“Dünyayı Sarsan 12 Gün”den Sonra - 1,5 - Hatko Schamis

#11033 Ekleme Tarihi 19/01/2025 04:10:04

İlk yazımdan sonra “yine döndü… biz de aynı şeyleri söylüyorduk…” mealinde yorumlar yapanlar oldu. Belki de kitabın bazı sayfalarını atlayarak okudukları için, bazen aynı şeyleri söylediğimiz arkadaşlarla ilkesel konularda anlaşamadığımızı görmemiş olmalılar. 

Mesela kimlik ve vatanın tanımı konusunda anlaşamadık. Yıllarca tartıştık. Kaf Fed kongrelerinde karşı karşıya geldik. Ve tüzük değişikliği sürecinde Federasyonun isminin “Çerkes (Adiğe) Dernekleri Federasyonu” olarak değiştirilmesi talebimizi, yazılı olarak verdiğimiz halde, hiç gündeme bile almadılar. 

Ama kongreden sonra, hepsi değil bazıları, “niye isim değişikliği önergesi vermediniz” diyerek, kamuoyunu yanılttılar. Beni daha çok şaşırtan ise, bizim isim değişikliği talebimizi komisyona yazılı olarak ilettiğimizi bilenlerin sosyal medyadaki spekülasyonlara müdahale etmemiş olmalarıydı.

Halbuki, siyasi tercihi hukuki kimliğinden daha güçlü olan “Avukat”, “Kaf Fed’in ve Gençlik Meclisi’nin tüzükleri üzerine önerilerini bize yazılı olarak gönderdiler” diye bir açıklama yapsaydı, bu kadar hakaret yemezdik.

Tarih anlayışları da hatalı. Bu nedenle 21 Mayıs’ı Kuzey Kafkas Halklarının, hatta neredeyse bütün Rusya mağduru halkların ortak bir anma günü olarak formüle etmek istediler. 

15 sene önce bu kadar arşivimiz yoktu, ama artık yeterince belge var: “Kafkas” veya “Rus-Kafkas Savaşı” söylemi uyduruktur. Rusya İmparatorluğunun empoze ettiği bir tanımdır ( bkz. Almir Abrek ). 

Çarlık Rusyası ile Kafkas halkları arasında hiçbir zaman cephe savaşı olmadı. Evet, Kuzey Kafkas Halkları zaman zaman birbirlerine yardım ettiler, ama Çarlık Rusyası Kafkasya’yı, farklı tarihlerde, parça parça işgal etti. 

Bu nedenle İmam Şamil 1859 yılında teslim olduktan sonra “Dağıstan ve Çeçenya Savaşı"; 1864 yılında Çerkesya yenildikten sonra “Batı Kafkasya’nın Fethi” için ayrı ayrı madalyalar bastırdı.

Yine bu nedenle her parçada savaşın karakteri farklıdır. Ve Çarlık Rusyası Çerkesya’dan başka Kafkasyanın hiçbir coğrafyasında “etnik temizlik” veya “Soykırım” yapmamıştır. 

Bu bölgeleri işgal etmiş, katliam yapmış, sürgün etmiş ve halklarını boyunduruk altına almış; ama dış dünya ile deniz bağlantısı da olan Çerkesya’yı Çerkessizleştirmiş, etnik temizlik-soykırım yapmıştır. 

Çünkü Çerkesya küresel bir güç olmak isteyen Rusya için, stratejik bir coğrafyadır, Akdeniz’e ve sıcak denizlere açılan bir kapıdır.   

Arkadaşlar, Birleşik Kafkasya geleneğinden kopamadıkları için bu gerçekleri kabul etmiyorlar. Israrla bütün Kuzey Kafkas halklarını (hiç olmazsa senenin bir günü) bir şemsiyenin altında toplamak istemelerinin, Federasyonun ismini değiştirmek istememelerinin ve Soykırımın tanınmasını somut bir taleple birleştirememelerinin bir nedeni de budur.

