Bir önceki yazımın görseli üzerine birileri yine, anlamadan, hızla eleştiri silahını çekti. Görselde nasıl bir Rus Bayrağı olabilirmiş?
Yine kitabın bazı sayfalarını okumamışlar. Çünkü biz daha 2010 yılında, bir “Bakış Açımız” yazımızda, “Bir gün Çerkesya Yurtseveri Türkler, Kürtler, Ruslar, Ermeniler… de olacak" demiştik. Bu nedenle kendimizi Almanlara, Türklere, Kürtlere, Ruslara da anlatıyoruz.
Son yıllarda, özellikle 21 Mayıs’larda Çerkes Soykırımı, Çerkes Dili ve Çerkesya üzerine bazı sanatçıların, siyasilerin ve bilim insanlarının açıklama yapmalarında katkımız büyük.
Onlara derdimizi anlatırken dillerine, dinlerine, hayat tarzlarına, bayraklarına saygı duyuyor, gücümüz yettiğince yanlış tavırlara müdahale ediyoruz.
Mesela Gürcistan’da, konferans sonrası yemeğe davet edilmiştik. Yolda Nusret Abi, Gürcü Mihmandara bizim domuz eti yemediğimizi hatırlattı. “Biliyoruz” dedi mihmandar. Lokantaya girdiğimizde, Nusret Abi, “ama burada domuz eti de yeniliyor herhalde” diye sordu. Mihmandar, “evet, ama sizin için özel yemekler hazırlandı” dedi. Nusret Abi, “Gürcüler güzel insanlar, cehenneme gitmelerini istemem, keşke domuz eti yemeseler” gibi şeyler söyleyince “Nusret abi, biz buraya Çerkes Soykırımını konuşmaya geldik, Gürcülerin dinini değil” diye müdahale ettim.
Berlin’de Soçi Olimpiyatları üzerine bir toplantı sonrasında ise, ev sahibimiz bir yemek organize etmişti. İçecekler arasında bira da vardı. Biz de bira içince, biraz şaşırdılar. Niye şaşırdınız diye sordum. “Çeçenler içmiyorlar, bizim de içmemizi istemediler. Bu nedenle artık onlarla çalışmıyoruz. Hayat tarzlarına saygı duyduğumuz insanlar, bizim de hayat tarzımıza saygı duymalılar” dedi.
Yıllarca Avrupa’da yaşadım, farklı ülkelerinden insanlarla siyasi çalışma yaptım. Bazı arkadaşlarımız bu Avrupalıların da neredeyse bizim gibi giyinmelerini, bizim müziklerimizi dinlemelerini ve bizim gibi halay çekmelerini istiyorlardı. Giyim kuşamlarını, dinledikleri müzikleri... “yozlaşmak” olarak görüyorlardı. Bu, ciddi sorunlara yol açıyor, uzun süre birlikte çalışmak mümkün olmuyordu.
Özetle, bize destek verenlerin çoğalmasını istiyorsak, başkalarının; bize büyük kötülük yapmış ülkelerin halklarının bile değerlerine, dillerine, dinlerine, bayraklarına... saygı duymalıyız.
Ukrayna’da savaş başladığından beri Batı, Rus olan, Rus’a veya Rusya’ya ait olan herşeyi hayatımızdan çıkarmamızı istiyor. Bazı ülkelerde Rusça, Rus klasikleri, Rus bestecilerin müzikleri, Rus sporcuların uluslararası yarışmalara katılmaları veya Rus bayraklarını taşımaları yasaklandı, Rus hocalar üniversitelerden atıldı.
Bu, politik bir tavırdır. “Sen/siz, benim/bizim geleceğimizde olmayacaksınız” demektir.
Ama asıl olarak ekonomik ve siyasi çıkarlarını savunmak ve güçlendirmek için böyle bir histeri örgütlüyorlar. İki şeye yarıyor bu akıldışı tavır: önce kendi suçlarını gizlemeye. Sonra Rusya’yı izole etmeye, Rusya’da veya Ruslar ile birlikte, yan yana yaşama iradesini bitirmeye; Rus düşmanlığını büyütmeye.
Son yazımda kullandığım görselde bir de Rus bayrağı var. Biri, yazımın paylaşıldığı her sayfaya mesaj atıyor, “Utanç verici, iğrenç” diyor. Bu tavrını, o bayrağın temsil ettiği devletin-güçlerin suçlarını hatırlatarak haklı çıkarmaya çalışıyor, duygu sömürüsü yapıyor.
Evet, eğer iki bayrak yan yana gelmişse, bu birlikte yaşayabiliriz, birlikte çalışabiliriz, yan yana gelebiliriz… demektir. Ama nasıl?
Bunun cevabı o görselde var. Bir Çerkes kızı, elinde Çerkes bayrağı ve birçok konuda bize yardımcı olan bir Rus kızı, elinde Rus bayrağı ile “Çerkesya Günü”nü kutluyorlar. Bu kız, haklılığımıza inanıyor. Bu nedenle o pankartın arkasında duruyor. Kendi kimliği-bayrağı ile.
Ne var bunda?
Biz, Çerkes sorununun böyle insanların çoğalması ile çözüleceğine, geleceğimizi böyle insanlarla birlikte inşa edebileceğimize inanıyoruz. Bu, atalarımıza saygısızlık, geçmişi veya Rus imparatorluğunun suçlarını unutmak değil, politik bir tavırdır. Çerkes sorununu Rus veya Rusya düşmanlığı yapmadan çözmeye çalışmaktır. Yazılarımda da bunu anlatıyorum.
Not: Başka biri de, son yazımdaki “içeriden”, “dışarıdan” ile ne anlatmak istediğimi, yazım 400 karakterden uzun olduğu için, anlamamış. Bir yerlere, “beni görün” dediğimi sanmış.
Belki de sadece karalamaya çalışıyor.
Twitter kafalı, ben bu konu her gündeme geldiğinde, “Çerkesya Haraketi bana ihtiyaç duyduğu müddetçe ben bir görev alamam” dedim. Bir şeyleri yönetme derdim yok benim.
Bu nedenle takiyye yapmam, kimseye hoş görünmeye çalışmam; yanlış olduğuna inandığım herşeyi eleştirir, doğrularımı anlatır, doğrulara destek veririm.
“İçeriden” ve “dışarıdan” sözcüklerini de ne anlama geliyorsa o anlamda kullandım, hiçbir beklentim olmadan.
Evet, artık dünyada, “karşıtlık” ekseninde politika yapılıyor. Renkli devrim de denilen “Yeni Amerikan Devrimleri”nde, hayata bakış açıları çok farklı insanların ve grupların bir şeye veya birisine karşı kitlesel olarak sokağa çıkmalarının sırrı da burada.
Karşı olmak çok kolay, fazla zeka gerekmiyor. Bir kötülük var ve ona karşılar, onu yıkmak istiyorlar. Ama yerine ne koyacaklarını bilmiyor, anlatmıyorlar. Ve kötü yıkıldıktan sonra, “sürpriz!” oluyor.
Mesela Mısır’da Tahrir meydanında günlerce, aylarca eylem yapan, diktatörü deviren gençler “Devrim”den sonra, “devrimimizi çaldılar” diye ağlıyorlardı. Sadece Mısır’da değil, her yerde öyle oldu.
Ukrayna’daki "Maydan Devrimi"nde de.
Karşı olmak için elindeki telefonla, “Rusçu” yazarsın, olur biter.
Ama sen onlardan olma, değerini düşürme!