Bir Araştırma Merkezi kurmaya çalışıyoruz. Bu nedenle, soykırım konusunda uzman akademisyenlerle görüşüyor, fikir alışverişinde bulunuyorum.
Kasım ayında, "Diaspora ve Soykırım Araştırmaları Enstitüsü" başkanı Dr. Mihran Dabag ile görüşmek için Almanya'ya gittim.
Mihrab, bizi çok iyi karşıladı. Dikkatli ve mütevazi bir insan. Ve çok güzel Türkçe konuşuyor.
Enstitü'yü kurmak için tam 40 yıl çalışmış. Neredeyse bir ömür.
"Özellikle Almanya'da bu konuyu tartışmak ve tartıştırmak kolay olmadı" dedi. Çünkü, üniversitedeki özellikle Yahudi tarihçiler, Holokost'un 'tekil', yani karşılaştırılamaz olduğunu düşünüyorlarmış.
90'lı yılların başları...
Bu nedenle, "kendimi inkar edecek kadar gizledim kimliğimi ve Ermeni soykırımını ağzıma bile almadım" diyor.
Enstitüyü kurmaya çalışırken, araştırmalarına da devam etmiş Mihrab, soykırımı bizzat yaşayan 138 kişi ile görüşmüş. En az iki saat, en fazla 11 saat sürmüş bu görüşmeler.
Narrativ metodunu kullanmış ve görüştüğü insanlardan yalnız soykırımı değil, bütün hayatlarını anlatmalarını istemiş.
Önce psikoloji-antropoloji bölümünde bir grup, 1994 yılında ise üniversiten ayrılıp, Ermeni Araştırma Enstitüsü'nü kurmuş.
Maddi olarak durumları pek iyi değilmiş. Ta ki, bir Ermeni işadamı yardım edene kadar. Ardından, özellikle çalışmaları kamuoyunda duyuldukça, daha ciddi yardımlar ve destekler almaya başlamışlar.
Bazı büyük ve ciddi Alman kurumları ile ilişkiler kurmuşlar.
"Zeitschrift Für Genozid Forschung" ve "Genozid und Gedächtnis" dergilerini çıkarmış. Bilimsel konferanslar örgütlemiş. Bu etkinliklere Almanya'nın en tanınmış insanlarını davet etmişler.
Etkinliklerde "Ermeni" vs gibi kimlik tanımı yapmadan, genel olarak Soykırım konusunu araştırmış ve tartıştırmışlar.
"Soykırım Araştırmaları, ilk bizimle başladı. Özellikle kollektif şiddet konusu zor tahayyül edilen bir şeydi. Prensibimiz, 'kendini asla fakir gösterme' oldu" diyor Mihrab ve şöyle devam ediyor:
"Bu aşamaya kadar Ermeni topluluklarından çok az yardım ve destek aldık. Çünkü Ermenilerde böyle bilimsel çalışmalar yapmak gerektiği bilinci yoktu. Ermeni tarihi, dili ve kültürü üzerine yoğunlaşıyor, soykırım konusunda bilimsel çalışmalar yapmıyorlardı. Bu nedenle maddi yardımı Ermenilerden değil; Almanlardan aldık".
Mesela bir Alman işadamına gidip, kendisi ile 20 dakika konuşmuş ve bu işadamı kendisine 10 yıl boyunca, her yıl 10 bin Euro vermiş. Tabii bu destekler, yaptıkları çalışmaların sonucu verilmiş. Çünkü, "20 yıl boyunca bir dergi çıkarmak kolay bir iş değildi" diyor.
Bir de, özellikle konferansların önemli bir rol oynadığını söylüyor.
5. Yıldönümünde, Zygmunt Bauman gelmiş konferansa ve bir konuşma yapmış. Bu çok etkili olmuş. "Bir de, konferans salonlarını çok iyi örgütlüyorduk, ambiyans çok etkileyici oluyordu. Folklorik bir görüntü vermekten kaçındık. Çünkü biz bilimsel çalışmalar yapan bir kurumduk. Buna dikkat ettik" diyor Mihrab.
Bu arada Mihrab'a, Çerkes Soykırımı ile ilgili bir çalışma yapıp yapmadıklarını sordum. "Bu dönemde Çerkes soykırımı gelmedi aklımıza. Bu bir eksiklik tabii. Özür diliyorum" dedi ve şöyle devam etti:
"Çerkes Soykırımı konusuna hiç değinmedik, çünkü karşımıza bu konuda çalışma yapmak isteyen kimse çıkmadı. Kimse böyle bir proje ile bize gelmedi" dedi.
"Peki kimler sizden böyle bir çalışma yapmanızı isteyebilir veya kimler sizden böyle bir çalışma için destek isteyebilir" diye sordum.
"Tabii ki bir akademik karıyeri olmalı. Bu konuda çalışmaları ve bir projesi olmalı. Doktora ya da master yapmış bir akademisyen veya doktora çalışması olarak bu konuda çalışacak biri olabilir" dedi.
"Doktora çalışması yapmak isteyen biri bunun için burs talebinde de bulunabilir, herhangi bir üniversitede bir Prof. evet derse, yeter, benim 6-7 tane doktorantım var" dedi Mihrab.
Ama bir Prof. veya Doçent projesi ile "Deutsche Forschungsgemeinschaft"a ( DFG ) da başvurulabilirmiş.
"Proje nasıl bir şey olmalı" diye sordum:
"- Bir sayfalık 'ne yapmak ve niye yapmak istediğinize dair' bir ön yazı olmalı.
- Sonra, bu konuyla ilgili şimdiye kadar yapılan çalışmaların bir dökümü yapılmalı. Neler yapıldı, neler eksik ve proje hangi eksiği tamamlayacak?
- Bu çalışmayı nasıl ve hangi materyaller üzerinden gerçekleştireceksiniz?
- Hangi metoda göre çalışacaksınız? Veya, hangi bilimsel yaklaşımı metod olarak seçiyorsunuz?
- Ve bir çalışma planı: Ne zaman yapacaksınız, literatür ve arşiv taraması, hangi arşivler, değerlendirme....
- Tabii bu çalışmayı yapacak kişi kim? Özgeçmişi. Böyle bir çalışmayı yapmaya müktedir mi?
- Son olarak, bir finans planı olmalı" dedi.
Almanya'da tarih ve sosyal bilimler okuyan öğrencileriniz varsa, kabiliyetlerinden eminseniz, Doğu Avrupa Tarihi Prof.ları ile ilişki kurarak onlara bir kişi teklif edebilirsiniz. İnsanlar, kendi tarihlerinin temsilcileri olmalılar. Kürtler bu işi başaramadılar. Ama Süryanilerin Heidelberg üniversitesinde bir "Forschungstelle"si (kürsü) var, dedi.
Mihrab, bir de üniversitelerde okuyan öğrenciler için, hafta sonlarında konferanslar örgütledik, çok etkili oldu, diyor.
"Diaspora çok önemli, çeşitli ülkelerde kendilerine sunulan imkanları bir araya getiren bir topluluktur. Hatta bir şanstır" diyor Mihrab.
"Diasporanın varlığının nedeni şiddettir. Ve asıl anıları yaşatan diasporadır. Şiddet, diasporada hala hissedilir.
En önemlisi dağılmış toplumun birbiri ile bağını kurmaktır. Çerkes dünyasının düşünsel ve hissel bağını kurmak.
Anavatan bize var olduğumuzu hatırlatıyor.
Diaspora demek, yabancı olmayı bir hayat şekli olarak benimsemektir. Diaspora, her an gidecekmiş gibi kalandır.
Diasporadaki kimliği ne temsil ediyor? Dil, din, kıyafet... Ama diasporayı diaspora yapan anılardır. Diaspora bilincini yaşatmak için yapılacak çalışmalardan en önemlisi, anıları toplamak ve yaymaktır.
Dil, din, kültür... herşey değişir, unutulur; ama anılar unutulmaz. Anılar üzerinde bir kimlik, diasporik kimlik şekillenir. Neden diasporada olduğumuzu hatırlatan anılardır.
Anılarda anavatan vardır. Ermeniler, 'Hayastan yergir tragta vayr' derler. Yani, 'Ermenistan cennetin yeridir'. Yahudiler ise, 'gelecek sene Jarusalem'e gidiyoruz'...
Soykırım sadece şiddet değildir, öncesi ve sonrası vardır. Diaspora şiddetin devamını yaşar. Ve diaspora hergün kimliğini hissetmek zorundadır. Anılar, anlatılan anılar buna yol açar.
Biz sadece şiddeti değil, soykırımı; neden-niçin yapıldığını araştırıyoruz. Dar bir çerçeveye koymamak lazım. Soykırımı araştırmak demek, bir halkın geleceğini kurgulamak demektir..." sözleri, uzun sohbetimizin başlıklarıydı.
Son olarak, zaman zaman gündemimize gelen ve Ermenilere karşı düşmanlığı büyütmeye yarayan iki soruyu sordum.
Birincisi, "Ermeniler, Batı Çerkesya'da hak iddia ediyorlar mı?" "Bugüne kadar böyle bir şey duymadım" dedi Mihrab.
İkincisi, "Ermeniler, soykırımdan Kürtler gibi Çerkesleri de sorumlu tutuyorlar mı?" "Kürtlerin sorumluluğu tartışılmazdır" dedi ve şöyle devam etti:
"Ermeni söylenceleri Türklerden, Kürtlerden bahseder. Ama çok azında Çeçenler ve Çerkesler geçer. Çerkeslerden soykırıma katılanlar olduğu bilinir, ama üzerinde konuşulmaz. Çünkü çok azdır. Kesinlikle, sorumlu denmez, 'Çerkesler yaptı' denmez. En fazla, 'Çerkeslerden de vardı' denir. Ermenilerin arasına yerleştirilen Çerkeslerin, fırsat bulunca, Ermenilerin malına mülküne konma motivasyonları vardı. Bu işi planlayanlar onlar değildi ama..."
Güzel bir sohbet oldu benim için. Hatta ufkum açıldı. Nereden başlamam gerektiğini daha iyi biliyorum artık.