22.12.2013 Pazar 10:39
Türkiye "Yolsuzluk Operasyonu"nu ve "Hükümetin Karşı Müdahale"sini tartışıyor günlerdir.
Ben yaşananlara çok şaşırmadım, çünkü AKP hükümetinin, Amerika ve Avrupa nezdinde kredisinin bittiğini düşünüyordum ve bu düşüncemi aylar önce dile getirmiştim.
Artık "bildik" yöntemlere başvurulacak, bir yandan hükümet yıpratılırken, diğer yandan muhalefet tetiklenecekti.
Ama Türkiye'de siyasi bir boşluk yaratmak kimsenin işine gelmediği için her şey adım adım ve alternatifi yaratılarak ilerleyecekti.
Önce "ayar" vermeye çalıştılar; ama Erdoğan hükümeti direndi. Gücünü abarttı. Noriega gibi, Saddam gibi... Ve sonunda gitmesinin herkes için daha hayırlı olacağına karar verildi.
Yok eğer bir süre daha kalırsa, alternatifi yaratılamadığı için ve kolu kanadı kırılıp teslim alınarak oturacak o koltukta.
Benimkisi bir AKP karşıtlığı değil!
CHP'den, MHP'den veya bir başka muhalif parti veya örgütten yana da değilim.
Ben Çerkesya Yurtseveriyim ve her şeye Çerkes halkının çıkarları çerçevesinde bakmaya çalışıyor; Çerkes halkının hiçbir ideolojik-politik düşünceye veya güce angaje olmaması gerektiğine; demokratik güçlerin içerisinde, ama kendi kimliği ve gücü ile yer alması gerektiğine inanıyorum.
"Gezi olayları" yaşanırken bazıları "mesele park değil" diyerek hükümeti düşürmek isteyenler olduğunu ve hükümetin bazı olumluluklarını dile getirerek, neden AKP'nin desteklenmesi gerektiğini anlatmışlardı.
Şimdi de "mesele yolsuzluk değil" deyip, yine neden AKP'ye sahip çıkılması gerektiğini dillendiriyorlar.
AKP ile göbek bağı olanları ve AKP'de siyasi gelecek hesapları yapanları bir kenara bırakıyorum, onları Allah kurtarsın; ama iyi niyetli arkadaşlar ne yazık ki bunca zamandır, neredeyse amentü'müz haline gelen "küreselleşme"den birşey anlamamışlar demek ki.
Ve sanki AKP döneminde yapılanları "Başbakan Erdoğan ve ekibi" düşünüp hazırlamış ve iç-dış güç odaklarına rağmen hayata geçirmiş zannediyor, Türkiye gibi ülkelerde bir siyasi gücün "ne kadar iktidar olabileceği"ni bilmiyorlar...
Halbuki AKP, küresel güçlerin ihtiyaç duyması ve Türkiye'nin dinamiklerinin zorlaması nedeniyle örgütlenmiş ve iktidara oturtulmuştu. Yani zaten kendisi de bir "operasyon"un ürünüydü.
O günlerde ne Erbakan, ne de CHP veya MHP bu ihtiyaca cevap veremezdi. Kendilerine destek veren ekonomik güçleri ikna etmek mümkün olsaydı bile, on yıllardır bu partilerin temsil ettikleri politik düşünceler ile şekillenmiş kitleler bu dünüşümü hazmedemezlerdi.
Bu nedenle yeni bir örgütlenmeye gidildi ve AKP doğdu!
Yapılması istenenleri yaptı, ama yoldan çıktı. Kendi oyununu oynamak istedi. Şimdi ya tırnakları sökülecek, ya da gidecek...
AKP giderse yerine MHP mi gelir, şu veya bu mu gelir korkusu boşunadır. Temelsizdir. Her şeyden önce AKP'nin yerine gelecek olanın "küresel güçler" ile uyumlu çalışması gerekiyor. Bu nedenle sorulması gereken soru, küresel güçler acaba "tipik bir MHP, CHP veya TKP mi istiyorlar" olmalı?
Hayır istemiyorlar. Öyleyse korkacak bir şey yok. Bugünkünden geriye gidilmeyecek, gitme eğilimli olanların gelmesine izin verilmeyecek. Bazı küçük ayarlar verilse de...
Türkiye'de yolsuzluk ve rüşvet her zaman olmuştur. Hükümet olanlar hep bal tutan parmaklarını yalamışlardır... Elbette bundan sonra o koltuğa oturacak olanlar da şu veya bu oranda ( kitaplarda yazan kadar halkçı ve demokratik bir güç iktidar olmadıkça! ) yolsuzluk yapacak, kendi ayakkabı kutularını dolduracaklardır.
Ve elbette yeni süreçten daha kazançlı çıkmak isteyenler bazı riskleri göze alarak hamleler yapacaklar, ama Apo asılmayacak, kazanılan veya verilen kimi kısmi hak ve özgürlükler geri alınmayacak, kişi başına düşen milli gelir 1500 dolara düşmeyecek ve Türkiye yönünü Avrupa'dan Mars'a çevirmeyecek...
Biz kendi işimize bakmalı, bu iktidar oyunlarından medet ummamalıyız. Buna gücümüz de yetmez zaten.
Bizim kıblemiz Çerkes halkı, Çerkesya ve demokratik hak ve özgürlüklerimizdir.
Kimin geleceğine veya gideceğine bakmaksızın bunları dile getirmeli, getirenlerle birlik olmanın veya birlikte hareket etmenin yollarını aramalıyız.