EYVAH, GÜRCİSTAN ÇERKES SOYKIRIMINI TANIDI!..

#203 Ekleme Tarihi 13/10/2015 11:36:42
28 Mayıs 2011 Cumartesi Saat 01:42   Gürcistan, „21 Mayıs Çerkes Soykırım ve Sürgünü Günü“ arifesinde bir „sürpriz“ yaparak soykırımı tanıyınca belki de Çerkeslere büyük bir iyilik yaptığını sandı. Nasıl sanmasın? Bütün Nisan-Mayıs ayları boyunca Çerkeslerin yayın organlarında „Soykırım ve Sürgün“ anlatıldı ve 21 Mayıs için yapılan hazırlıklar „Çerkes Soykırım ve Sürgünü“nü anma-haykırma veya tanıtma başlığı altındaydı. Hatta Kaf Fed bile 21 Mayıs için ilk kez bu kadar sık „Çerkeslerin Soykırım ve Sürgün Günü“ dedi. Bu durumda tanıma kararına herkesin sevinmesi gerekiyordu. Ama öyle olmadı; ABD hariç oyuna müdahil olanların hemen hepsi rahatsız oldu. RF rahatsız oldu mesela. Çünkü artık kendisi için stratejik öneme sahip bir coğrafya uluslararası platformlarda tartışılacak ve bu coğrafyada ( Çerkesya ) „davetsiz“; hatta pek de „sevilmeyen“ bir misafir olduğunu gösteren yeterince belge var. Ama sorun sadece Çerkesya da değil; bütün Kuzey Kafkasya ve hatta RF içerisinde yaşayan birçok ulusal-etnik topluluğun Çerkeslerin izinden gitme ihtimalleri var. Şimdiden Kırım Tatarlarının da benzer bir başvuru için hazırlık yaptıkları söyleniyor. RF için en iyisi statünün devamıydı, bu kararın çıkmasını engellemeye çalıştı ama başaramadı. Türkiye de rahatsız oldu. Çünkü artık Türkiye’nin bir de „Çerkes Sorunu“ var. Hem „Soykırım ve Sürgün“ deki sorumlulukları nedeniyle, hem de bugün Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin statülerinin; hak ve özgürlüklerinin yeniden tanımlanması gerekeceği için. Artı, bu karar sonrasında büyük ihtimal Ermeni soykırımı konusu da daha güçlü bir şekilde gündeme gelecektir. Türkiye için en iyisi Gürcistan Parlementosundan bir karar çıkmaması ve konunun sürüncemede kalması, yani „havanın sıcak“ tutulmasıydı; ama engellemeye güçleri yetmedi. 21 Mayıs sürecini veya hazırlıklarını iyi gözlemleyen biri, her ne kadar herkes „soykırımın tanınmasını istiyorum“ dese de, çoğunun bunun sonuna bir „amma!“ eklediğini ve yukarıda değindiğim üç aktörün bu süreçteki veya grupların üzerindeki etkilerini de farkedebilirdi. Abhazya 21 Mayıs’ın Abhaz halkı için „Sürgünü Anma Günü“ olacağını ilan edince diaspora Abhazlarının ve örgütlerinin de tavırları netleşti ve kendileri için en anlamlı yer olan Kefken’de düzenlediler etkinliklerini. Kendileri için anlamına uygun ve istikrarlı bir şekilde. Gürcistan’ın Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nü  tanıması konusunda da itidalli bir tavır aldılar. Elbette bu konu onları ilgilendirmediği için değil; ama kendi yolunda yürümek isteyen bir halkın, yine kendi yolunda yürümeye çalışan başka bir kardeş halkın işlerine o derece karışmasının doğru olmayacağını bildikleri için. Devlet olma ciddiyeti bunu gerektirir. Ve nasıl ki Abhazya’nın RF ile stratejik ortaklığını biz, Abhazların bize karşı bir hareketi olarak ve Rusya’nın tarih boyunca Çerkeslere yaptıklarını unutmak olarak algılamıyorsak, eminim onlar da bizim Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nü tanıtma çabalarımızı öyle algılamıyor; bizim asla Abhazlara karşı biz ittifaka girmeyeceğimizi biliyorlardır. Kaf Fed bu sene mekan olarak Kefken’den Beşiktaş’a; slogan olarak da „1864 Olayları“ndan „Büyük Çerkes Sürgünü“ ne ( özel sohpetlerde ve satır aralarında buna soykırımı da ekliyorlar ) kazasız belasız ve fazla kayıp vermeden bir geçiş yaptı. Ben Kaf fed’in bu seneki en büyük kazanımının bu geçiş sürecinde ciddi yara almaması olduğuna inanıyorum. Gerçi her zamanki gibi etkinliklerine katılan insan sayısını abartıyor ve çevre kahvelerde oturan, çayını veya birasını içen insanları da etkinliğe katıldı farzediyorlar, ama bu kadar kusur kadı kızında da olur. Önümüzdeki yıllarda herşeyin çok daha günün anlamına uygun örgütleneceğine inanıyor, anadili eğitimi veya anadilde yayın hakkı gibi 21 Mayıs ile direk alakası olmayan pankart ve dövizleri de yanlışlıkla getirmiş olduklarına inandığım için bir kusur olarak görmüyorum. Bu sene alanda daha çok Adıge bayrağının olması ve Çerkesya Yurtseverlerinin pankartına izin verilmesi ise bir ilerleme. Bir de şu başka şehirlerden gelen otobüsleri bizim eylemin bitmesi için bekletmemiş olsalardı, peynirli künefe olurdu… Gürcistan’ın kararı üzerine henüz bir açıklama yapmadılar. Ama büyük ihtimal geçen sene Tiflis konferansından sonra yaptıkları açıklamaya benzer bir şeyler söyleyecekler. İşte, Gürcistan Çarlık Rusyası ile işbirliği yapmıştı da; Çerkes Soykırımında onların da parmağı var da, hatta suç ortağı durumundalar da; sonra Abhaz ve Oset kardeşlerimize yaptıkları ortada ve hala ellerinden kan damlıyor da; Gürcistan asıl bunun hesabını versin de…falan filan. Pardon en önemlisini unutuyordum az daha: „Gürcü Stalin’in yaptıklarını nasıl unutacağız?“ demeyi de kesin ihmal etmeyeceklerdir. Yani, Gürcistan’ın Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nü  tanımasının bu kardeşlerimize somut olarak nasıl zarar vereceğini anlatmadan duygu sömürüsü yapacak; uluslararası yasaları ve hukuku yeterince bilmeyen insanlarımızı „suç ortağı“ gibi laflarla kandırmaya devam edecekler. Eğer aralarından biri „peki ama ikinci paylaşım savaşı yıllarında Hitler ile işbirliği yapan, binlerce insanı-yahudiyi öldüren devletler neden Yahudi soykırımından sorumlu tutulmadılar veya Nürnberg’de yargılanmadılar“ veya „ o dönemde Çerkeslere karşı savaşan birliklerde Abhazlar da vardı. Hatta Batı Çerkesya’dan önce düşmüş olan Kabardey’den de Ruslarla birlikte savaşa sürülen Çerkeslerin olduğu arşivlerde var“ diye soracak olursa onu da hemen Çerkesya Yurtseveri veya bu site tarafından beyni yıkanmış ilan ederek afaroz edecek, bir biçimde susturacaklar… Bu konuda en şanslısı Birleşikçiler. 21 Mayıs’a „Çerkes Soykırımı Tanınmalıdır“  sloganı altında hazırlandılar. „Sürgün“ü pek ağızlarına almıyorlar. „Sürgün, soyu kırmanın araç ve yöntemlerinden biri“ yaa! Halbuki Tiflis’te belgeleri inceleyerek 1000 sayfalık rapor hazırlayan biliminsanları ve karar alan Gürcistan Parlementosu soykırım ve sürgünü ayrı ayrı ve özel olarak vurguladılar. Çünkü sürgün, belli bir zaman diliminde diğerleri ile birlikte soyu kırmanın yöntemlerinden biri olsa da, her sürgün eylemi veya cezası soyu kırma anlamına gelmiyor. Ki Abhazya’nın da özenle „21 Mayıs Sürgün“ü demesinin bir nedeni bu. Yoksa eminim onlar da biliyorlardır „Abhaz soykırımı“ demeyi. Ama sürgün demek veya sürgünlük o kadar kolay bir şey de değil. Sürgün statüsünün hukuki olarak biz Çerkeslere getirileri ve birgün tanınması veya telafi edilmesi gündeme geldiğinde „hadi öyleyse dön“ denme ihtimali var. Halbuki birleşikçilere göre bizim sorunumuz, „bitmeyen“; „Rusya’nın defolmasından başka bir çözümü olmayan“ ve hatta Rusya’nın defolmasından sonra da bizim gidip anavatanımızda yaşamamızı gerektirmeyecek bir şey olmalı? Soykırım olmalı! Ki bu nedenle en önde bir „soykırımı tanıyın“ pankartı ile yürüdüler. Peki ama kim tanımalı bu soykırımı? Devletler, hükümetler, meclisler, resmi kurumlar falan değil; insanların vicdanı. Böylece kare de tamamlanmış oluyor: „Sizle konuşacak birşey yok, defolun gidin!“. Bu nedenle 21 Mayıs’ta, 2 saat sonra gelecek bizler için Rus konsolosluğunun kapısını çaldılar, ama içeri girmediler… Büyük fotoğraf böyle olunca Gürcistan’ın Çerkes Soykırımı ve Sürgününü tanıması da onlar için bir anlam ifade etmiyor. Daha doğrusu biraz telaşlandırıyor. Çünkü Allah göstermesin, bu tanıma tavrı yayılır da Rusya bir adım atmak zorunda kalırsa Rusya’nın defolup gitmesini istemek ve „havayı sıcak tutmak“ için yeni argümanlar bulmak zorunda kalacaklar ve belki de cephenin olmazsa olmaz askerleri olarak gördükleri Çerkesleri kaybedecekler… Ama sorunu böyle açık açık dile getiremeyecekleri için onlar da Gürcistan’ın önce kendi evinin önünü temizlemesi gerektiğinden, kardeşlikten vs bahsedecekler. Taksim’e iyi hazırlanmışlardı. Moral ve motivasyonları iyiydi. Görüntü, yıllardır geleneksel kurumlarımızın yılgınlık ve teslimiyet politikalarından bıkmış; daha cesur adımlar atılmasını isteyen özellikle gençlerimizin kalplerini fethetmiş olmalı. Taktikleri de zekiyce idi. Bir „21 Mayıs Org“ çatısı altına girdiler. İçerisinde 16 Mayıs’ta Moskova’daki toplantıya katılan Californiya Çerkes Derneği/Adıge Xase de vardı, kendilerinin reddettikleri Gürcistan’a gidenler ve Çerkeslerin Adıgeler olduklarını söyleyenler veya daha geniş tanımlayanlar da… Bunların bırakın uzunu, kısa vadede bile birlik olamayacaklarını 21 Mayıs’ta güç gösterisi yapabilmek için gözardı ettiler, takiyye yaptılar. Ve mesela Münih’teki eylemde Gürcü bayrakları gören Münih Çerkes Derneği üyesi kitleyle, bayraklarını taşımalarına izin verilmeyen Gürcülerin ve onları davet eden „21 May Org“ bileşeni Münih Çerkes Enstitüsü’nün karşı karşıya gelmewlerine ve yeni kırgınlıklara neden oldular. Bugünlerde daha düne kadar kendilerine „derin ilişkileri var“,  „kurumlarımızdan içeri burunlarını bile sokamazlar“ diyenlerin iltifatlarına mazhar olmaları kimseyi şaşırtmamalı. İttifakın tamamlanabilmesi için buzların erimesi gerekiyordu, yakında „dün dündür, bugün de bugün“ diyenlerle ilginç diyalogların yaşanması bizleri şaşırtmayacak. Ama işleri zor. Çünkü Gürcistan’ın da „Çerkes ( Adıge ) soykırımı“ demesinden sonra Çerkeslerin kendi yollarında yürümeleri için çok daha somut bir neden var artık. Belki de Çerkes=Adıge gibi matematiksel bir formülle ulus tanımı yaptıkları için Gürcistan’ın da Adıge milliyetçisi, hatta ırkçısı olduğunu iddaa eder; „ırkçıların soykırımı tanımalarını tanımıyoruz“ diye bir kampanya açarlar. Bilmiyorum, kendilerine başarılar… Biz Yurtseverlerin gerek 21 Mayıs konusunda ve gerekse yukarıda değindiğim konulardaki tavırlarımız net. Ve kimseyle yanyana gelebilmek için takiyye yapma ihtiyacı hissetmiyor, kimsenin ağzına bir kaşık bal sürmüyoruz, sürmeyeceğiz de!
  • Bizler Çerkeslerin Adıgeler olduğunu, tarihin kimi dönemlerinde daha geniş  bir coğrafyada yaşayanların veya Adıge olmayanların da Çerkes olarak tanımlanmış olmalarının bu gerçeği değiştirmeyeceğini söylüyoruz. Ama Çerkesliği kan, ırk veya başka biyolojik temellere de dayandırmıyoruz.
  • Bugün  Çerkeslerin önceliği Çerkeslerin birliğini sağlamak, Çerkesya’yı inşa etmek ve uluslaşmaktır. Bu birlik, herkesin her konuda aynı şeyi düşünmesi veya söylemesi değil; Çerkes Halk Kongreleri içerisinde ve Çerkesya ülküsünde birleşmek şeklinde hayata geçecektir.
  • Keza, gerek Çerkesya’yı yeniden diriltme mücadelemizde ve gerekse Çerkesya’da; Çerkes olmayan halklarla da birlikte olacak, omuz omuza mücadele edecek; ama onların ulusal-etnik kimliklerine saygı duyacağız. Bu anlamda Çerkesya’yı inşa mücadelemizde kardeşlerimizle, komşularımızla ve gelecekte Çerkesya’da birlikte yaşayacak halklarla birlik olmaktan, bunun örgütlülüklerini yaratmaktan mutluluk duyarız. Bir gün ona da sıra gelecek…
  • 21 Mayıs, Çerkes Soykırımı ve Sürgününü  simgeleyen bir gündür. „Kuzey Kafkasya Soykırımı“ vb gibi tanımlamaları  kabul etmiyoruz. Ama eğer diğer Kuzey Kafkas halkları da kendilerine soykırım uygulandığına ve sürgün edildiklerine inanıyorlarsa bunun mücadelesini vermeliler. Saygı duyar, elimizden gelen desteği de veririz.
  • Bizler „soykırım ve sürgün“ün yalnız vicdanlarda değil; devletlerce, sorunumuzun çözümüne katkısı olabilecek bütün kurum ve kuruluşlarca tanınması için mücadele ediyoruz. Çünkü bu mücadelenin „yeniden Çerkesleşmemizin ruhsal ekseni“, anavatana dönüşümüzün anahtarı ve Çerkesya’nın inşasının hukuki zemini olduğuna inanıyoruz.
  • Bu nedenle Rusya Federasyonu’na ve Gürcistan’a başvurularımızı yaptık, asgari taleplerimizi ilettik. Önümüzdeki günlerde başka ülkelere de aynı başvuruları yapacak ve bu sorunu takip etmek için hukuki altyapıyı hazırlamaya; gerekli organları örgütlemeye çalışacağız.
  • Bunun, Çerkes sorununun demokratik ve meşru bir çerçevede tartışılmasının ve çözülmesinin de garantisi olduğuna inanıyor; Çerkes ve Çerkesya sorununun Rusya düşmanlığı eksenine oturtulmak istenmesine karşı çıkıyoruz. Çerkesya hareketi asla bir savaş cephesi veya Taksim’de „Bağımsız Abhazya“ sloganını attırıp kareyi tamamladıklarını düşünen birleşik cephenin bir parçası olmayacaktır.
  • Gürcistan’ın „Çerkes ( Adıge ) Soykırımı  ve Sürgünü“nü tanımış olması  tezlerimizin doğrulanması ve hukuki bir altyapı  kazanması anlamına gelmektedir. Tarihi bir adımdır.
  • „Çerkes Soykırımı konusunda en son söz söyleme hakkı olan devlet Gürcistan’dır. 1864 öncesinde Çarlık Rusyası'na gönüllü olarak katıldı, Kafkasya’nın güneyden ablukaya alınmasını sağlayan Gürcistan Krallığı aslında 1864'ün suç ortağıdır“ gibi söylemler Türkiye’de işe yarar; ama dünya bunlara güler.
      Osmanlı ve İran’ın saldırıları karşısında, o dönemler „dini bağların da devletler arasındaki ilişkilerde belirleyici olması nedeniyle“ Rusya ile ilişki kuran Gürcistan’ı soykırımın suç ortağı ilan etmek; bir katilin babasını „bu çocuğu sen dünyaya getirdin“ diyerek cezalandırmaya benzer. Bu mantıkla, Hitler ile işbirliği yapan Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan, hatta ve hatta işbirlikçi Vichy hükümetinin Fransa’sını bile sanık sandalyesine oturtmak, Osmanlı ordusunda „gönüllü“ görev yaparken Ermeni soykırımına karışan Çerkesleri de „suç ortağı“ ilan etmek gerekir.
  • Aynı  şekilde, „Gürcistan'ın halkımıza karşı işlediği suçları unutmadık. Gürcistan yönetimi öncelikle kendi suçlarının hesabını vermek zorunda“ mantığından yola çıkıldığında aslında kimse kimseden bir şey talep etmemelidir demek lazım; çünkü bu dünyada „temiz“ devlet yoktur.
