İbrahim Yağan Ne Anlatıyor?

#9117 Ekleme Tarihi 26/01/2023 03:37:23

Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya saldırması ile başlayan savaş dünyanın çivisinin çıkmasına neden oldu. Elbette Rusya durduk yere saldırmadı Ukrayna’ya. Hatta Batı, yıllardır bu savaşa hazırlanıyordu ve hem Rusya’yı hem de Ukrayna’yı bu savaşa kışkırttı, hazırladı. 

Yine de, sıcak savaşı başlatan: saldırgan, Rusya Federasyonu oldu. 

Sorun, Rusya ile Ukrayna arasında değil; Batı ile Rusya, daha doğrusu Batı’nın dayattığı küresel sisteme-role direnen bütün ülkeler arasında. Rusya, zincirin en zayıf halkası. Asıl hedef Çin. Çünkü sadece Çin’in Batı ile rekabet edebilecek ekonomik gücü var. 

Büyük ihtimal sıra ona da gelecek veya Çin, Batı’ya biat edecek.

Rusya Federasyonu, SSCB yıkılırken, NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemeyeceği sözünü almıştı Batı’dan. Ama Batı, sözünde durmadı. Durması, eşyanın tabiatına aykırıydı. 

Eminim Rusya da bunu biliyordu. Ama karşı çıkacak gücü yoktu.

Aslında bu süreç, yani küreselleşme, siyasi kazanımlara-kurumlara ihtiyacı olan birçok ulusal-etnik topluluk için de bir fırsattı. Çünkü, Batı’nın genişlemeye; küresel sisteme entegre etmeye çalıştığı coğrafyalarda yaşayan halkları kendi tarafına çekmek için, onlara bir şeyler vaat etmesi gerekiyordu. Edecekti… 

SSCB dağıldıktan sonra “Milliyetçilik”in yeniden hortlaması!nın altında yatan büyük resimde, bu küreselleşme süreci vardı.      

Ama bu “fırsat”tan yararlanabilmek için, geleceğini garanti altına almak ve kendi çıkarlarına uygun inşa etmek isteyen halkların ve ulusal-etnik toplulukların “milliyetçilik” ile barışması gerekiyordu. Çünkü uluslaşmanın ideolojisi olan milliyetçilik, dünyada çelişkinin sosyalist güçler ile emperyalist güçler arasında yoğunlaştığı yıllarda, “tu kaka” ilan edilmişti. Hem hakim ulusun milliyetçileri (şövenistleri) hem muhalifleri sosyalistler etnik-ulusal toplulukların milliyetçilerine “bölücü” diyorlar/dı. Ülkeyi veya emekçi sınıfı “bölücü”! 

Halbuki her iki taraf da kendi çıkarlarını dayatıyordu: 

Birincisi, egemen olduğu coğrafyada bir tek ulus devleti kurmak, diğer etnik-ulusal toplulukları asimile etmek istiyordu; ikincisi emekçi sınıfların iktidarını kurmak…

Bu nedenle, “milliyetçilik” insanların bilinçaltında negatif yer edindi.

SSCB dağıldığından beri, emek ve sermaye çelişkisi daha da keskinleşti, emperyalist güçler arasındaki egemenlik ve paylaşım savaşı kızıştı, yeni bir dünya savaşı tehlikesi büyüdü. 

Bazı ülkelerin nükleer silahlara sahip olması, tam bir yıkıma neden olacağı için, topyekün bir savaşın çıkmasını zorlaştırıyor; ama lokal-bölgesel savaşlar mümkündü. Öyle de oldu… 

Yugoslavya, Gürcistan, Afganistan, Irak, Libya, Suriye… Bugünlerde Ukrayna… 40’a yakın ülkede kozlarını paylaştılar, paylaşıyorlar. 

Bu sürecin ne zaman, nasıl biteceğini henüz bilmiyoruz; kimileri buna “sonsuz savaş” ve “savaşla yaşamaya alışmalıyız” da diyorlar. 

Büyük ihtimal, Batı’nın-ABD’nin hegemonyasını tehdit edecek bir güç veya ülke kalmayıncaya kadar sürecek, dünyanın siyasi haritası değişecek. Bir yerde uzlaşmaları ( yenişememeleri ) de mümkün tabii, ama sadece sonraki bir savaşa kadar.

Bu süreç, bazı etnik-ulusal topluluklar için ise bir "fırsat" anlamına geliyor. Çünkü kendi coğrafyasındaki ulusal sorunları “çözen” veya tehdit olmaktan çıkaran Batı, boyun eğdirmek istediği ülkelerdeki halkları kendi çıkarları için kullanıyor-örgütlüyor.

Bu, söz konusu ülkelerdeki bütün halkların, etnik ve ulusal toplulukların Batı’nın paralı askerleri haline geldiği-getirildiği anlamına gelmiyor. Bu kadar basit değil. Ama Batı’nın demokrasi aşığı olduğunu, ezilen halkları kurtaracağını-özgürleştirmek istediğini sanmak da bir o kadar yanıltıcı. 

Batı, küresel sisteme entegre olmayan devletlere diz çöktürmek istiyor, önceliği bu. Bu coğrafyalarda yaşayan halkların, etnik-ulusal toplulukların çıkarları ikincil, belki üçüncül öneme sahip. 

Olsa da olur, olmasa da. Olabilir de olmayabilir de…

Kimi coğrafyalarda ezilen halkların, etnik ulusal toplulukların çıkarlarını, hak ve özgürlüklerini dillerine dolamaları “ittifak arayışı”dır. Veya, çoğu zaman, bir “savaş hilesi”. 

Yani, Batı kesinlikle mazlumların hak ve özgürlükleri için savaşmıyor. Bugün verdiği desteği, yarın: hedefine ulaştıktan sonra veya uzlaşırsa çekebilir. Bu nedenle ezilen halklar, etnik ve ulusal topluluklar vaatlere kanmamalı, fillerin öncelikle kendi çıkarları için tepiştiklerini hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalılar. Yoksa "fırsat", bir tuzak olur. Sizi birilerinin paralı askerine dönüştüren bir tuzak.

Bu durumda fırsatı kaçırma tehlikesi yok mu? Herkes için yok. Çünkü eğer, savaşa katılmanız veya taraf olmanız, savaşın seyrini değiştirmeyecekse, sizin için kaçan bir fırsat da olmayacaktır.

Şurası kesin: dünya değişecek, ülkeler değişecek, herşey daha güzel olacak. Ve ne istediğini bilen, geleceğini garanti altına alma iradesi olan hiçbir halk, etnik ve ulusal topluluk yok olmayacak. 

Gelenek görenekleri, kültürü değişebilir, hatta dili de yok olabilir; ama kimlik bilinci ve vatan varsa, hiçbir halk, hiçbir etnik-ulusal topluluk yok olmaz. Her şeyi yeniden inşa edebilir. 

Bizim ısrarla kimlik ve vatan eksenli bir ulusal-gelecek vizyonumuzun olması gerektiğini anlatmamızın nedeni budur...

Ama nesnel ve öznel süreci doğru okuyamayan, belki de hiç okumayan; ideolojik-politik saplantılarından ve önyargılarından kurtulamayanlar, anlattıklarımızı hiç anlamadı, anlamaya çalışmadı. 

“Evleri” zannettikleri “statüko”nun yıkılması nedeniyle öfkelendiler. İpe sapa gelmez eleştiriler yaptılar. Biraz da “iktidar” hırsı ile…

15 yılda bir şeyler de değişti tabii, statükonun bütün çabalarına rağmen. Çerkes kimliği hem vatanda hem de diasporada güçlendi mesela. Veya birliğimizin sembolü, sembollerinden biri olan bayrağımız artık Çerkesin yaşadığı her yerde dalgalanıyor ve Çerkesya yeniden dirildi. Bundan sonra, Çerkes camiası, bütün dünyada, hem vatanda hem de diasporada “Nasıl Bir Çerkesya”yı veya “Çerkesya’nın Nasıl İnşa Edileceği”ni tartışacak. 

Birlikler veya ayrışmalar bu eksende olacak.

Kafkasyacılık sadece Kafkas halkları arasındaki yardımlaşma ve dayanışma duygusunun harcında yaşamaya devam edecek. 

Siyasi bir anlamı ve misyonu olmayacak. 

Bu, kaçınılmaz. Çünkü ister ( tek ) ulus devlet ister demokratik ( çok ) ulus/lu devlet inşa etmek isteyin, sonuçta ait olduğunuz etnik-ulusal kimliği güçlendirmeli, ulus olmalı; ulusal birliği kurmalısınız.

Çerkesler için bu ulusal kimlik, "Çerkes"tir. Birlik ise, etnik-ulusal kimliğin yaşam alanında, yani vatanında mümkündür. 

Çerkesler için, bu vatan, Çerkesya’dır.

“Önce vatana döneceğiz, sonra kendi kaderimizi tayin hakkımızı talep edeceğiz” de deseniz, bir kimlik ve vatan tanımı yapmak ve bu değerleri güçlendirmek, ulusal bilince dönüştürmek zorundasınız. 

Bu bilinç, Çerkes halkının birliği için olmazsa olmazdır. Çünkü ulusal kimlik ve vatan bilinci olmazsa, birlik de olmaz; Sovyet toplum mühendislerinin bölüp siyasallaştırdıkları alt etnik kimlikler, Adığe-Kabardey-Çerkes-Şapsugh kurumsallaşır ve/veya asimile olur.

Bakın Kuzey ve Doğu Rusya-Sibirya halkları ve Tatarlar da bu tehlikeye dikkat çekiyorlar. Son nüfus sayımında, Tatarların Kuraşen, Mişhar, Sibirya ve Astrahan Tatarları diye alt kimliklere bölünmüş olması nedeniyle Tatar nüfusu 600 000 kadar azaldı. Siyaset bilimciler, Tataristan’ın dışında yaşayan küçük Tatar alt etnik topluluklarının Ruslaştıklarını söylüyorlar.

Biz, siyaset sahnesine çıktığımız ilk günden beri bunları anlatıyoruz. Çerkesya’yı, bugün üzerinde yaşayan haklarla birlikte, barış içinde ama gelecek kaygısı olmadan yaşama perspektifi ile örgütlemek, Rusya Federasyonu’nun demokratikleşmesini istiyoruz. 

Bu vizyonu örgütlemek için, gerektiği zaman yardımlaşmanın ve dayanışmanın dışında hiç Kuzey Kafkas halkına veya ister birleşik ister ayrışık, Kafkasya’ya ihtiyacımız yok. 

Rusya Federasyonu’nu üniterleştiren, hak ve özgürlüklerimizi yok eden politikalara karşı çıkıyoruz, muhalefet ediyoruz, değiştirmek istiyoruz; ama savaşmıyoruz, savaşmayacağız. Rusya’yı, Rusya Federasyonu’nda yaşayan halklarla birlikte demokratikleştirecek ve Çerkes halkının birliğini-Çerkesya’sını demokratik yöntemlerle inşa edeceğiz. Belki gelecek kuşaklar inşa edecek Çerkesya’yı, ama bunun: ulusal birliğin temelini biz atacağız. Atıyoruz da. 

İşte son nüfus sayımında tarihi Çerkesya’nın bütün parçalarında kendini “Çerkes” olarak kaydettirenlerin sayısı, bürokratların olumsuz tavırlarına, hatta tehditlerine ve diasporanın ilgisizliğine rağmen % 60 arttı. Çerkesya’yı inşa edeceğimiz günler de mutlaka gelecek, bundan kuşku duymuyoruz. 

Kafkasyalılık veya “Birleşik Kafkasya” yüz yıl önce bir vizyondu, denendi, ama olmadı. Ve o köprünün altından çok su aktı. 

Aynı suda iki kere yıkanılmaz…

Bugün, Kafkasyacılık pratikte bir karşılığı olmayan sosyal-kültürel bir söylemdir. “Kardeşlik”ten, Türkiye’nin siyasi yaşamında birilerine alan açmaktan öteye ulusal hiçbir şey vaad etmiyor Çerkes halkına.  

Ki bakın, İbrahim Yağan’ın “Özgür Çerkesya”, “Çerkes Taburları” çağrısına diasporadan bir kişi bile olumlu yanıt vermedi. Ne oldu? Neden yıllardır dillerinden düşürmedikleri “Özgür Kafkasya”, “Özgür Çerkesya” için savaşmaya gitmiyorlar? Gitmezler, gitmeyecekler… 

İbrahim, Kafkas Vakfı’nın son ( 2 gün önce ) Cehdi Abinin tercümanlığını yaptığı online konferansta-söyleşide biraz öfkeli bu gerçeği gördüğünü itiraf etti. “Korkaklar” dedi, “konformistler” dedi. Kaf Fed’in “Barış bildirisi”ni eleştirdi. “Size savaşın demiyoruz, bizde savaşacak genç var, sizden politik çalışma bekliyoruz” dedi.

Yakında, diaspora ile ilgili ne kadar yanıldığını da anlayacak… 

Çünkü Birleşik Kafkasyacılık, artık “kalışçılık”tır, geleceğini yaşadığı ülkede örgütlemektir. Kafkasyalı ile arkadaş olmak, Kafkasyalı ile eğlenmek ve Kafkasyalı ile evlenmektir. Rus düşmanlığında bile samimi değildir. Olsaydı, işte savaş, işte ordu, giderdi!

Kapalı kapılar altında nelerin döndüğünü bilmeyenleri tenzih ederim, ama Yenikapı, Kriz Komitesi, DÇB tartışmaları, 21 Mayıs’ı “Rus zulmunü sembol kınama günü” tanımı… hepsi bir planın parçalarıydı. Bunları yazdığımda ve Olağanüstü Kongrede tavır aldığımda bana çok kızdılar. Ama yolun sonunun Çerkesleri Rusya karşıtı cepheye taşımak olduğunu biliyordum.

İbrahim, 7-8 yıldır, Rusya Federasyonu’nun yıkılacağını, dağılacağını; buna hazırlık yapmamız gerektiğini söylüyordu. Nalçık’ta, Xabze derneğinde daha 2018’de bu konuyu tartıştım arkadaşlarla. 

Ve bazı kaynaklar bu hazırlıkları açıkça yazıyorlardı. 

Ben Batı’nın amacının da Rusya Federasyonu’nu yıkmak olduğunu da sanmıyorum. Bunu göze alamazlar. Batı, Rusya’nın küresel sisteme biat etmesini istiyor. Bölgesel bir güç olarak tanımlıyor. 

 

Condoleezza Rice, 15 yıl önce, “Rusya’nın çıkarları sınırlarının bittiği yerde biter” demişti. Putin, 2007 yılındaki Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı ünlü konuşmada küresel bir güç olduklarını söyledi. 2008’de Gürcistan’a, 2011’de Suriye’ye, Libya’ya, 2014’te de Ukrayna’ya müdahale etti. Küresel çıkarlarını savunmak için. 

Batı, tabiri caizse, ayıyı inine hapsetmek istiyor. 

Bizim hazırlanmamız gereken süreç, savaş sonrasıdır. Bu nedenle, “Özgür Çerkesya” veya “Çerkes Taburları” çağrısına katılmıyorum. 

Umarım hiçbir Çerkes genci bu çağrıya katılmaz, Ukrayna’da savaşmaya gitmez. 

Ve herkes süreci, kendisini sorgular. 

İbrahimler, Çerkesya’yı hiç terk etmemeliydiler. Bundan sonra biraz zor, biliyorum; ama savaşın ilk günlerinde kamuoyuna açıkladıkları pozisyona dönmeleri ve “Bu savaş bizim savaşımız değil” demeleri en doğrusu. 

Kaf Fed, “DÇB üyesi miyiz değil miyiz” tartışmalarının altında yatan perspektifi sorgulamalıdır. Öyle, “ya biz barış istiyorduk/istiyoruz” demek yetmez. Son dönemdeki söylemleri, attıkları kimi adımlar savaşa karşı oldukları-Rusya düşmanı olmadıkları konusunda bir sürü soru işaretine neden oldu. Ve, dolaylı olarak, diaspora ile vatan arasındaki ilişkilere zarar verdi.        

Birleşik Kafkasyacılar… Umarım onlar da artık pratik olarak örgütleyemeyecekleri, içinde olmayacakları politikalarını gözden geçirirler. Rusya’ya karşı savaşmaya hazır olmayanların “Özgür Kafkasya”, “Özgür Çerkesya”, “Rusya Kafkasya’dan ( Çerkesya’dan ) Defol” gibi sloganları artık insanları sadece biraz gülümsetir. 

Bu politika Ukrayna’da gömüldü…

Ve hala kafası karışık büyüklerimiz! Dönüşçüler! Devrimci demokratlar… Siz de aynı suda iki kere yıkanamazsınız. Kafkasyalılık bir projeydi, ama işe yaramadı, bitti! Çerkes halkına hiçbir yararı, Çerkes Sorunu’nun çözümüne hiçbir katkısı olmadı, olmayacak. 

Bu miadı dolmuş projeyi savunmak için çok çaba gösterdiniz, ama olmadı… Artık gururu, egoyu bir kenara bırakın ve Çerkes halkının önünü açın. Net olun, net mesajlar verin.

“Adığe” mi olalım, yoksa “Adığe Abhaz” mı gibi çocukça arayışların kimseye bir yararı yok. Çerkes, Adığe’dir ve vatanı, tarihi Çerkesya topraklarıdır. Çerkes halkı bu coğrafyada birlik olacaktır. 

Çerkes Sorunu’nun çözümü de, Çerkes halkının kendi kaderini tayin hakkı talebi de, Çerkes halkının tarihi vatanı Çerkesya’da birlik olması demektir. 

“Sürgünden sonra, bütün Kuzey Kafkas halklarına ‘Çerkes’ denmiştir” yalanı yeterince teşhir oldu. Bin yıldır yalnızca Adığelere “Çerkes” dendiğini artık biliyoruz. Yüzlerce belge var.

Çıkın, kurumlarımızın vatana dönüş ve Çerkesya’nın yeniden inşası perspektifi ile yeniden örgütlenmelerine, “Çerkes Dernekleri-Adığe Khase”lere dönüşmelerine önderlik yapın. 

Gençler, Çerkesya’yı siz inşa edecek ve Çerkes halkının geleceğini garanti altına alacaksınız. Barışçıl, demokratik yöntemlerle, tarihi vatanımız Çerkesya’da ve Rusya Federasyonu’nda yaşayan bütün halklarla birlikte. 

Rusya Federasyonu kesinlikle değişecek. 

Umudunuzu yitirmeyin. Ve daha çok çalışın! 

Benim misyonum bitti…

Hatko Schsmis

26.01.2023

  • Attachment

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks