Eğiticilerin Eğitimi…

#11146 Ekleme Tarihi 01/03/2025 11:34:43

“Dünyayı Sarsan 12 Gün’den Sonra” yazılarımda “Putin ile Trump görüşecek ve Ukrayna’da savaş bitecek” demiş, bunu “Yeni Yalta” olarak tanımlamıştım. Öyle de oldu. 

Elbette bir aşamadan sonra ilgili devletler ve BM de görüşmelere dahil edilecektir. Ama Trump ile Putin, olası bir “Barış-Paylaşım Anlaşması”nın çerçevesini çizdikten sonra. 

Böylece, bu savaşın başlayacağını da biteceğini de kamuoyuna ilk duyuranlardan biri oldum sanırım. 

İddialı öngörülerdi bunlar. Ama tesadüf değil. 

40 yıldır politik mücadelenin içindeyim, hemen hemen her alanında deneyimim var. Ve siyasi deneyimim-birikimim olmasına rağmen hala bir şey yazmadan önce çok titiz bir araştırma yapıyor, açık-kapalı onlarca kaynağı tarıyor, yüzlerce sayfa okuyorum.

Hergün düzenli olarak hem de...

Hiçbir zaman, hiçbir konuda aklıma geleni yazmadım, yazmam. Ezbere bildiklerimi bile yazmadan önce bir kez daha gözden geçiririm. Ve bu uzun yolculukta, yolumun kesiştiği birçok arkadaşla hala görüşürüm. Onlardan destek-bilgi alırım. 

Siyasi mücadele, bazı siyasi-teorik doğruları öğrenmek değildir. Felsefenin Temel İlkelerini veya Çerkes tarihini öğrenince; siyaset yapmayı öğrenmiş olmuyorsun ve doğruları örgütleyebileceksin anlamına gelmiyor. 

2010 yılında Köln’de bir toplantıda, “Suriye’de savaş çıkacak, hazırlık yapmalıyız” demiştim. Suriyeliler itiraz ettiler, “biz Suriye’deki akrabalarımızla her gün görüşüyoruz, öyle bir şey yok” dediler. 

Şam dernek başkanı Şeref Abaza da, “Suriye’de savaş yok, demokratik devrim var, dedikodulara inanmayın” diyordu. 

Bir taraf, belki de köyünden hiç çıkmamış “akrabaları”ndan aldığı “bilgi”ye veya sağda solda duyduklarına güveniyordu; diğer taraf siyasi olarak ait olduğu çevrenin propagandasını yapıyordu. 

Bu iki yöntem de yanlış. Bu nedenle yanıldılar ve yanılttılar. 

Siyasi mücadelede başarısızlıkların, yanılgıların, gecikmelerin ve bunların sonucu yaşanan olumsuzlukların nedeni olan bu iki gruptan insan da, ne yazık ki, çokça var bizde.  

Panzehiri eğitimdir; eğitim çalışmalarıdır.

Önce “Eğiticileri”, yani yöneticileri; sonra toplumu eğitmek gerekiyor. Eğiticiler ve yöneticiler eğitimsizse toplumu, toplum eğitimsizse siyasi mücadeleyi ve zaferi örgütleyemezsiniz.  

Ama “Eğitim”, yani siyasi eğitim, entelektüel bilgi değildir; hedefi, hedefe nasıl bir mücadele ve nasıl bir insan malzemesi ile ulaşılabileceğini öğrenmek ve öğretmektir.

Herşey net ve basit formüle edilmiş olmalıdır.

1997 yılında İspanya’daydım, Bask ülkesinde. Herria Batasuna kapatılmak isteniyordu. Destek vermeye gitmiştim…

Bir akşam partililerle buluştuk, güzel bir lokantada, dünyanın farklı ülkelerinden gelen yurtseverler vardı. Yanımda beni çok etkileyen öğretim görevlisi bir partili oturuyordu. Fazla konuşmuyordu. Ben de bir konu açmak için, “Basklılar Kafkasya kökenliymiş herhalde?” diye sordum. Uzun uzun yüzüme baktı ve “bunun bize ne yararı var?” dedi. Ben kem küm bir şeyler anlatmaya çalışırken, “biz bu coğrafyada Bask olduk, Bask kimliğini ve Bask halkının özgürlük mücadelesini örgütlüyoruz. Kafa karıştırmaya gerek yok" dedi. 

