İDEOLOJİK MÜCADELE KAZANILMADAN POLİTİK MÜCADELE KAZANILAMAZ!

#1798 Ekleme Tarihi 04/04/2018 07:58:12

Bir önceki yazımda “ulus öncesi ilişkilere yaslanarak statülerimizi koruyor ve bu ilişkilerimizden güç alarak örgütleniyoruz” demiştim. Hatta kimileri “Çerkeslik”i bu ilişkileri korumak olarak formüle ediyor. Örnek mi? Derneklerimize bakın. Hangi derneğimizde, kim vizyonunu ve ilkelerini anlatarak yönetime talip oluyor? Kim bir vizyona veya ilkelere oy veriyor? Kimse! Varsa da çok az...

Kurumlarımızı yönetenler “sen, ben, bizim oğlan” yöntemiyle toplanan insanlar. Sorduğunuzda, “başka kimse mi var?” diyorlar. Ama bir alternatif çıktığında, telaşla “mezardaki destekçilerini” bile ( eş dost akraba çevresi ) kendilerine oy vermeye çağırıyorlar. Kurumlarımız böyle; başka adam olmadığı için değil; başka adam çıkmasın diye böyle! Ve onları böyle yönetmek, Çerkes halkını böyle kontrol altında tutmak daha kolay.  Böyle bir yapıdan çıkan “Çerkeslik” de vizyonsuz, ilkesiz, eş dost akraba ilişkilerine dayalı ve ulus öncesi değerleri koruma eksenli; düşük profilli oluyor doğal olarak!

Bu nedenle hem kendimizi geliştiremiyor, siyasallaşamıyoruz, hem de hayatın törpülediği, asimile ettiği gelenek göreneklerimizle birlikte eğitimli, nitelikli insanlarımızı da kaybediyoruz. Beyin göçü var. Çerkes beyinler başka diyarlara göç ediyor, birikimlerini, bilgilerini başka ülkelerin ve halkların hizmetine sunuyorlar. Çünkü, en önemli nedeni asimilasyon elbette ama, içerisinde yaşadığımız ülkelerde bilimle, sanatla, edebiyatla, siyasetle veya ekonomiyle ilgilenen, konusunda uzman, başarılı insanlarımıza bu ilişkiler dar geliyor. “Herşeyi bilen Çerkes karakteri” ve kurumlarımız bu insanlara birikimleri ile yararlı olabilecekleri bir alan açamıyor.

Siyaset bilimci bir arkadaşım var. Konusunda uzman. Bir gün sohpet ediyoruz, “bir dernek davet etti, konuşmacı olarak, ama gitmedim” dedi. “Niye?” diye sordum, “dernek iş yapmış olmak, beni vitrininde kullanmak için çağırıyor. Bu nedenle kabul etmedim. Anlatacaklarımı da zaten kimse dinlemeyecek, anlamayacaktı” dedi…

Çok da haksız değil. Bilimde, sanatta, edebiyatta veya siyasette başarılı olmak için çalışmak, çok çalışmak gerekiyor. Bilgi ve birikim gökten zembille inmiyor. Emek veriyor insanlar. Günlerini, yıllarını çoğu zaman sosyal ilişkilerinden fedakarlık yaparak kitaplar arasında geçiriyor, dünya ile tanışıyorlar. Birileri “nerde tum tum, orda Fattum” gezip tozar veya iş-para-mevki peşinde koşarken onlar "kütüphanelerde" dirsek çürütüyorlar. Ve buralarda yeni alışkanlıklar ediniyor, yaşamlarını, ilişkilerini içerisinde yaşadıkları dünyanın ilkelerine göre örgütlüyorlar. Ailelerinden, Çerkes toplumundan aldıkları eğitimin, kültürün hayatlarındaki yeri ve önemi giderek azalıyor. Çünkü “Çerkes bilim, sanat, edebiyat veya siyaset dünyası” yok. Bilim, sanat, edebiyat, siyaset dünyasında Çerkeslik yok. Marks, “kulübede yaşayan kulübeli gibi, sarayda yaşayan saraylı gibi düşünür” der. Yani, neyle meşgulseniz, kişiliğiniz ona göre şekillenir. Dokunduğunuz her şey size de dokunur. Yaşamını çağdaş sosyal-siyasal ilişkiler içerisinde geçiren insanların geleneksel kurumlarda kendilerini rahat hissetmeleri, kurumların bu insanlara “içeride” bir çalışma alanı açabilmeleri mümkün değildir. Bilim, sanat, edebiyat, siyaset dünyasında ilkeler var, disiplin var, sorumluluk var. Ve sürekli araştırma, öğrenme, kendini yenileme... var. Hatır, gönül ile; “siqoş-wunekoş” veya “Çerkes saati” ile yapılmaz işler. Ve bizim bunu, kendimizi değiştirme yönünde bir çabamız yok. Gelenek göreneklerimizin çoğu yüzlerce yıl önce şekillenmiştir. Güzeldir, ama apolitiktir. Geleceğimizi örgütlememize bir yararları yok. Ayıklamak veya güncellemek lazım…

Elimizde başka bir malzeme kalmadığından olsa gerek, zırt pırt geçmişte çağın ne kadar ilerisinde ilişkilere ve değerlere sahip olduğumuzu anlatmaktan, bununla övünmekten başka bir iş yapmıyoruz. Halbuki geleceği örgütlemeye, çağı yakalamaya; atalarımız gibi çağın ilerisinde değerler, ilişkiler üretmeye çalışmalıyız. “Çerkes karakteri”nde bu da var. Bu gücü açığa çıkarmamız ve örgütlememiz gerekiyor.  Bunun için önce kurumlarımızın kendilerini yenilemeleri, geleneksel ilişkileri mücadelenin ihtiyaçlarına göre gözden geçirmeleri, topluma öncülük yapmaları ve mutlaka özerk-bağımsız “alan örgütlenmeleri”nin önünü açmaları, hatta bu örgütlenmeleri teşvik etmeleri gerekiyor. Kurumlarımızda özveriyle çalışan arkadaşlarımız büyük iş yapıyorlar. Emektarlar. Kimliğimizin taşıyıcısı durumundalar; ama bu yeterli değil. Çoğunun kurumlarımızı daha ileriye taşıyacak birikimleri yok.

John Colarossa’nun Ürdün’de Çerkes dili ile ilgili düzenlenen bir konferansa çağrıldığı, ama konferansı sonuna kadar izlemediği, nedeni sorulduğunda “Çerkesçe bilen kendisini eğitimci, dil bilimci zannediyor. Buradan bir sonuç çıkmaz” dediği anlatılır. Ne kadar doğru bilmiyorum, ama değilse bile gerçekliğimizi çok iyi özetleyen bir hikaye bu. 

Her halkın onlarca siyasal, sosyal, kültürel kurumu var. Çünkü bu kurumların çalışma alanları, çalışma yöntemleri ve ihtiyaç duydukları insan malzemeleri farklıdır. Bizim her şeyi tek bir merkezden yönetmeye çalışmamız bizi güçlendirmiyor, tam tersine yavaşlatıyor, zayıflatıyor. Bunu aşmak için bir yandan kurumlarımızın misyonlarının ne olduğunu açık açık tanımlamamız, diğer yandan alan-meslek örgütlerine ağırlık vermemiz gerekiyor.

Yani “Çerkes Hukukçular”, “Çerkes Eğitimciler”, “Çerkes Yazarlar ve Gazeteciler”, “Çerkes Kadınlar” veya “Çerkes Gençler” gibi kurumlar örgütlemeliyiz. Bunlar bir derneğin komisyonu veya "masa"sı gibi örgütlendiklerinde ihtiyaca cevap vermezler. Çünkü dernekteki ilişkileri ve çizilen sınırları aşamazlar, zorlayamazlar bile.  Federasyon veya Konfederasyon, bu kurumların çatı örgütü; üst örgütü olabilir. Siyaset yapar. Vizyon sunar. Bu alan örgütlenmelerinin hepsinin kullanacağı ilişkiler kurar, örgütler. Çerkes halkını temsil eder… İŞTE BU, İDEOLOJİK MÜCADELEDİR!

Yani ideoloji, yaşamımıza yön veren düşünce ve yaşam biçimidir. Örgütlenme ve mücadele yöntemimizi ve insan malzemesini belirleyen temel unsurdur. İdeolojik mücadele ise, siyasal hedefe ulaşmak için gerekli kurumları ve insanı örgütlemek, hatta yaratmak demektir. “İdeolojik mücadele kazanılmadan siyasi mücadele kazanılamaz” denir; çünkü siyasi mücadelenin ihtiyaç hissettiği kurumlar ve insan malzemesi olmadan, bunlar yaratılmadan siyasal mücadele kazanılamaz!

Nasıl ki elma ağacında armut yetişmezse, her tarladan aynı verim alınmazsa, her örgütün, her kurumun, her mücadele tarzının ihtiyaç hissettiği insan malzemesi de aynı değildir. Askeri mücadele askerlerle kazanılır. İyi bir diplomasi için diplomatlara ihtiyaç vardır. Bilim, bilim insanlarının işidir. 

Önce Çerkes Sorunu tanımlanmalı. Ve bu sorunun nasıl çözüleceği. Yani bir vizyonumuz ve/veya siyasi hedefimiz olmalıdır.

Sonra mücadele araç ve yöntemleri belirlenmeli, bunun örgütleri ve insanı yaratılmalıdır.

Sonuncusu, yani insanın vizyonuna ve siyasi hedefine göre kendini yeniden yaratması ve örgütlenmesi, mücadele boyunca kararlılığının, inancının, disiplininin, fedakarlığının geliştirilmesi ideolojik mücadeledir. İdeolojik mücadelenin alanıdır!

Zafer için, olmazsa olmazdır…  

  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks