Siyaset, bir toplumsal hedefe ulaşmak için yapılır. İlkeleri ve ahlakı vardır. Eğer yeterince inançlı, kararlı ve cesursanız, sonunda mutlaka başarıya ulaşırsınız. Ama siyasi mücadelede başarı, "iktidar" olmak veya yönetmek değildir. Toplumsal hedefe ulaşmaktır. İktidar, bu hedefe ulaşmanın, daha doğrusu yolu kısaltmanın bir aracıdır.
Eğer siyaset, "siyaset" olmaktan çıkmışsa, iktidar, amaç olur. Ve iktidar olmayı amaç haline getiren insanlar kirli siyaset de yaparlar. İlkesizleşir, omurgasızlaşırlar. Siyaset dışı yöntemlere başvururlar.
Çerkesya Hareketi asla kirli siyaset yapmayacaktır. Çünkü önceliği asla iktidar olmak veya yönetmek olmayacaktır! Çerkesya Hareketi, doğrularını anlatacak ve gücü yettiğince örgütleyecektir.
Bu nedenle, açık siyaset yapıyoruz. Yazarken elimiz, konuşurken sesimiz titremiyor. Hesap kitap yapmıyoruz...
İlk günden beri misyonumuz "Çerkes ( Adığe ) halkının çıkarlarını anlatmak ve örgütlemektir" diyoruz. Ve Çerkes Sorunu'nu herkesten farklı olarak, "dilimizin, kültürümüzün, gelenek göreneklerimizin asimile olması değil; Çerkes halkının vatansızlaşmasıdır" diye formule ediyoruz. Asimilasyon, vatansızlaşmamızın bir sonucudur.
Tarihi vatanımız Çerkesya'dan sürgün edilen atalarımızın, dili, kültürü, herşeyi çok iyi bildikleri halde sürgün edildikleri coğrafyalarda bunları yaşatamamalarının nedeni vatansızlaşmış olmalarıydı.
Bu, yine bizden önceki Çerkes siyasetlerinden farklı olarak, bizi "önce vatan"ımızı inşa etmemiz gerektiği sonucuna götürüyor.
Ama vatan, sadece "atalarımızın yaşadığı topraklar" değildir. Bir coğrafya, sadece üzerinde atalarınız yaşadığı için vatanınız olmaz.
Vatan, yani Adığe Xeku-Çerkesya, atalarımızın üzerinde binlerce yıl yaşadıkları, Çerkes kimliğinin, dilinin, kültürünün... kısaca Xabzelerinin ortaya çıktığı-şekillendiği ve sonsuza kadar yaşayacağı, bu hakkımızın tartışılmaz olduğu coğrafyadır.
Dünyanın "Yerli Halkların Hakları Deklerasyonu" ile formule etmeye çalıştığı, artık bütün dünyada insan hak ve özgürlükleri olarak kabul edilen, yerli-etnik toplulukların bu hakkıdır.
Yani bir coğrafyada yaşamak yetmez, toplumsal yaşamınız üzerinde egemen olmalısınız, bu egemenlik hakkınız: kimliğiniz, diliniz, kültürünüz... vatanınızdan bir şekilde kopmuş veya koparılmışsanız, geri dönüş ve bir etnik topluluk olarak birlikte yaşama hakkınız tanınmalıdır. "Geleceği garanti altına almak" denilen şey de budur.
Bu, sınırların değişmesi veya bağımsızlık mücadelesi değildir. Zaten, toplumsal yaşamımıza egemen olmamız için, yeni sınırlar çizmemiz veya bağımsız olmamız da gerekmez.
Demokratik bir ülkede, demokratik hak ve özgürlüklerimizi kazanarak ve kullanarak bunu başarabiliriz. Basklar, Maoriler gibi...
Ki "büyük birlikler", ekonomik ve toplumsal kalkınmamız ve refah için daha elverişli şartlar sunacak; demokratik, çoğulcu, kardeşçe yaşama bilincimizi olgunlaştıracaktır.
Bu öncelikli hedefimize ulaşabilmemiz için üzerinde yaşadığımız coğrafyaların demokratikleşmeleri "olmazsa olmaz"dır.
Bunun için de, "demokratik örgütlenmeler"e sahip ve demokrasi mücadelesinin bileşeni olmamız gerekiyor.
Çünkü demokratik kültür ve bilinç saksıda büyümez.
Bizim, "kurumlarımızı ve toplumumuzu demokratikleştirecek ve Çerkesleştireceğiz" dememizin nedeni de budur.
Ama Çerkesleşmek sadece bir isim veya "tabela" değişikliği değildir ve "öze dönüş"tür. Kararları açık ve şeffaf mekanizmalarda meclis tarzı demokratik örgütlenmelerde almaktır. Cesur olmaktır. Özü sözü bir olmaktır. Vatan ve doğa sevgisidir... Kadına saygıdır...
Bunlar, bir Çerkesin karakteri, "olmazsa olmaz"ı ve insanlık bilincine sunacağı katma değerdir.
DÇB'de ve bazı kurumlarımızda yıllardır yaşanan gizli kapaklı işleri, haksızlıkları ve hukuksuzlukları herkes biliyor. En son, DÇB başkanı Hauti, tüzüğe de aykırı açıklamalar yaptı. Çerkes halkının birliğinin, birlik olma mücadelesinin altına dinamit koydu.
Bu açıklamayı yaparken röportaj boyunca kendisine saygısızlık yapmayan, soğukkanlılığını koruyan Asiat'a hakaretler yağdırdı.
Elbette bunlar kimsenin hoşuna gitmedi. Ama Hauti, eminim şimdi "biraz gürültü yapar, bir kaç gün sonra unuturlar" diyordur.
Bu nedenle, tepkimiz bir basın açıklaması ile bitmemelidir.
Muhammed'in ( Terkulov ) açıklaması ve tavrı bize örnek olmalıdır. Ne yaptı Muhammed?
“Herkesin bildiği gibi birkaç gün önce Dünya Çerkes Birliği Başkanı; KBC’de yaşayan Adigelere nüfus sayımında kendilerini Çerkes olarak değil, ısrarla Kabardey olarak yazdırmaları çağrısında bulunmuştur.
Bu açıklama, Dünya Çerkes Birliği tüzüğüne aykırı olup Dünya Çerkeslerinin birliğini amaçlayan DÇB’nin anlamını yitirmesine sebep olmuştur. DÇB Başkanının açıklaması halkımızı tek bir isim altında birleştirmek yerine tamamen bölmeye ve parçalamaya yönelik yersiz bir açıklamadır.
Bu nedenle gönüllü olarak DÇB Denetim Komisyonu Başkanlığı görevimden istifa ediyor ve DÇB ile herhangi bir ilişkimin kalmadığını açıkça beyan ediyorum" dedi ve istifa etti.
Hauti, hem kimseye bir bilgi vermeden tüzüğümüze aykırı bir açıklama yapmış, hem de binlerce yıllık geleneklerimize ( Xabzelerimize ) ve insanlığın bugün ulaştığı sosyal toplumsal bilince aykırı bir tutum almış, Asiet'e hakaret etmiştir.
Bu durumda ya kendisi artık o makamda loturmamalıdır, ya da DÇB'de bizi temsil edenler Muhammed Tekulov gibi, cesur-onurlu bir tavır almalı; tüm Çerkes kamuoyu da bu talebi büyütmelidir.