2012 ve 2013’te İstanbul’daki 21 Mayıs anmalarında ayrı ayrı, onlar saat 13:00’da, biz 15:00’da Rusya Konsolosluğuna yürümüştük. 

Neye itiraz etmiştik? 

“Katil Rusya Çerkesya’dan (Kafkasya’dan) Defol” sloganına. 

Çünkü bu slogan, nefreti büyütüyordu! Ve sokak ağzıyla “Bağımsızlık” istemekti.

Biz ikisine de karşıydık.

Çünkü biz Rusya’ya rağmen Çerkes sorununun çözülemeyeceğine ve Çerkesya’nın inşa edilemeyeceğine inanıyoruz. 

Bu nedenle bizim sloganımız “İntikam Değil, Adalet İstiyoruz”du/r.

Bağımsızlık isteyenler dünyaya bir baksınlar: Ekonomik, siyasi, askeri ve nüfus olarak çok daha güçlü halklar bile bunu istemiyor, başaramıyorlar. Ama daha da önemlisi, bağımsızlık talebi, daha baştan ulusal hareketi bütün dünyada “yasadışı” konuma sokar, Çerkesler için vatanın kapıları kapanır. 

“Birleşik Bağımsız Çerkesya”cıların formülü (“gelecekte Çerkes olmayan halkların Çerkesya’da vatandaşlıktan başka hiçbir hakları olmayacak”) ise resmen bir provokasyon ve iç savaş çağrısıdır. "Nehirden Denize Filistin" sloganından farksızdır. 

Ne yapacaksınız milyonlarca İsrailliyi veya Çerkesya'da yaşayan Rusu, Ermeniyi, Karaçayı... Denize mi dökeceksiniz? 

Biz böyle bir Çerkesya istemiyoruz!

Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nün tanınması ile birlikte, Rusya Federasyonu’ndan ne talep edeceğimiz de önemliydi. 

Bizim Rusya Federasyonu makamlarına yaptığımız bir resmi başvuru vardı. Talebimiz, Rusya Federasyonu’nun soykırım ve sürgün nedeniyle Çerkes halkından özür dilemesi, diasporada yaşayan Çerkeslerin tarihi vatanları Çerkesya’ya kayıtsız şartsız dönmelerine izin vermesi ve Çerkesya’da birlik içinde, gelecek kaygısı olmadan yaşamalarını garanti etmesi idi.

Bağımsızlık veya Rusya Federasyonu’nun dağılması gibi bir beklentimiz hiç olmadı.     

Ama onlar herhangi bir şey talep etmeyi doğru bulmuyor, “dünya halklarının vicdanına seslendiklerini” söylüyorlardı.

Bu nedenle Rusya Konsolosluğuna başvurumuzu-taleplerimizi yazılı olarak vermemizi, “mektup verdiler” diye alaya almışlardı. Ve Gürcistan’da Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün tanınması sürecine katılmadılar…

Uzatmayayım, “kitabın ortası”ndan konuşayım: 

Bu arkadaşlar, “Birleşik Kafkasya” geleneğinden geliyor, Rusyasız bir Kafkasya hayali kuruyorlar. Bu nedenle, kendilerini güncellemeye çalışsalar da, kritik dönemlerde aynı hataları yapıyorlar. 

DÇB ile ilgili tartışmalarda ve Ukrayna’da savaş başladıktan sonra bu hataları tekrarladılar. Veya “asıl”larına döndüler.

İsteyen eski yazılarımıza bakıp, DÇB’ye, hatta Kaf Fed’e yönelik eleştirilerimizi tekrar okuyabilirler. Fark şurada: 

Biz “içeriden” eleştiriyoruz, onlar “dışarıdan”. Biz Kaf Fed’i ve DÇB’yi “bizim kurumlarımız” ve kazanımlarımız olarak görüyor; eleştiriyor; ama onların yıkılmalarını değil, değişmelerini istiyoruz.

Doğrularımızı anlatıyor, ikna etmeye çalışıyoruz. Ama varlıklarına yönelik bir tehdit görürsek, sahipleniyoruz.

Ve dünyanın en akıllısı biz değiliz. Çoğunluğu ikna edememiş, manipülasyonları aşamamışsak, beklemesini bilmeliyiz. 

Çünkü çiçeği yapraklarından çekerek uzatamazsınız.

Rusya ile ilişkilerde de biz “içeriden” konuşuyoruz, onlar “dışarıdan”. 

Bizim için, Çerkes ulusal mücadelesinin siyasi merkezi vatandır, vatandadır. Vatanın ve/veya vatandaki örgütlerimizin içinde olmadığı bir “üst örgütün” Çerkes Ulusal Hareketi”ni ve mücadelesini yönetmesini, bu nedenle DÇB’den çıkılmasını istemiyoruz. 

Bu DÇB, 1991’de kurulan DÇB değilmiş; darbe olmuş ve yeni bir örgüt kurulmuş… Bunlar ayrıntı. Daha doğrusu, bugün o ilk kurulan DÇB, hem de tam kadro olsaydı, onlar da fazla bir şey yapamazlardı. Çünkü bugünkü Rusya, o günkü Rusya değil. Siyasi ortam ve şartlar değişti. 2000 yılında, önce Rusya Federasyonu; sonra DÇB değişti. 

Siyasi mücadele böyledir, bazen yükselir, bazen geriler. 12 Eylül 1980 Askeri Cuntasından sonra da Türkiye’de hızla gerilemişti. Bir gün önce yağıp gürleyen insanlar bir gün sonra evlerine kapandılar.     

Bakın artık 21 Mayısları Rus Konsoloslukları önünde anamıyoruz. Neden? Çünkü şartlar değişti…

İstanbul’da, Ankara’da… bir diaspora ülkesinde küçük bir yasal engeli dahi aşamayanların, vatanda yaşayan Çerkeslerden bağımsızlık mücadelesi vermelerini istemeleri, ucuz kahramanlıktır.

Ki Ukrayna'da tam da uzun yıllardır hayalini kurdukları ve anlattıkları ortam oluştuğu, "Çerkesya Taburları" kurulduğu halde, hiç biri bu tabura katılmadı, savaşa gitmedi...

Biz savaşa da Taburlara da karşıyız. Bu nedenle onlarla aramıza duvar ördük. Bir fotoğraf karesinde bile yan yana gelmedik. Çünkü Rusya bir savaşta. Ve savaş yıllarında, herşey "ya bizdensin ya da düşman" olur. 

Elbette Rusya böyle kalmayacak, değişecek, Rusya'da yaşayan halkların birlikte mücadelesiyle demokratikleşecek!

Biz de “tanrının eteklerine tutunup, onunla birlikte" yürüyeceğiz.   

O gereksiz yere uzatılan tartışmada, “eksikleri tamamlayalım” önerileri de yapılmıştı. Arkadaşlar bunları kabul etmediler, sorunu çözmek istemediler. Çünkü kendileri içeride, ama kafaları ve ruhları dışarıdaydı ve diasporada başka bir örgüt kurmak istiyorlardı. Vatanın içinde olmadığı. 

Böyle bir şey, Çerkes Ulusal Mücadelesinin bölünmesi, vatan ile diaspora ilişkilerinin bitmesi demek olurdu ki, bunu kendileri de biliyor, “10 yıl 20 yıl vatana gitmesek ne olur” diyorlardı. Bunu kabul edemezdik. Etmedik. 

Yazdık çizdik, uyardık. Ama “halk bizi seçti, doğru bildiğimiz yolda yürüyeğiz” cevabını aldık. “Gerekirse ‘tabela dernekleri’ni Kaf Fed’ten atarız” diyenleri bile oldu. 

