Moskova’daki üst mahkeme 10 Nisan Çarşamba günü davamı görüştü ve itirazımı kabul etti. Yani kararı bozdu ve şimdi dava Kabardey Balkarya Cumhuriyet mahkemesinde yeniden görüşülecek. Sanırım kazand…
Daha oturumumun iptal edildiği ilk gün, “ben terörist veya ajan değilim; bu bir iftira” dedim. Kendimden emindim. Onlar da ne Kabardey Balkarya Cumhuriyet mahkemesinde ne de Moskova’da iddialarını ispatlayamadılar. Tek bir delil dahi gösteremediler. Çünkü yok. Hatta Nalchik’ta geçen hafta İçişleri Bakanlığı adli sicil ofisinden aldığım belgede, hakkımda idari veya cezai hiçbir araştırmanın veya soruşturmanın olmadığı yazıyor.
Hakkımda hiçbir soruşturma yoksa beni neye dayanarak suçladılar? Hiçbir belgeye dayanmadılar. Birileri hukuki olmayan bir “belge” hazırladılar…
Yaklaşık iki yıldır Nalchik’ta yaşıyorum. 150 yıl diasporada yaşamış olmama, dilimi, kültürümü, geleneklerimi unutmuş olmama rağmen, vatanımı sevdim. İnsanımı sevdim. Yeniden Çerkesleşmeye çalışıyorum. Artılarım da eksilerim de var. Ama Çerkesim, annem Çerkes, babam Çerkes, ninelerim dedelerim ve onların anneleri ve babaları… Çerkes.
Dedemin babası Yemsih Batı Çerkesya’dan sürgün edilmişti, yani köklerim Adıgey’de; ama ben Nalchik’a geldim. Çünkü Batı’sıyla Doğu’suyla bizim bir halk olduğumuza ve Batı’sıyla Doğu’suyla bu coğrafyanın bizim vatanımız olduğuna inanıyorum. Abzah da biziz, Şapsugh da, Wubıh da, Kabardey de… Biz biriz, Çerkes ( Adığe ) ulusuyuz.
Burada inşa edeceğim evin, kurmak istediğim sitenin ve işyerinin projeleri ile gelmiştim Nalçık’a. Hatta Sberbank’ta bir hesap bile açtırmıştım.
2016 yılında Reyhanlı’dan bir grup, Rusya Federasyonu’nun Antalya konsolosluğuna, “vatanımıza dönmek istiyoruz” diyerek resmi bir başvuru yapmıştık. Ama bir türlü cevap gelmedi. Bunun üzerine ben de projelerim elimde, kendi imkanlarımla geldim Nachık’a. Ama geçen sene Eylül ayında “terörist” iftirası atarak oturumumu iptal ettiler. Ya akıl var, mantık var: Bir “terörist”in böyle hayalleri, planları ve girişimleri olur mu?
Bana diyorlar ki, “konuşuyorsun, yazıyorsun, çiziyorsun…” Ama işte ne mahkemede ne de başka bir yerde yasadışı hiçbir eylemimin olmadığı, hakkımda hiçbir soruşturmanın açılmadığı çıktı ortaya. Yani yazdığım, anlattığım, yaptığım her şey yasal. Ne istiyorsunuz, yasal haklarımı da kullanmayayım mı, kullanmaktan korkayım mı? Vatanına dönen insanlar sadece evde tavuk yetiştirsin; düşünmesin, sosyal hayata karışmasın, hep “aman ha, başıma bir şey gelir” diye korksun mu? Bu mu istediğiniz?
Derdimi anlatmaya çalıştım, mücadele ettim, “burası Rusya” diyenlere rağmen bu ülkede aklı selim insanların olduğuna inandım.
Biliyor ve inanıyorum ki Çerkesya’da kimse yokken biz vardık. Çarlık Rusyası zamanında da, Sovyetler Birliği zamanında da burada yaşamaya devam ettik. Şimdi Rusya Federasyonu var, hala burada yaşıyoruz.
Ve sonsuza kadar burada yaşamaya devam edeceğiz.
Bizim bu coğrafyada doğal haklarımız var, insani haklarımız var, sivil haklarımız var. Bu coğrafya, kimliğini ve güzelliğini bize borçlu. Ve bu coğrafyada yaşayan herkes bize bir hayat borçlu.
BİZ, sürgün Çerkesleri, hiç görmediğimiz halde bu coğrafyayı, dağlarını, ormanlarını, nehirlerini, göllerini… üzerinde yaşayan bütün canlıları sevdik. İnsanlarını, dilini, kültürünü belki iyi bilmiyoruz; ama buraya ait olan her şeyi seviyoruz. Bu sevgi bize atalarımızdan miras kaldı. Bizden de çocuklarımıza ve torunlarımıza miras kalacak.
Burada yaşayanlar, Türkiye’de, Ürdün’de, Almanya’da… daha iyi şartlarda yaşayan bizlerin neden buraya “vatanımız” dediğimizi ve o “daha iyi şartları” bırakıp vatanımıza döndüğümüzü anlamayabilirler. Ama biz 150 yıldır bu topraklara hasretiz. Ve bir 150 yıl, hatta 1000 yıl da geçse bu özlemimiz bitmeyecek.
Vatanımıza dönüyoruz, dönmeye çalışıyoruz, çünkü bizim “bir ulus” olduğumuza inanıyoruz ve vatanımızı, geleceğimizi birlikte inşa etmek istiyoruz.
Ben de bu nedenle Nalçık’a döndüm. Rusça ve Çerkesçe öğrenmeye başladım, oturum aldım.
Beni tanıyan herkes bilir; buraya yağmur yağdığında, ben, binlerce kilometre ötede ıslandım, selinde boğuldum, soğuğunda üşüdüm, yangınında yandım. Ağlayanıyla birlikte ağladım, güleniyle birlikte güldüm. Hasta olanıyla ben de hastalandım, öleniyle ben de öldüm…
Evet, ben politik bir insanım, amatör gazeteciyim, okuyorum, yazıyorum çiziyorum, anlatıyorum. Çünkü halkımın geleceğinden kaygı duyuyorum.
Ama kimseden nefret etmeyi, düşmanlığı değil, kendimizi: bu coğrafyada Rus’tan, Karaçay’dan, Balkar’dan… Adığey’den, Karaçay Çerkessk’ten, Kabardey Balkarya’dan önce var olan Çerkesi, Çerkesçeyi ve Çerkesya’yı sevmemiz ve sonsuza kadar yaşatmamız gerektiğini anlatıyorum. Geçmişi değil geleceği, savaşı değil barışı, etnik ve dini kimliklerimiz farklı olsa da, huzur içinde kardeşçe birlikte yaşayabileceğimizi anlatıyorum.
İtiraf ediyorum, bizim bu topraklarda gözümüz var. Çünkü kökümüz burada, kokumuz burada. Ama bu toprakları kimseden almak, bölmek, parçalamak değil; ekmek biçmek, ölünce üstümüze örtmek istiyoruz.
Oturumumun iptal edilmesi ve kimin parmağı olduğu ile ilgili şimdiye kadar söylediğim ve yazdığım her şey doğru. Elimde belge-bilgi olmadan böyle bir iddaa da bulunmayacak kadar deneyimim var bu konuda.
Konuşmaya çalıştığım, yardım istediğim Hafıtze Muhammed’in telefonda bana söylediklerinden ( benim Kanjal olaylarına karıştığımı söyledi ) ve Sokrukho Hauti’nin üniversitedeki bir toplantıda yaptığı konuşmadan ( ismimi vermeden “suç işledi, deport edilecek” demişti ) sonra biraz umutsuzluğa düştüm. Ama vazgeçmedim.
İsterdim ki, “bizim” kurumlarımız, yüzlerini görmeden ölesiye sevdiğim insanlar “bu adam bizden biri, Çerkes. Vatanına döndü. Onun da en azından bizim kadar vatanında yaşama hakkı var. Bir yanlış anlama vardır, haksızlık yapılmıştır. Bu sorunu çözelim” desinler. Bana inansınlar ve daha çok sahip çıksınlar. Ama onları da anlıyorum tabii…
Her şeye rağmen geleceğe umutla bakıyorum. Vatanımda yaşamaya, burada kök salmaya geldim. Başka hiçbir niyetim yok!
Hatko Schamis