  • Ama bu tavır iki yüzlüdür de. Hele hele eğer Abhazlar için böyle bir tavır alınıyor ve bir de „Kuzey Kafkasya Halklarınını Birliği veya Kardeşliği“ savunuluyorsa. Çünkü, RF geçmişte bütün Kuzey Kafkasya Halklarına zulmettiği gibi, son 20 yılda öldürdüğü binlerce Çeçen’in kanı daha kurumadı. Buna rağmen RF ile ortaklık kurmakta bir sakınca görülmüyor nedense.
  • Gürcistan’ın Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nü tanıması Abhazların ve Osetlerin aleyhine bir sonuç doğurmaz. Tam tersine bu adımı atan Gürcistan’ın Abhazya ve Osetya konularında da açılım yapması artık kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu yönde hazırlıkların olduğunu da sağır sultan bile duydu.
  • Kimse merak etmesim: Çerkesler Gürcistan ile ilişki kurarsa Rusya Federasyonu Abhazya’nın bağımsızlığını tanıma kararını geri almaz! Veya Stratejik işbirliğini bitirmez! Veyahutta Gürcistan Çerkeslerle birlikte olduğunda „artık Rusya’yı yenebilirim“ diye düşünüp yeni bir savaş başlatmaz!
  • Bazı  insanlarımız,“kardeşlik“  vs diyerek duygu sömürüsü  yapanların dolduruşuyla ve uluslararası hukuku bilmeden „bağımsız Abhazya“ sloganı atıyor veya „Gürcistan önce Abhazya’nın bağımsızlığını tanımalıdır“ gibi şeyler saçmalıyorlar. Halbuki Abhazya’nın yasal olarak hala Gürcistan’ın toprak bütünlüğü içinde görülmesi RF’nun elini kolunu bağlayan ve hatta RF’nu Abhazya’yı bağımsız bir devlet olarak tanımaya iten nedendir. Ve bugün Abhazya’nın RF tarafından yutulmaması için, belirli güvenceler alınmadan Gürcistan tarafından bağımsızlığının tanınmaması gerekiyor. 
  • Biz, asla kardeşlerimizin aleyhine bir ittifaka veya ilişkiye de girmeyeceğiz. Ama Çerkes halkının çıkarına olabilecek ilişkileri ve gelişmeleri de „kardeşlik“ veya „bölücülük“ gibi söylemlerin arkasına gizlenenlerin çıkarlarına feda etmeyeceğiz.
  • Ki şimdiye kadar bu kardeşlik söylemini ağızlarına sakız etmiş  olanlar ya „RF düşmanlığını  körüklemek“ istediler; ya da son zamanlarda „Adıge-Abhaz“ diye çerçeveyi biraz daraltmışlarsa da asıl olarak Rusya Federasyonu ve Türkiye’nin lehine olarak Çerkesleri kontrol altında tutmaya çalıştılar. Yani, Adıgeleri bahane ederek Abhazları; Abhazları bahane ederek Adıgeleri „terbiye etmek“ istediler.
  Sonuç  olarak: Soykırımın tanınması Çerkes ( Adıge ) halkının ve Çerkesya’nın varlığının, yeniden inşa etme mücadelemizin meşru olduğunun teyit edilmesi demektir. Ama Çerkes halkının ve Çerkesya’nın varlığı bulunduğumuz aşamada RF’nun ve Türkiye’nin işine gelmez. Bu nedenle Gürcistan’ın veya herhangi bir ülkenin Çerkes Soykırım ve Sürgününü tanınmasına karşı çıkan „eyvah cephesi“, Çerkes halkının değil; olsa olsa RF’nun veya Türkiye’nin dostu olabilir. 21 Mayıs’a bu bilinçle hazırlandık ve eylemimizde de bu mesajları vermeye çalıştık. Elbette Taksim eylemimize katılanların hepsi Çerkesya Yurtseveridir demiyoruz. Orada düşüncelerimizin şu veya bu kadarını benimseyen veya sadece bir Çerkes hareketini sokaklarda yalnız bırakmak istemedikleri için bize destek verenler de vardı. Hepsine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Biz yeni bir hareketiz, daha örgütlenemedik bile; ama çizgimiz net ve söylemlerimiz temizdir. Çerkesiz, Adıgeyiz dedik; Çerkesya’yı  kurmak istiyoruz dedik. Bundan milim sapmayacak ve asla takiyecilik veya pragmatizm yapmayacağız. Halkımız bizi anlayacaktır…
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks