Bu 21 Mayıs’ta daha çok derneğimiz, daha çok şehirde sokaklara çıktı, görünür oldu. Sanatçılar, siyasiler de 21 Mayıs’ı es geçmediler, yaptıkları açıklamalarla Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün dünyaya duyurulmasına katkı sundular. Vatanda ise, bazı yerlerde daha mütevazı olsa da, Çerkes Soykırımı ve Sürgünü her şehirde ve köyde anıldı. Bunlar güzel gelişmeler.
Artık “anavatana dönüş”e zarar vermesin diye gerçekleri inkar etme, gizleme veya çarpıtma, Rus Çerkes savaşı ve sonuçlarından İngiltere, Fransa ve Osmanlı devletini, bezirganları, hatta ‘oyuna geldikleri için’ atalarımızı suçlama dönemi kapanıyor, belki de kapandı.
Bu söylemleri formule edenler, Rus Akademisyen Veronika Tsibenko’nun da dikkat çektiği gibi, 1950’lerde Çerkes Sorunu’na el atan ABD’ye karşı denge kurma arayışında olan SSCB’nin ve dünyada prestij kazanan sosyalizmin ideolojik etkisi altındaydılar.
İki doğru ve üç büyük yanlış tespit yapmışlardı:
“Çerkes halkının diasporada geleceği yoktur. Hızla mümkün olduğunca çok Çerkesin vatana dönüşünü örgütlemeliyiz” ve “Diaporadan vatana dönüş, SSCB’nin rızasıyla mümkündür” tespitleri doğruydu. “Ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanıyan SSCB Çerkes Sorunu’na da kayıtsız kalmaz”, “Vatana dönüş, içerisinde yaşadığımız ülkelerin SSCB ile iyi ilişkilerin kurmasına bağlıdır” ve “önce vatanda çoğalalım, sonra kendi kaderimizi tayin hakkını talep ederiz’ tespitleri ise yanlış.
Çünkü Lenin döneminde formule edilen “ulusların kendi kaderini tayin hakkı”, daha sonra "proleter ulusların kendi kaderini tayin hakkı"na dönüşmüş ve ‘sosyalizmin vatanı’ SSCB’nin çıkarlarına uygun olma şartı getirilmişti.
Bunlar, Çerkeslerin vatana dönüşünün önündeki asıl engellerdi. Çünkü, bu değişiklikler ile SSCB “güvenlik” eksenli politika yapmaya karar vermişti. Ve nasıl öldüklerini! tartışmadan “Sosyalizmin, ölü ulusları diriltme görevi yoktur” diyerek, geçmişte yapılan yanlışların düzeltilmesine kapıları kapamıştı.
Peki sürgün sonrası büyük bir coğrafyada, dağınık veya küçük gruplar olarak yaşayan Çerkeslere ve başka halklara kimi siyasi hakların verilmesini nasıl yorumlamalıyız?
Sosyalizm ve Rusya-Rus düşmanları görmek istemeseler de bunlar sosyalizmin artıları; önemli olsalar da Çerkes Sorunu’nu çözmekten ve kendi kaderini tayin etme hakkından uzak kazanımlardır.
Ama aynı SSCB’nin, güvenliğini ve "sosyalizmin anavatanı SSCB'yi koruma"yı önceleyerek yaptığı “sınır mühendisliği” nedeniyle Çerkesler bugün tarihi vatanları Çerkesya’da toprak ve ulusal birliğini yitirmek üzere. Çünkü toprak birliğinin bitmesi ile bir süre sonra ulusal birlik de biter, yeni siyasi kimlikler doğar.
Çeşitli nedenlerle farklı devletler olarak örgütlenen mesela Kuzey-Güney Kore’nin veya Doğu-Batı Almanya’nın her ikisinin de Kore veya Alman ulusal kimliğine sahip çıkmalarının nedeni, bir gün yeniden birleşmeyi imkansızlaştırmamak içindi/r. Keza Bask halkının, ilk Bask Krallığının kurulduğu Navarro coğrafyasını kaybetmesinin nedeni, bazılarının “dilimiz aynı, kültürümüz aynı, önemi yok...” diye düşünmeleri; Bask yurtseverlerinin uyarılarına, hatta Referandumu protesto etme çağrılarına kulaklarını tıkamalarıydı.
Kimlik inşasında her kelime, her harf önemlidir. Önemsiz zannedenler, başkaları ve Rusya neden bu kadar önem veriyor; 1922’de kurulan “Çerkes ( Adığe ) Özerk Bölgesi” neden önce “Adığe ( Çerkes )” sonra “Adığe Özerk Bölgesi”ne dönüştürüldü veya nüfus sayımlarında ulusal kimliğimiz olan “Çerkes”i yazdırma çağrımızdan neden rahatsız oldular, “Başkanlara” bile “biz ezelden beridir Kabardeyiz” açıklaması yaptırdılar diye düşünmeliler.
Aynı şekilde, devlet-Cumhuriyet logomuzda bile Çerkesçe olarak “Adığe Cumhuriyeti” yazmasına rağmen, birilerinin neden ısrarla “Adığey” veya “Adığey Cumhuriyeti” dediklerini, bunların kim olduklarını, şimdiye kadarki ve başka konulardaki ideolojik-siyasi duruşlarını sorgulamalılar.
Hemen hepsinin geçmişte ( kısmen hala ) Çerkes ( Adığe ) kimliğine-birliğine karşı olmaları bir tesadüf değildir. Çerkes (Adığe) halkına “Kafkas” veya Kuzey Kafkas halklarına Çerkes gömleğini giydiremeyince “Adığey”i uydurdular. Amaç aynı: Çerkes halkının ve Adığe Xeku’nun birliğini bozmak, sonuna geldiği kimliğe vatan-ülke anlamı veren “-y,-ya” ekinden türettikleri “Adığey” ile bilinç altına Adığe Cumhuriyeti’nin vatanımız olduğu düşüncesini pompalamak.
Yani, kazanımları görmemek de abartarak SSCB’yi aklamak da doğru değildir. Görmemek, onları korumamız gerektiği bilincimizi köreltir; abartmak ise eksikleri göremememize neden olur.
Saf olmayalım: Ulusal Sorun üzerine hem teorik hem de pratik olarak en çok çalışan ve en deneyimli ülkedir SSCB. Çerkesya’yı, Çerkes halkına yapılanları ve bu sorunun nasıl çözülebileceğini bilmemesi mümkün değildir.
Çerkes halkının bazı siyasi-kültürel haklarını tanıdı; ama Çarlık Rusyası ile hesaplaşmadı ve Çerkes halkının Çerkesya’da birliği ve Çerkesya’nın yeniden inşa edilmesi demek olan Çerkes Sorunu’nu çözmedi. Çünkü SSCB'nin güvenliği için, Çerkes halkı birlik olmamalı, Çerkesya yeniden inşa edilmemeliydi. Nüfusun azlığı ve dağınıklığı bu çözümün önünde bir engel değil, bahaneydi.
Bu dağınıklığı ve nüfusumuzun azlığını, hak ve özgürlüklerimiz için demokratik mücadele vermemiz gerektiğini söylediğimizde de dile getirenler oluyor. Ama demokratik mücadelenin nüfus ile alakası yoktur. Yoksa birkaç bin kişilik halklar ve topluluklar bu mücadeleyi vermezlerdi. Son örnek Kaledonya’dır.
Bu Fransız sömürgesinin de nüfusu az ve dağınık... Ama direniyor. Evet, burunları kanıyor, ama kim demiş demokratik mücadelede kimsenin burnu kanamaz diye? Yok eğer bunu, yani demokratik mücadeleyi dahi göze alamıyorsanız, çekilin kenara!
Ben bunları anlatınca bana “Rusya ile çatışmamak lazım” diyorlar, sanki ben çatışmak istiyormuşum gibi. Doğrusu bu arkadaşlarımızın hemen hiç birinin demokratik mücadele deneyimi yok, demokratik mücadeleyi çatışmak-savaşmak zannediyor veya çatışmak-savaşmak gibi göstererek, sonuçlarıyla bizi korkutmak istiyorlar.
Hatta Rusya’nın tepkisini çeker korkusuyla, pratik olarak “düşünce özgürlüğü”ne bile karşılar. Kurumlarımızda sağlıklı bir demokratik ortamın olmamasının, farklı düşüncelere ve yaşam tarzlarına tahammülsüzlüğün bir nedeni de budur.
Düşünün, bir güruh, geçen sene Çerkesya Gençlik Kampı'nda bikini giyen ve dans eden kızların, sanki ahlaksızlık yapıyorlarmış gibi gözlerini bantladı. Daha da kötüsü, sonra toplumun kendilerini anlamadığını iddia eden Kaf Fed Başkanı, bunu bile kınayamadı, kınamadı. Ama şimdi, demokrasi, azınlık hakları masalları anlatıyor...
Eğitimciler, eğitimsiz yani...
Özetle SSCB ( Rusya ) Çerkesya; güçlü bir Çerkesya istemiyor. Bu nedenle sürgün Çerkeslerinin Çerkesya’ya dönüşlerine ve vatanda yaşayan Çerkeslerin tek bir siyasi birimde yaşamalarına izin vermiyor.
Elbette içerisinde yaşadığımız ülkelerle Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerin iyi olması önemlidir, ama özellikle Çerkes Sorunu'nun çözülmesine yetmez. Ki SSCB ve Rusya Federasyonu da “iyi ilişkiler” içinde, hatta ittifak olduğu Suriye'nin Çerkeslerinin dönüşlerine izin vermemişti. İsteseydi, Ermenileri dünyanın dört bir yanından bugünkü Ermenistan’a taşıyan SSCB’nin bu gücü vardı.
Neden istemiyor veya izin vermiyor? Çünkü Çerkesya coğrafyası bir dünya devleti olarak SSCB ( Rusya İmparatorluğu ) için hayati öneme sahiptir. Çerkesya’da yürüttüğü savaşın karakterinin Kafkasya’nın diğer coğrafyalarındaki savaşlardan farklı olmasının; Çerkes Soykırımı ve Sürgünün; Çerkesya’nın Çerkessizleştirilmesinin ve yokedilmesinin nedeni de budur. Yani, Rusya, Çerkesya’sız küresel bir güç veya bir dünya devleti olamazdı, olamaz. Ve tam da bu nedenle, Rus-Rusya düşmanlığı yapılarak da Çerkesya inşa edilemez. Çünkü Çerkesya’yı kaybetmek Rusya Federasyonu’nun da sonu demek olacağı için Rusya, Çerkesya’yı kaybetmemek için ölümüne direnir.
Bugün Birleşik Çerkesya Konseyi, Komitesi gibi kimlikler altında ortaya çıkanların bazılarını politik olarak, bazılarını da kişisel olarak tanıyorum. Batı ile Rusya’nın Ukrayna üzerinden savaşı başlayınca umutlanan bu arkadaşların bazıları ile konuştum.
Nükleer silahların varlığı durumunda dünya savaşlarının karakteri hakkında fazla bilgileri olmadığı için, savaşın Rusya Emperyalizmini bitireceğine inanıyorlar. Bu nedenle Rusya’ya karşı konumlandılar.
Halbuki Batı bile felakete neden olacak bir nükleer savaş istemiyor, savaşın Rusya Federasyonu'nu ve Putin'i yıpratmasına, ülke içinde muhalif bir gücün rejimi değiştirmesine oynuyor.
Ve ABD ile Rusya'nın bir yerde anlaşmaları da mümkün.
Ama Rus düşmanlığı bizimkilerin gözlerini köreltmiş, "Rusya kesin yenilecek ve dağılacak" diyorlar.
Rusya Federasyonu’nun Çerkes Sorunu’nu çözmek için hiç bir şey yapmamasından hayal kırıklığına uğramışlar. Rus olan herşeyden nefret ediyorlar. Ve kafaları karışık...
Bir bildirilerinde Rusların ve Çerkesya’nın “yerlisi” olmayanların yeniden inşa edilecek Çerkesya’da hiç bir siyasi haklarının olmayacağını ilan ettiler. Resmen iç savaş çağrısı yaptılar, Çerkesya'da yaşayan halkları bize karşı kışkırttılar!
Hatırlatayım:
Biz “Çerkes Adığe’dir, ama Çerkesya’da yalnız Adığeler yaşamıyor. Çerkesya'yı bugün üzerinde yaşayan bütün halklarla birlikte inşa edeceğiz ve barış içinde birlikte yaşayacağız” dediğimizde bize mikrocu, faşist...” diye saldıran, “onlar da Çerkes” diyenler bunlar...
Kendisi sürgünde, içerisinde yaşadığımız ülkelerde zorla asimle edildiğimiz gerçeğini unutup gerekli gereksiz her yerde bu ülkelerin bayraklarını açarken; vatanda Rusya Federasyonu bayrağının resmi kurumlarda bile asılı olmasından rahatsız olanlar bunlar...
Kendisi bizi asimile eden bu ülkeler için savaşmayı ve ölmeyi kutsarken, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman faşizmine karşı, SSCB’nin diğer halkları ile birlikte direnmeyi ve ölmeyi, “ne kazandılar” sözleri ile eleştirenler bunlar...
Kendisi diasporada, Rusya’dan binlerce km ötede, izin verilmediği için Rusya’yı protesto edemezken, vatanda Rusya Federasyonu’nda yaşayan soydaşlarımızı korkaklıkla suçlayanlar bunlar...
Rusya Federasyonu’nun yıkılmasından başka hiçbir şeyden, hiç bir çözüm önerisinden ve mücadele yönteminden mutlu olmayan, kendileri gibi düşünmeyen herkesi “Rusçu”, “Rus ajanı” olmakla suçlayan, itibarsızlaştırmaya çalışanlar bunlar...
Tanışmak, dinlemek ve belki de bir şeyler anlatmak için; vatanımızı, Cumhuriyetlerimizi ziyaret eden yeni Kaf Fed Yönetim Kurulu üyelerini “Kafkasya turizmi yapıyorlar" diyerek karalayanlar bunlar...
İbrahim Yağan, “Çerkes Taburları” çağrısı yaptığında, “İbrahim, diaspora Çerkeslerini tanımıyorsun. Böyle bir mücadeleye hazır değiller, umarım onlara güvenerek bu işe girişmedin...” demiştim. Yanılmadım. Diasporadan bir kişi bile gitmedi Rusya ile savaşmaya.
Ama hala, savaşsız ulaşılması mümkün olmayan hedefleri anlatmaya, gençleri manipule etmeye devam ediyorlar.
Çinli savaş uzmanı Sun Tzu'nun, 2500 yıl önce söylediği, "siyasi sonuçlarını örgütleyemeyeceğiniz askeri eylemleriniz başkalarına hizmet eder" sözlerinden haberleri yok.
Sırf Rusya'ya ve sosyalizme olan öfkeyi büyütecek diye Drau faciasını dillerine doladılar. Onların yazdıklarını okuyunca Ruslar Çerkeslere yönelik bir katliam daha yaptı sanırsınız.
Ne Türkiye Cumhuriyeti'nin önerisiyle, Nazi Almanyası için Sovyetler Birliği'ne karşı savaşan 8.000 kişilik Kırım Türklerinden oluşan "Mavi Alay"dan, ne Almanya saflarında kendi ülkelerine karşı savaştıkları için cezalandırılmaktan korkan ve Faşist Alman birlikleriyle birlikte SSCB'yi terkedenlerden, kaçanlardan bahsediyorlar.
Daha da ilginci, facia İngiltere ile SSCB'nin anlaşması sonrası yaşandı. Bu sığınmacıları SSCB'ye teslim eden, Nazi Almanya'sına karşı savaşa davet ederken cennet vaat eden İngiltere'ydi. Ama yine bütün kötülüklerin anası Rusya ve sosyalizm onlara göre.
Peki bizi asimile ediyor diyerek, mesela Çanakkale'de Türkiye'ye karşı savaşan bir grup Çerkesin sonu da Drau'daki gibi olsaydı, onlar için de aynı şeyleri yazabilirler miydi?
Bir ülke ölüm kalım savaşı veriyor ve bu ülkede yaşayan birileri düşmanla işbirliği yapıyor. Bunların etnik kimliklerinin hiç bir önemi yok. Dünyanın her yerinde vatan haini denir böylelerine...
Bu, savaşa karşı olmak değildir. Savaşa karşı olmak, savaşı; ölmeyi ve öldürmeyi reddetmektir. Savaşan güçlerin hepsini kınamaktır.
Neyse...
OTPOR’dan bugüne, Batı’nın kitleleri manipule etme araçları, Gazze, Ukrayna, Ermenistan deneyimleri ve dersleri bir sonraki yazımda...