Bir o profesöre, bir de hala “Adıgeyce ve Kabardeyce” diyen bizim profesörümüze bakıyorum...  

Sorsan, ben bu anlamda veya şu minvalde söyledim der, yanlışını savunur, çünkü ne yazdığını biliyor, bile bile yazıyor ve insanların zihin dünyalarında derin yaralar açıyor. 

Bir siyasi mücadelenin hem motoru hem de önündeki engeldir, siyasi mücadeleyi örgütleyenlerle toplum arasında duran “aydınlar”. Doğru düşünceyi sahiplenirlerse, siyasi mücadelenin hızla büyümesini sağlarlar; ona karşı dururlarsa, yavaşlatır, geriletirler. 

Bu nedenle olsa gerek, Baskların bir “Eğiticilerin Eğitimi” programı vardı. Özerk bölge olduktan sonra eğitime çok büyük bir bütçe ayırdılar. Çocukları, gençleri ve toplumu “aydınlar”a bırakmadılar. Aydınları da eğittiler.  

Bir öğretmeni düşünün. Toplumda saygın bir kişiliktir, hatta çocukların-gençlerin gözünde bir “rol model”dir. Mürekkebi yalamamış, galon galon içmiştir. 

Bu öğretmen sınıfta çocuklara, “Herria Batasuna bir terör örgütüdür, bölücüdür… Biz hepmiz İspanyoluz, vatan bölünmez” derse, Bask halkına ve özgürlük mücadelesine zarar vermiş olmaz mı?

Yemişim matematik bilgisini!

Veya gençlerin hayranlık duyduğu bir sanatçı, müzisyen. On parmağında on marifet, 99 müzik aleti çalıyor. Hadi Oscar veya Grammy ödülü de kazanmış olsun. 

Eğer gençlere ve topluma “benim için insanlık etnik kimliğimden daha önemli” derse, ulusal mücadeleye zarar vermiş olmaz mı?   

Çocuklar, gençler böyle düşünen insanlara teslim edilir mi? 

Vatanda ( Nalçık’ta ) üniversite eğitimi alan ve üniversiteyi bitirdikten sonra orada kalmayı düşünen bir arkadaş vardı. Yazın Türkiye’de değerli bir dernek yöneticisi arkadaşın yanında staj yaptı. 

Döndüğünde değişmişti. Üniversitemizi ve aldığı eğitimi beğenmez oldu. Önce Rusya’da veya Avrupa'da daha iyi bir üniversitede eğitim almak, sonra vatana geri dönmek istediğini söylemeye başladı. 

Belki de ona bu aklı veren dernek yöneticisi arkadaş farkında değildi, ama verdiği akıl, başka bir hayata bakış açısı, başka bir gelecekti. Ve nasıl ki kendisi de bu yolda yürümüş ama bir türlü “başarılı” bir doktor olarak vatana dön/e/memişse, şimdi aynı yoldan yürümesini tavsiye ettiği bu genç de vatana bir daha dön/e/meyecekti. 

Çünkü “vatanda” yaşayan soydaşlarımızla aynı kaderi paylaşma iradesi bitmiş, gelecek hayali, “daha kaliteli ve lüks” bir meslek ve hayat olmuştu.

Böyle yüzlerce örnek var, çocuğunu-gencini daha iyi yerlerde okutma, daha iyi bir iş bulma derdinde olan. Suçlamıyorum, o da olsun, olabiliyorsa. Ama yok olan bir halkın önceliği bu olamaz, olmamalı. 

Daha iyi bir yerlerde okuma ve “kaliteli” yaşama motivasyonu ile hayata atılan bir gencin, yaşamı da buna göre şekillenir. Ulusal meseleler ona bir “angarya” olmaya başlar… 

Daha açık yazayım:

Bizim bugün çok iyi doktorlara, mühendislere… değil; Çerkes Ulusal Mücadelesi’ne önderlik edebilecek, siyasi mücadeleyi yönetebilecek, insanları eğitebilecek yöneticilere ve eğiticilere ihtiyacımız var. Derneklerimize, kurumlarımıza gelen insanlara önce ve mutlaka bu bilinci vermeliyiz. Mesleği nasılsa dışarıda öğreniyorlar...

Bask ülkesinde böyle yaptılar: Bask dilinin yasak olduğu yıllarda, okulların ve/veya okullarda verilen eğitimin çocuklarını asimile ettiğini gören anne ve babalar çocuklarını okula göndermediler, “yeraltı okulları” açtılar. Çünkü o yıllarda iyi meslek sahibi çocuklara değil; siyasi mücadeleyi örgütleyecek insanlara ihtiyaç duyuyorlardı. 

Elbette bir öğretmen, sanatçı, müzisyen, işadamı… da yurtsever olabilir; ama gençler yurtsever olmayan sanatçılara, öğretmenlere…teslim edilmemelidir. 

Çünkü “Sarayda yaşayanla kulübede yaşayanın duygu ve düşünceleri aynı olmaz”. Üretim ilişkilerinin neresinde yer alıyorsanız, hayalleriniz, hayattan beklentileriniz, duygu ve düşünceleriniz de ona göre şekillenir. 

Bu düşüncelerimle birçok emektarı eleştirdiğimin veya karşıma aldığımın farkındayım, ama birilerinin bunları söylemesi gerekiyor. 

Son günlerin popüler tartışması da ders çıkarılabilecek güzel bir örnek. Lümpen bir “sosyal medya topluluğu” ısıtıp ısıtıp aynı soruyu soruyor: "Deprem paralarına ne oldu?" Sonra, "nasıl oldu?" En sonunda, "niye oldu?"... Sündürdükçe sündürüyor! 

Bu konuda bir yorum yapmak istemiyorum, çünkü bilgim yok. Ama Youtube'da izlediğim bir profesörün açıklamaları siyasi eğitimin ne kadar gerekli olduğuna güzel bir örnek. 

Mesela “Suriye Çerkesleri için bir kriz komitesi kurulmuştu, biz de böyle bir komite kurduk” diyor profesör. Ama benzetme çok yanlış. 

Birincisi, Suriye’den çıkanlar savaştan; Rusya Federasyonu’ndan çıkanlar ise seferberlikten kaçıyorlardı. Suriye’de savaş vardı; Rusya Federasyonu Ukrayna’da savaşıyor. Suriye ile Türkiye karşı karşıya gelmişti, Rusya ile Türkiye arasında hala ilişkiler var. Suriye’nin talepleri Türkiye’de karşılık bulmazdı, ama Rusya Federasyonu Türkiye'ye baskı yapabilir...

İkincisi, Suriye Kriz komitesi, Kaf Fed’in bir organizasyonu idi, kendi örgütleri ile birlikte organize etti. Ama İnsani Kriz Komitesi, Rusya’ya karşı Ukrayna’ya destek veren kişi ve kurumlarla birlikte örgütlendi. 

Üçüncüsü, Suriye kaçanların peşine düşmüyor, düşse de Türkiye’ye ve Batı’ya söz geçiremiyordu, elinde bir koz yoktu; ama Rusya, asker kaçaklarını arıyor, cezalandırıyor ve askere-savaşa gönderiyordu. 

Dördüncüsü, Rusya’da seferberlik ilan edildiğinde, tıpkı Suriye’deki asıl görevleri sabotaj ve istihbarat toplamak olan “Beyaz Baretliler” gibi, Ukrayna da karşı bir hamle yaparak, “insani yardım” adı altında, Rus askeri güçleri arasında bir kampanya başlatmıştı. Rusya askerlerine eğer silah bırakmak isterlerse kendilerine yardım edileceği, güvenli bir ülkeye götürülecekleri söyleniyor, ilişki kurabilecekleri telefon numaraları dağıtılıyordu...  

Böyle bir komiteye, hatta Ukrayna’ya ( Çerkesya Taburları’na ) maddi-araç desteği veren ve Rusya Federasyonu’nun dağılması projesine katılan isimlerin de yöneticileri arasında olduğu bir komiteye Rusya’nın tepkisiz kalması, bu Komitenin hesabına para gönderilmesine izin vermesi mümkün mü?  

Bu nedenle, asıl tartışılması gereken şuydu: 

Neden kendi derneklerin dururken, Ukrayna'yı destekleyen dernek ve kişilerle böyle bir Komite kurdun? Veya kurulan bir Komiteye katıldın? Böyle bir Komitenin Rusya'nın tepkisini çekeceğini bilmiyor musun? Kendi derneklerinle ve bileşenlerinle bir komite kursan ve "temiz" bir hesap aşsan daha iyi olmaz mıydı?

Düşmanlık, sadece elde silah yapılmaz, sözle ve barışçıl-demokratik yöntemlerle de yapılır. Eğer savaşan güçlerden birini desteklersen veya destekleyenlerle birlikte çalışırsan taraf olursun. Böylelerine uluslararası ilişkilerde arabuluculuk bile yaptırmazlar. 

Birlikte olduğun insanlar, hergün sosyal medyada Rusya'ya sayıp söğüyor, Ukrayna bayraklarını profil resmi yapıyor ve sen bu insanlarla Komite kuruyorsun, ama tarafsızmışsın! Kim inanır buna?    

Domates kasalarının altında ve ambulanslarda silahların taşındığı, Beyaz Baretliler gibi gündüz ilk yardım, gece baskın yapan, istihbarat toplayan örgütlerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. 

Başına "insani" yazınca, dokunulmazlık kazanmıyorsun. 

Kaf Fed, kendi bileşenleri ile ve Rusya’nın da hassasiyetlerini dikkate alarak bir adım atmalıydı. Eğer ilişkileri daha da germek gibi bir niyetleri yoktuysa!    

Eğitimin gerekli olmasına vereceğim bir ve son örnek de, bilinçli manipulasyonlar. Telegram'da "Çerkesya Cumhuriyeti" diye bir sayfa var. Geçen hafta Rusça bir haber yapmışlar. Şöyle: 

"...В России же черкесская культура преподносится как что-то деревенское, лишнее и отягощающее, бесперспективное. Так называемые госорганы, в чьи полномочия и обязанности входит развитие и сохранение культуры, наоборот маргинализируют и примитивизируют её до клоунских фестивалей на ведомственных праздниках..." 

Türkçesi, özetle: "Rusya'da Çerkes kültürü kırsal, gereksiz ve gelecek vaat etmeyen bir şey olarak sunuluyor. Yetki ve görevleri arasında kültürün geliştirilmesi ve korunması olan sözde devletler kültürü il bayramlarında palyaço festivalleri düzenleyecek kadar marjinalleştirmekte ve ilkelleştirmekteler..." 

Baştan sona yalan bir haber ve bu, onların ilk yalan haberleri değil. 

İddia ettiklerinin tam tersine, Çerkes kültür ve sanat toplulukları son aylarda "altın çağı"nı yaşıyor: Rusya'nın hemen hemen tüm yurtdışı etkinliklerinde ve fuarlarda kendi kimliğimizle ve bayrağımızla yer alıyorlar, müzik, sanat ve halkoyunları topluluklarımız Rusya'nın Moskova ve St. Petersburg dahil büyük şehirlerinde gösteriler veriyor, Cumhuriyetlerimiz komşu ülkelerle ticari ilişkiler kuruyorlar.   

Bu haberleri sayfalarımızda okuyabilirsiniz. 