Tüzük değişikliği için yaptıkları bir öneri de, ( daha sonra biraz yumuşatılsa da ) “Tabela Dernekleri”ni etkisizleştirmek, Federasyonu birkaç “etkili” dernek ile yönetmek içindi. 

Özetle, Çerkesya nerede inşa edilecekse, mücadeleyi de orada yaşayan Çerkesler yönetmeli, vatan örgütleri en azından önderlik mekanizmasının içinde olmalıdır.

Bu nedenle DÇB’den çıkılmasına ve/veya başka, içerisinde vatanın örgütlerinin olmadığı bir DÇB’nin kurulmasına karşı çıktık. 

Bu, DÇB yanlış yapmıyor, izlediği politikalara onay verdiğimiz anlamına gelmiyor. Bu nedenle, yıkılmasına karşı çıktığımız DÇB’nin yanlışlarını zaman zaman eleştiriyoruz.

Son olarak, DÇB üzerine tartışmaların yoğunlaştığı günlerde Ukrayna’da başlayan savaş ile ilgili tutumları da “dışarıdan” baktıkları, Rusya karşıtı duygu ve düşüncelerden kurtulamadıkları ve Hrant Dink’in deyişiyle, “Pis Rus Kanı” damarlarında akmaya devam ettiği için, hatalı oldu.

Putin 2007 yılında, Nato’yu, Doğu’ya doğru genişlemesi ve BM hukukuna uymaması nedeniyle uyarmış, Rusya Federasyonu’nun çıkarlarına saygı gösterilmesini ve güvenlik kaygılarının anlaşılmasını istemiş, yaklaşan bir dünya savaşından bahsetmişti. Batı, Rusya’nın bu söyleminde ne kadar ciddi olduğunu, 2008 yılında Gürcistan üzerinden test etti.

Rus birlikleri Tiflis’e doğru yürürken, Gürcistan’ı savaşa kışkırtan Batı’nın kılını bile kıpırdatmamış olmasının nedeni budur. Çünkü Tiflis’in askeri, ekonomik ve insan gücünün, ne kadar destek verirlerse versinler, Rusya’yı yenmeye yetmeyeceğini biliyorlardı. Ama bu savaş sayesinde Putin’in söylemlerinde ciddi olduğunu gördüler ve Ukrayna’yı savaşa hazırlamaya başladılar.  

2004 yılındaki “Turuncu Devrim”den 2022 yılında savaşın başladığı güne kadar Ukrayna’da yaşanan herşey, bu savaşa hazırlık evresidir.

Devam edecek…

Not: Kötülükle mücadele ederken kötüleşen “Avukat”, keşke seni biri uyarsaydı “dokunduğun herşey sana da dokunur” diye. 

Ben dostlar arası siyasi tartışmalarda kimseye Ukraynacı, Amerikancı… ajan vs demem. Bu, benim tarzım değil. Ben, mesela “Bu, Amerikanın çıkarlarına hizmet eder” derim. 40 yıldır, bu yöntemin topluluk içinde karşılıklı saygıyı, güveni ve dayanışmayı bitirmek için kullanılan bir kontrgerilla yöntemi olduğunu öğrendiğimden beri, buna dikkat ederim. 

Eğer o “Çerkesler muhafazakarlaşıyor” tespiti yapan “Büyük Çerkes Düşünürü”, biraz daha düşünseydi, sürecin “Katil, Defol, No…” diye başlayan sloganların atıldığı günlerde başladığını da görürdü.

Bu konuda birkaç kaynak var Avukat. Vaktin olursa bu kaynakları oku bence. Bir tanesi Franco Salinas’ın “Sıkıyönetim” kitabı. 

“Almanyalı”, sen okuma özürlüsün, eminim altına o “en iyi dönüşçü” mesajını yazdığın metni bile okumadın. 

Bu nedenle sana kitabın filmini tavsiye ediyorum. Costa Gavras’ın filmi. Costa, “Kosta” diye okunur…

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks