“Var olmayı”, “birlikte yaşamayı”, “sevmeyi”, “öğrenmeyi” ve “yapmayı” öğrenmek-öğretmek şeklinde özetlenebilecek bir eğitim anlayışı ile gerçekten çok önemli başarılar kazanmış olan Bask Yurtseverlerinin ciddi olarak el attıkları konulardan biri de diaspora ile ilişkiler...
5. Dünya Bask Kongresi 2-4 Kasım 2011 tarihlerinde San Sebastian’da toplandı. İlki 1995 yılında toplanmıştı, her dört yılda bir yapılıyor. Neden diaspora ile organik ilişkiler kurmakta bu kadar geciktiler sorusuna yanıt aramadım değil. Kesin bir cevap bulamadım.
Birçok nedeni olmalı. Başta geleni herhalde, Bask ulusal hareketinin kendi gücüne güvenmesi, ayaklarını Bask ülkesine basması ve Bask diasporasını bir “cephe gerisi” gibi görmesi. Ama Bask ülkesinin değilse de Yurtsever hareketin diaspora ile hep ciddi bağları olmuş.
Kongre hazırlıklarına çoktan başladılar. Öyle bizdeki gibi “sır” değil bu kongreler, herkes izleyebiliyor; daha doğrusu onlar bizim gibi “güvenlik konseyi bildirileri” yayınlamakla yetinmiyor, hazırlık aşaması dahil bütün gelişmeleri, görüşleri, hatta delege seçimlerini bile kamuoyu ile paylaşıyorlar.
Benim anavatanla paralel bir ulusal kimlikte ısrarlı olmamın bir nedeni de özellikle Bask diasporasından gözlemleyebildiğim deneyimler. Elbette başka, mesela Ermeni ve Hırvat diaspora topluluklarını da yakından incelemek gerekiyor; ama bunun için sorunu soğukkanlılıkla tartışma-araştırma yeteneğimiz gelişinceye kadar bekleyeceğiz herhalde.
Basklar, uzun yılların deneyimleri sonrası bugün diaspora örgütlenmelerinin hedefini “... to help each other in the pursuit of the same objective: the perpetuation of ‘Basqueness’: Basque culture and identity”, yani “... üye örgütlerin aynı amaçla: Bask kültürünün ve kimliğinin, yani ‘Basklılığın’ yaşatılması için birbirine destek olması” diye özetlemişler.
Ama yurtsever Bask diasporası anavatandaki sürece veya mücadeleye de ciddi bir biçimde katılıyor ve destek veriyor.
Viyana Üniversitesi’nden Marco A. Bernal, “Krisenherd Baskenland: Nationalismus – Terrorismus –Autonomie” başlıklı çalışmasında:
“… nicht nur die Kirche, auch die baskische Disapora-Gemeinde trägt ihres dazu bei, dass der Konflikt weiter am Kochen gehalten wird. Besonders in Mexiko - hier fand die ETA immer besonders viel Unterstützung -, Argentinien, Uruguay, Chile und den USA gibt es große baskische Gemeinden, wobei viele von diesen “Basken” schon seit Jahrhunderten in der neuen Welt leben. Ein nicht unerheblicher Teil dieser “Basken” glaubt jedoch von Übersee aus, den baskischen Kampf für Unabhängigkeit und gegen Unterdrückung mitgestalten zu müssen” diyor.
Yani “… yalnız kilise değil, Bask diasporası-toplulukları da mücadelenin hala devam etmesine katkıda bulunuyorlar. Özellikle Meksika -ETA bu ülkede her zaman ciddi bir destek bulmuştur-, Arjantin, Uruguay, Şili ve Amerika’da yüzyıllardır yaşayan büyük Bask toplulukları var. Bunların göz ardı edilemeyecek bir kısmı kendilerini bağımsızlık savaşını desteklemekle yükümlü olduklarını düşünüyorlar” diye not düşmüş ( Mayıs 2010 ).
Bir de, uluslaşmanın bir kimlik ekseninde olması gerektiği bir yana; diasporanın varlığını devam ettirebilmesi ve daha sağlıklı dinamiklere sahip olabilmesi için de anavatan ile kimlik konusunda ayrı düşmemesi gerektiğine inanıyorum.
Çünkü “Çerkespora”nın anavatanımızı maddi, manevi ve nüfus olarak desteklemek gibi öncelikli bir görevi var. Ama aynı zamanda kendini yeniden üretme yeteneği körelmiş diasporamızın ayakta kalabilmesi için anavatanın desteğine ihtiyacı var.
Yani, bizim hem anavatanımızın diasporamıza, hem de diasporamızın anavatanımıza ihtiyaçları var. Bu nedenle aralarındaki bağlar çok daha sıkı olmalıdır.
Bask ülkesinde son yıllarda sağlanan gelişmelerin motoru kendisini “İspanyol” veya “Bask-İspanyol” hisseden kitle değil; Bask kimliğinde ısrarlı olan yurtseverler.
Keza Bask diasporasından anavatanları ile güçlü bağlar kurabilenler de yine kendilerini “Bask” kimliği ile tanımlayanlar, yurtseverler.
Son yıllarda yoğun nüfus hareketleri ve etnik-ulusal kimliklerin ulus devlet sınırları içerisinde çözülmesi için geliştirilmiş bir kavram var: “Transnational”, yani “ulusüstü” veya “ulus ötesi” kimlik. Anavatanlarından uzakta, başka ülkelerde uzun süre yaşamak zorunda kalanların ulusal kimliklerinin erimiş olması, beraberinde birlikte yaşadıkları halkların kimliklerinden veya kültürlerinden bir şeyler almış ve sonuçta kendilerini herhangi bir kimliğe tam olarak ait hissetmiyor veya iki kimliği de bir biçimde benimsemiş olmaları durumunu ifade ediyor.
Ama bir gerçekliği tespit etmek kadar, bunun sonuçlarını görebilmek de önemli. Çünkü eğer sonuçlar hedeflerimizle örtüşmüyorsa o zaman bu gerçekliği de değiştirmeye yönelik politikalar üretmemiz gerekecektir.
Süreli yayın organların veya internet üzerinden yapılan yayınların dışında Bask diasporasını sosyolojik olarak araştıran, yüzlerce denekle yazılı ve sözlü görüşmeler sonrası hazırlanan bir kitap var. “Identität, Kultur und Politik in der Baskischen Diaspora” ( Bask Diasporasında Kimlik, Kültür ve Politika ) veya “Baskische Diaspora: Migration und Transnationale Identität” ( Bask Diasporası: Göç ve Ulusötesi Kimlik ). Yazarı “Gloria Pilar Totoricagüena”.
Bu araştırmanın sonuçlarını kısaca özetlemek gerekirse:
Bildiğimiz gibi Bask diasporası neredeyse bütün dünyaya yayılmıştır. Çoğu 19. Yüzyıldaki Karlist savaşları ( Karlizm, liberal, laik ve merkeziyetçi yönetime karşı, gelenekselci, Katolik ve statüko yanlısı olan sürgündeki 7. Carlos'u destekleyen bir akım. Özellikle Bask ülkesi, Navarro ve Katalonya'da destek buldu. Bu iki güç arasında 1833-1839 yıllarında yaşanan savaşlara Karlist savaşlar deniyor ) sonrasında, iç savaş ve Franko döneminin baskıları nedeniyle vatanlarını terk etmek zorunda kalmış; bir kısmı da ekonomik nedenlerle veya denizcilik hareketleri sonucu göç etmişler.
Ama bu göçlerin çoğu “bireysel” olmuş; toplu ve zorla vatanlarından çıkarılma veya sürgün sadece Franko döneminde gündeme gelmiş ve toplam 150 000 kadar Basklı bu nedenle vatanından ayrı düşmüş.
Kendilerinin de açıkça dile getirdikleri gibi diasporada yaşayan Baskların büyük çoğunluğu artık asimile olmuş ve Bask kimliği ile bir alakaları kalmamış.
Bir “göçmen” topluluğunu diaspora olarak adlandırabilmenin de kriterleri var. Cohen’e göre bunlar:
"(1) dispersal from an original homeland, often traumatically; (2) alternatively, the expansion from a homeland in search of work, in pursuit of trade or to further colonial ambitions; (3) a collective memory and myth about the homeland; (4) an idealization of the supposed ancestral homeland; (5) a return movement; (6) a strong ethnic group consciousness sustained over a long time; (7) a troubled relationship with host societies; (8) a sense of solidarity with co-ethnic members in other countries; and (9) the possibility of a distinctive creative, enriching life in tolerant host countries..."
Yani, (1) çoğunlukla travmatik bir şekilde anavatandan kopmak, (2) veya iş, ticaret ve sömürgeci emellerle anavatandan ayrılmak, (3) anavatan üzerine kollektif bir hafızaya ve efsaneye sahip olmak, (4) tarihsel vatanın idealize edilmesi, (5) bir geri dönüş hareketinin varlığı, (6) uzun bir zamana yayılan güçlü etnik bilinç, (7) halen yaşanılan ülkelerdeki toplumlarla sorunlu bir ilişki, (8) diğer ülkelerde yaşayan aynı etnik kimlikten olanlarla bir dayanışma duygusu, ve (9) halen yaşanılan ülkelerde zenginleşme ve refaha kavuşma imkanı.
Bu kriterler ne kadar güçlü ise diaspora karakteri de o kadar belirgin olurken; ne kadar zayıflar veya yok olursa diasporik kimlik de o kadar erimekte ve bunun yerine göçmen kimliği güçlenmekte.
Bunlar arasında “etnik bilinç” ve “anavatan dönüş hareketi veya umudu”nun diaspora karakteri için belirleyici öneme sahip olduğunu düşünüyorum.
Baskların çoğunluğu savaşlardan bıkkınlık, yoksulluk veya biraz zengin olup geri dönme niyetiyle vatanlarını terk ettikleri için toplu bir “anavatana dönüş hareketi” veya niyeti hiç olmamış. Hatta iç savaş nedeniyle vatanlarını terk etmek zorunda kalmış sürgünler arasında bile.
Bugün de böyle bir toplu dönüş olabilir diyen, bunu ümit eden yok. Sadece geçmişe özlem duyan, tarihi Bask ülkesindeki sosyal kültürel ilişkilerin ve yapıların nostaljisini yapan ve bireysel olarak anavatana dönmekten bahsedenler var.
Hatta Bask kimliklerini 6-7 kuşak geçtiği halde koruyan, gerek anavatandaki ve gerekse diğer diaspora ülkelerindeki Basklarla düzenli bir iletişim içerisinde olanlar ve anavatanlarını sık sık ziyaret edip belli bir süre orada yaşayanlar arasında bile böyle bir “anavatana dönüş hareketi” yok.
Karşılaştırmak gerekirse bizde anavatanlarını gören veya ziyaret edenlerin oranı herhalde % 2 ile 5 arasında. Ama mesela Uruguay’da yaşayan Baskların % 37’si anavatanlarını ya ziyaret etmişler ya da hatta orada belli bir süre yaşamışlar. Arjantin’dekilerin % 66’sı, ABD’dekilerin % 83’ü, Avusturalya’dakilerin % 90’ı, Peru’dakilerin % 93’ü ve Belçika’dakilerin de % 100’ü.
Ama anavatanlarında sürekli yaşamayı, geri dönüş yapmayı düşünmemişler. Bunlar halen yaşadıkları ülkelerde bir düzen kurmuşlar, gidip geliyorlar ve sürekli iletişim halindeler. Kendi aralarında da sosyal, ekonomik ve politik bir dayanışma içerisindeler, ama geri dönmek gibi bir düşünceleri yok.
Yapılan araştırmalarda bunun nedenlerinden birinin, Baskların kendilerini hem anavatanlarına hem de halen yaşadıkları ülkelere sadık hissetmeleri olduğu görülmüş.
Zaten diasporada yaşayan Baskların yalnızca % 18’i kendilerini sadece “Bask” diye tanımlarken, % 74’ü “hybrid” veya “transnational” bir tanım yapmış; yani iki kimliğe birden sahip çıkarak ya “Bask-Amerikan”, “Bask-Uruguay”, “Bask-Arjantin” ya da “Amerikan-Bask”… diye tanımlamış.
Yine araştırmalardan çıkan sonuçlara göre Baskların çoğunun etnik kimliklerine sahip çıkmalarının nedeninin ekonomik bir kazanç olmadığı; bu etnik kimlikleri için politik bir taleplerinin olmadığı görülmüş.
Daha çok bir yerlere ait olma, kişisel gelişim veya positiv bir sosyal statü sahibi olma gibi sosyolojik ve psikolojik nedenlerle etnik kimliklerine sahip çıkmışlar.
Baskların bu “ulusötesi” veya “hybrid” kimlikleri onları hem anavatanlarına ( nostaljik ) hem de içerisinde yaşadıkları ülkelere (reel) bağlamış. Yani anavatanları ile bağları “ilkel” veya “nostaljik” olurken halen yaşadıkları ülkelerle bağları daha maddi nedenlere dayanıyor.
Son yıllarda özellikle Bask ülkesinin politik statüsünün yükselmesi, ekonomik gücü nedeniyle ve internet dahil çeşitli iletişim araçları sayesinde Bask kimliğinde bir gelişme ve Bask kimliğine sahip çıkanlarda bir artış var.
Hatta çok eski kuşaklardan Basklılar arasında bile etnik kimliğini yeniden keşfedenlerin sayısı artıyor.
Bask hükümetinin ve Dünya Bask Kongresinin çabaları da bu yönde: "Kimlik bilinci bütün hastalıklarını ilacı" diyorlar...