Bizim mutlaka bu manipulasyonlara cevap verebilecek bir yayın politikamız ve eğitimli insanlarımız olmalı...  

Aslında Putin-Trump görüşmesi, Ukrayna'nın ve Suriye’nin geleceği, Ukrayna'yı destekleyenlerin verdiği zarar, Ermenistan'daki son gelişmeler, Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve tepkiler üzerine de bir şeyler yazmak istiyordum, ama o zaman yazı çok uzar. 

Belki bu yazıyı tamamlamak için bir yazı daha yazarım… Ama o da sanırım son yazım olacak, artık yazmak istemiyorum.

Bitirmeden iki şeye daha değinmek istiyorum. 

Birincisi, biraz geç kalmış olsa da, Kaf Fed’in ve Ünal Başkanın Suriye Çerkesleri ile ilişki ve diyalog kurması çok iyi oldu.

Ben, Çerkeslerin “Suriye’nin Geleceği” konferansına davet edilmelerinde bu adımın önemli bir rol oynadığına inanıyorum. 

Ve şimdi bu ilişkinin daha da geliştirilmesi ve Çerkeslerin yaşadığı diğer ülkeleri de kapsaması gerektiğini düşünüyorum. 

Orta Doğu’da yeni bir düzen kuruluyor. Bizim, taleplerimizle bu sürecin içinde ve görünür olmamız gerekiyor. 

Ürdün ve İsrail çok önemli. Elbette bazı dengelerin istediğimiz her şeyi yapmamıza müsaade etmeyeceğini biliyorum. Ama bir yol bulunur ve bu ülkeler de ziyaret edilebilir. Belki de önce kültürel faaliyetlerde buluşuruz.

İsrail, Güney Suriye’de ( Kuneytra, Dera ve Suweyda ) güçlenecek ve belki de Suriye’nin kontrolünden çıkacak veya özerk olacak.

Suriye’nin İsrail ile “düşmanlığa” son vermiş olması mutlaka iyi değerlendirilmeli.

İkincisi, “Eğitim Bakanlığı” konusu.

Kaf Fed’in Tüzük Değişikliği için 2 ay önce düzenlediği çalıştayda, bir “Eğitim Bakanlığı” önerisi yapmış, en önemli sorunumuz ‘eğiticilerin eğitimsiz olması’ demiştim. Kastettiğim siyasi eğitimdi. 

Yaşadığımız ülkeleri ve dünyayı takip edecek, yaşananları bizim çıkarlarımıza göre yorumlayacak, tartışacak ve tartıştıracak bir “Eğitim Komisyonu”muz olmalı mutlaka. 

Bütün işi bu olacak: Bir eğitim programı çıkaracak, dernek dernek dolaşacak. Belki de bir gazete veya dergi çıkaracak, youtube programları düzenleyecek. 

Sadece kendi tarihimiz ve kültürümüz değil, bütün dünya ilgi alanımız olmalı. 

Bakın bizi sadece 21 Mayıs’ta hatırlıyorlar. Başka bir konuda düzenlenen etkinliklere davet etmiyorlar. Çünkü diğer konularda söylediğimiz hemen hiçbir şey yok.

Bunu değiştirmeliyiz. 

Dil, kültür, sanat… çalışmaları elbette önemli, ama siyasi çalışma bunların hepsinin çatısıdır. Çünkü dil bilebilir, bir müzik aleti çalabilir ve çok iyi dans edebilirsiniz, ama bu, bildiklerinizi öğretebileceğiniz; öğretirken insanlara doğru bir siyasi bakış açısı verebileceğiniz anlamına gelmez. Bu, bir eğitim işidir, ayrı bir konudur. 

Bir Eğitim Komisyonumuz olmalı, Eğitim seferberliği ilan etmeliyiz. Önce “Eğiticileri” eğitmeli, sonra eğitimi tüm topluma yaymalıyız.

Umarım bir sonraki çalıştaya katılanlar bu konuyu ele alırlar. 

Hatko Schamis

1 Mart 2025

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks