DEVLET OLMAYAN "DEVLET" veya DEVLETİ OLMAYAN ULUS: BASK ÜLKESİ ( 2 )

#5882 Ekleme Tarihi 16/07/2020 10:22:13

Baskların bölgedeki tarihi, bilinen en eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Bir süre Roma’nın hâkimiyeti altına girmiş, kavimler göçü ile birlikte Germen kavimleri ve Vizigotlarla mücadele etmek zorunda kalmışlar. İspanya’nın önemli bir bölümünün Emeviler tarafından ele geçirilmesiyle Vizigot baskısından kurtulunca, 9. yüzyılda Navarra Krallığı adıyla kendi bağımsız devletlerini kurmuşlar.

Topraklarının bir kısmı 13. ve 14. yüzyıllarda Kastilya Krallığı tarafından işgal edilmesine rağmen Navarra Krallığı, 16. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş.

Baskların tarihteki bu tek devletleri Navarra Krallığı 1515’te Kastilya ve Aragon krallıklarının birleşerek oluşturdukları İspanya ile Fransa tarafından işgal edilerek paylaşılır ama Basklar, Fransa ve İspanya kralları arasında yapılan bir anlaşmayla İspanya sınırları içerisinde “Fuero” adı verilen bir yerel yönetim sistemine sahip olurlar.

Toprak, hukuk, yasama ve yürütme alanlarında özerklik ile gümrük, vergi ve askerlik konularında muafiyet esasına dayanan bir yönetim yapısıydı „Fuero“. Fransa tarafında kalan Bask bölgesi bir Lord, İspanya’da kalan kısım ise yerel meclisler tarafından yönetiliyordu. Bu yerel meclisler, yılda bir defa bir araya gelerek Bask Millî Meclisi’ni oluşturuyor ve “Fuero ” düzenlemelerine ilişkin kararlar alıyorlardı. Baskların, ileri derecede özerk yönetimi ve bu yönetimin siyasî-hukukî altyapısı, böyle bir tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkmıştır.

Zamanla, Kastilya dediğimiz İspanya Krallığı, yani daha sonra İspanya adını alan ve başkenti Madrid olan krallık diğer dilleri yavaş yavaş yasaklamaya başlar. Bunun için Krallık kararları çıkarılır. Bask ve Katalanca’nın resmi düzeyde kullanımını yasaklanır. Ve Bask dilindeki erime de daha bu yıllarda başlar.

Çünkü yasaklanan diller prestij kaybına uğrarlar. Resmi dairelerde, eğitimde, devletin resmi kararlarında veya kurumlarında kullanılmayan bir dili halk da yavaş yavaş kullanmamaya başlar ve dil geriler. Bask dili de geriledi. Yani Bask dili, bizim dilimizden çok çok önce kaybolmaya başladı.

16. yüzyıldan itibaren İspanya denizaşırı büyümeye ve genişlemeye başlayınca, Bask toplumu da bundan etkilendi. İmparatorluğun nimetlerinden yararlanan Bask denizcilerinin ve tüccarlarının Madrid’le ilişkilerin geliştirilmesinden çıkarları vardı, ama hızlı sanayileşme sonucu ortaya çıkan burjuvazi ile işçi sınıfı, Avrupa’da yükselen milliyetçi hareketler ve kurulan ulus devletler Baskları da etkiliyordu. Bunun sonucu olarak Bask toplumu Madrit’le ilişkileri ve özerk yönetimi korumak isteyenler ile bağımsızlık talep edenler diye ikiye bölündü.

1833-40 ve 1873-76 yılları arasında iç savaşların yaşanmasına yol açan bu bölünmede milliyetçiler, merkezî devlet örgütlenmesi ve bir ulus-devletin inşa edilmesi talebini dile getirdiler. Gelişen burjuvazi milliyetçileri destekliyordu ama halkın çoğunluğu krallığa bağlı kalma ve “Fuero” düzenini koruma yanlısıydı.

İç savaş Bask halkının İspanya’da özerkliklerini kaybetmeleriyle sonuçlandı. Fransa sınırlarında kalan Bask bölgesinin özerkliği de Fransız İhtilâli’nden sonra kaldırıldı.

İşte 20. yüzyıla girilirken ortaya çıkan Bask Milliyetçi Hareketi bu mirasın üzerinde yükselmiştir.

Bu tarihten sonraki ilk milliyetçi gruplar sanayileşme nedeniyle büyüyen işçi yığınları arasından, işçi hareketleri olarak ortaya çıktılar ve antikapitalist söylemleri nedeniyle sosyalist hareketlerin de desteğini alarak kısa sürede Bask bölgesinin en güçlü siyasi hareketi konumuna yükseldiler.

Teorisyenliğini ve önderliğini Sabino de Arana’nın yaptığı bu „yeni milliyetçi hareket“ 1895’te Millîyetçi Bask Partisi PNV'ni ( Partido Nacionalista Vasco ) örgütledi. Sonra da kendi işçi sendikaları ELA-SOV sendikasını. Aynı zamanda millî kültürü kurma veya „yeniden Basklaşma“ çalışmalarını da başlattılar. Bask dili, tarihi, kültürü ve folkloruna vurgu yapıyor, yedi Bask bölgesinin birleştirilerek yeniden bağımsız yahut ileri derecede özerk Bask devletinin kurulmasını istiyorlardı.

Demokratik mücadele yöntemlerini benimsemişlerdi. 1923’te başlayan Rivera diktatörlüğüne kadar ılımlı bir siyasetleri oldu. Söylemleri milliyetçi, hatta zaman zaman ırkçı; yol ve yöntemleri ile kullandıkları araçlar ise yasal ve demokratikti. Ama diktatörlükle birlikte yeraltına çekilmek zorunda kaldılar...

Burada "yeraltına çekilmek" veya "illegalite" üzerine şunu hatırlatmam gerekiyor: Politik mücadelede "süreklilik" çok önemlidir. Bu "sürekliliği" sağlamak için, şartlar neye izin veriyorsa öyle örgütlenmek ve mücadele etmek gerekir. Basklar arada kısa kesintilere rağmen bunu başardılar.

1931’de İspanya’da yeniden Cumhuriyet ilan edilmiş, Katalanya’ya özerklik verilmişti. Bu durum PNV’yi ve Bask milliyetçiliğini yeniden harekete geçirdi. Bu dönemde öncelikleri özerkliği yeniden kazanmak ve „tarihsel hakları“ olarak gördükleri “Fuero” sistemini kurmaktı.

1932’de Bask bölgesinde yapılan bir referandumda, özerklik talebi halktan yüzde 82 oranında destek bulmuş ve İspanya Parlamentosu, Bask bölgesine özerklik veren kanunu kabul etmek zorunda kalmıştı. Ama Falanjistlerin Bask Bölgesi’nin özerkliğini şiddetle ret etmeleri, bunun sonucu olarak Bask dilinin konuşulması da dahil ard arda gelen kültürel yasaklar nedeniyle Basklılar giderek radikalleşme sürecine girdiler.

Ve kazanılan özerklik daha hayata geçirilemeden 1936-39 İspanya iç savaşı patlak verdi. Bask milliyetçiliğinin merkezi olan PNV bu savaşta özerklik statüsünün devamını taahhüt eden cumhuriyetçilerin saflarına katıldı.

İç savaşın sonuçları Bask milliyetçiliği açısından ağır oldu. Savaş sırasında binlerce Basklı katledilmiş, Alman savaş uçaklarının bombaladığı Baskların tarihî Guernika şehrinde iki bin kadar sivil hayatını kaybetmiş, yüz binin üzerinde Basklı da, başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine mülteci olarak sığınmak zorunda kalmıştı, ama Basklıların Faşizme karşı direnişi yalnız İspanya’da değil; tüm dünyada da bir sempati yaratmış, Bask halkının kendine güvenini arttırmıştı.

Picasso’nun “Guernika” isimli tablosuyla ölümsüzleşen bu direniş ve Bask halkı bir direniş sembolu olarak insanlığın zihnine kazınmıştır.

Haziran 1937’de Bask kuvvetleri teslim oldu. PNV Paris’e kaçtı. İki yıl kadar sonra da İspanya genelindeki bütün cumhuriyet kuvvetleri Franko’ya teslim oldu, Cumhuriyet yıkıldı ve uzun sürecek bir faşist diktatörlük dönemi başladı.

Ülke yönetimini ele geçiren Franko yalnız Cumhuriyetçileri ve solcuları değil, etnik grupları da baskı altına almıştı ve bu baskılardan en fazla pay alanlar Basklar oldu. Yaklaşık 22 bin Bask milliyetçisi idam edildi. Binlercesi hapsedildi, işkence gördü.

Bask bölgesine verilecek bir özerkliği merkezî yönetim açısından en büyük tehdit olarak algılayan Franko, bu sebeple Bask milliyetçiliğine ve kültürüne dair ne varsa her şeye savaş açtı. Amaç iç savaşta kendisine karşı direnen Basklıları cezalandırmak ve özerklik talebini bastırmaktı.

Çünkü Bask bölgesine tanınacak herhangi bir hakkın, domino etkisiyle ülkenin Katalonya ve Galiçya bölgeleri başta olmak üzere diğer bölgelerine de yayılacak olmasından korkuyordu. Bu baskılar, kamusal alanda Bask dilinin kullanımının yasaklanmasına kadar varmıştır.

Milliyetçi Bask önderleri ya idam edilmiş ya hapse atılmış ya da ülke dışına kaçmışlardı. Bu nedenle Franko’nun ilk yıllarında ülke içinde herhangi bir Bask direnişi örgütlenemedi.

Ama Fransa’ya kaçan bir kısım Milliyetçi Bask Partisi (PNV) mensubu, burada bir “Sürgünde Bask Hükümeti” kurarak mücadeleye devam ettiler. Sürgündeki İspanya Cumhuriyet Hükümeti’ni de destekleyen bu PNV’liler, müttefiklerin galibiyetiyle faşist Franko rejiminin yıkılacağı ve tekrar kurulacak cumhuriyet rejimiyle Bask bölgesinin yeniden özerkliğine kavuşacağı düşüncesinden hareketle Almanya’ya karşı müttefiklerin saflarında yer aldılar. Fakat beklenen olmadı ve sosyalizm tehdidine karşı Franko’yla ABD’nin anlaşması üzerine Bask milliyetçilerinin umutları suya düştü.

Franko’nun uygulamaları bize tanıdıktır. Hedefi „İspanya Ulus“nu yaratmaktı. Devlet içinde farklı etnik kökene sahip insanların bulunması onu rahatsız etmiyordu, ama bir şartla; İspanyol’dan daha çok İspanyollaşmaları, kendi dillerini ve kültürel kodlarını tamamen unutmaları kaydıyla… Bu nedenle Bask’a ve Basklıya ait ne varsa yasaklandı.

Bu yıllarda daha çok Bask kültürünün güçlendirilmesi üzerinde duran PNV, büyük güç ve kadro kaybı nedeniyle siyasî açıdan nispeten pasif kalmış, Franko karşıtı İspanyol gruplarla işbirliği içerisine girmişti. Bask ülkesinin bağımsızlığına demokratik yollardan ulaşılacağını öngörüyor, bunun için öncelikle İspanya’da demokrasinin yeniden inşa edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Sokak etkinlikleri PNV’nin gençlik kolu EGİ’nin işiydi.

Ancak partinin strateji ve yöntemlerini tasvip etmeyen, pasiflikle suçlayan “biz yalnız Franko’ya değil, İspanya’ya da karşıyız” diyen bir grup, 1952’de partiden ayrılarak “Ekin” ( Baskça’da “başlamak” veya “başlangıç” anlamına geliyor ) adlı yeni bir oluşuma gittiler. 1959 yılında ise daha radikal bir grup, ulusal bağımsızlık için silahlı mücadeleden başka yol olmadığı iddiasıyla Ekin’den ayrılarak ETA örgütünü kurdu.

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks