar ve bir ay sonra İspanyol Parlamentosu’nda onaylanarak 11 Ocak 1981’de “Bask Otonom Topluluğu” (CAV) adı altında yürülüğe girer. CAV’a sandık başında evet diyen Bask kökenli partilerden PNV ve EE bu onayı “kerhen” verdiklerini söylerler. Bu söylemlerini son anda Suarez’e kabul ettirdikleri “Bu otonominin kabulü Basklıların tarihinden gelen haklarından vazgeçtiği anlamına gelmez” maddesine dayandırmaktadırlar. Özerkliğe İspanyol sağının bir kesimi de “evet” oyu vermiştir. Franko ile bir sorunu olmayan bu kesim aslında özerkliği “aşırı” buluyordu, ama bunun referandumda geçmemesi durumunda Bask milliyetçiliğini frenlemenin mümkün olamayacağını düşünmekteydi. Otonomiyle hiç olmazsa bağımsızlık yolu kapanmış olacaktı. Yürürlüğe giren Anayasada “özerk bölge” veya “topluluk” olarak tanınmak, bu statüyü alabilmek için aranan nitelikler şunlardı: -Toprak bütünlüğü, -Ekonomik birliktelik, -Ortak bir tarihe sahip olmak, -Kültürel ortaklık; yani aynı dili konuşmak, benzer değerlere ve ortak ya da benzer bir geçmişe sahip olmak. `caption id="attachment_3136" align="aligncenter" width="300"`Maviye boyalı yerler Bask dilinin konuşulduğu, daha doğrusu Baskların yoğun olarak yaşadığı bölgeleri gösteriyor.                                                                                                                                                                                                                                    Maviye boyalı yerler Bask dilinin konuşulduğu, daha doğrusu Baskların yoğun olarak yaşadığı bölgeleri gösteriyor.`/caption` Bunların hepsine sahip ve Bask Ülkesi’nin bir parçası olduğu bilindiği halde ondan koparılıp Navarra isimli ayrı bir “özerk bölge” veya “topluluk”  yaratılmasının nedeni, Bask ülkesinin güçlenmesinin ve büyümesinin önünün alınmak istenmesi, bahaneleri ise Navarra’da yaşayan Bask olmayan nüfustu. Yeni kabul edilen Anayasa’nın 2. Maddesi “ İspanyol ulusunun birliğini ve bütün İspanyolların ortak vatanının bölünmezliğini kesinlikle belirtir; onu oluşturan bölge ve milliyetlerin özerklik haklarını, aralarındaki dayanışmayı garanti eder” diyor ve “özerk bölgeler” anayasal güvenceye kavuşturulmuş oluyorlardı ama aynı zamanda merkezi yönetimin de geleceği ve yetkileri garantiye alınıyor; özerk yönetimlerin “kendi kaderlerini tayin etme haklarını”nın da önüne geçiliyordu. Özerk bölgelerin yaratılmasının altında yatan nedenlerden biri de budur: Halkların kendi kaderlerini tayin hakkını “gizlemek” veya unutturmak. Bugün Bask Ülkesi’nde PNV’nin, ETA'nın (Euskadi ta Askatasuna -Bask Ülkesi ve Özgürlük-) ve diğer özerk bölgelerde bağımsızlık yanlısı örgütlerin mücadelesini verdiği hak bu haktır. Bu hakka sahip olmak, onu kullanmak; mutlaka ayrılmak anlamına gelmiyor. Önemi bir halkın yaşadığı topraklar üzerinde egemenliğini ifade etmesidir. İspanya’da özerk topluluklar ile merkezi yönetim arasındaki yetki paylaşımı da şöyle: Her özerk bölgenin kendi parlementosu var ve özerk bölgenin sınırları içerisindeki halk, seçimlerle bu parlamentoya temsilcilerini; meclis üyeleri de aralarından bir hükümet başkanı yani başbakan seçiyorlar. Meclislerin yasama yetkileri var. Yani kendilerini ilgilendiren alanlarda ve anayasa ile belirlenen yetkiler çerçevesinde yasa çıkarabiliyorlar. Yürütme yetkisi başbakanın ve hükümetin elinde. Hükümet üyeleri meclis tarafından seçiliyor. Yani kendi kendilerini yönetme hakkına sahipler. Yine Anayasası’na göre, “özerk bölgeler” yargı organlarını, yani mahkemeleri ve bağlı birimleri oluşturabilirler. Vergi toplama hakları var ve topladıkları vergiden kendi paylarını yine kendileri saptıyorlar. Süreç içinde vergiden aldıkları paylar da arttı. Hatta eğer yanlış hatırlamıyorsam Bask Bölgesi artık merkeze vergi vermiyor. Merkezi devlet savunma, silahlı kuvvetler, adalet, iç işleri, hukuk gibi konularda son sözü söyleme hakkına sahip. Diğer konularda örneğin eğitim, öğretim, kültür gibi alanlarda da belli yetkileri var ve “zorunlu olmadıkça” herşeye müdahale etmiyor, ama Bask, Katalon ve Galiçya halkları Merkez’in bu konularda yetkisinin olmasını istemiyor, bunun egemenlik haklarına müdahele edilmesi anlamına geldiğini söylüyorlar. Zaman zaman önemli ve belirleyici konularda düzenlenen referandumlar bir özerk bölgenin o konuda kendi kaderini tayin hakkını kullandığı anlamına gelebilir. Mesela Katalonya yetkilerinin genişletilmesine ilişkin bir referandum düzenleyebildi. Ama merkezin onayı olmayınca bu referandumun yasal bir anlamı olmuyor. Bu nedenle de aslında kendi kaderini tayin hakkı yalnızca kağıt üzerinde kalıyor. Yeni Anayasa ile kimi olanaklara kavuşan Bask Halkının önemli de bir kaybı var. Bu anayasayla tarihi Bask ülkesi Bask Otonomi Topluluğu (CAV) ve Navarra diye bir kez daha bölünmüştür. Birleşik Sol’un, PNV dahil anayasaya evet diyenleri tarihsel hata yapmakla suçlayıp getirilen bu çözümü ‘İspanyolcu’ olarak nitelemesini nedeni budur. Fakat özerkliğin mimarlarından biri olan PNV, bu çözümün “kötünün iyisi” olduğunu düşünmekte. Elbette ulusal kurumların örgütlenmesi önemlidir. Bask halkı da yeni Anayasa ile kimi haklara kavuşmuş ve bunlar sayesinde uluslaşma yolunda önemli mesafeler katetmiştir. Ama bir halkın toprak bütünlüğünün bozulması; farklı birimlere bölünen parçalarının “siyasallaşması” ve kurumlaşması beraberinde bir daha onarılması çok güç sorunları beraberinde getirmekte. Navarra’da küçük bir azınlık durumuna düşen Bask’ların Bask Özerk Bölgesinde yaşayan Basklar kadar hak ve özgürlük sahibi olmalarına rağmen uzun vadede kimliklerini korumaları mümkün değildir. Bunun sonucu, yalnızca Navarra’da yaşayan Basklıların asimile olması değil; tarihi Bask toprağı olan Navarra’nın da kaybolması ve belki de Navarra’nın ayrı uluslaşması olacaktır. ETA’nın da içerisinde olduğu Birleşik Sol’un bölünmeye şiddetle itiraz etmelerinin nedeni de budur.

Dahası, bütün ulusal hareketlerin Bask deneyiminden çıkarmaları gereken derslerden biri toprak bütünlüğünün mutlaka sağlanması ve korunması gerektiğidir.

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks