#209 Ekleme Tarihi 14/10/2015 07:54:41
03 Kasım 2011 Perşembe Saat 01:10
Sevdiğini mertçe seven kişi,
Pervane gibi özler ateşi.
Sevip de yanmaktan korkanın,
„masal anlatmaktır“ bütün işi…
Ömer Hayyam
Her Yeni, Eski’nin içinde filizlenir ve büyür. Bu nedenle, özellikle geçiş döneminde Yeni, Eskinin güzelliklerini olduğu kadar çirkinliklerini ve zaaflarını da bünyesinde taşır. Ve eğer Eski’nin direnişini kıramazsa yenilir. Bu „yenilgi”nin nedeni Yeni’nin, içindeki Eski’yi veya “maymun”u küçümsemiş ve Eski ile olan bağlarını koparmamış olmasıdır. Genellikle „iktidar“la özdeşleştirilen Eski, gerçekte yalnızca iktidar değil; iktidarı ve „muhalefet“i ile bir statüko ve bu statükonun örgütlediği toplumsal ilişkilerin, alışkanlıkların, değer yargılarının ve önyargıların toplamıdır. Bu nedenle „Eski“ dediğimizde anlaşılması gereken, hem iktidar hem de „muhalefet“tir veya Eski, hem iktidardadır hem de muhalefette. Bu, en çok „demokrasi“lerde böyledir; çünkü demokrasinin diktatörlükten farkı, iktidarın bir de muhalefetinin olması gerektiğini unutmamış olmasıdır. Eski’nin “muhalefet”ine, statükonun toplumsal ilişkilerinden ve değerlerinden beslendiği için “iktidar ortağı muhalefet” de denebilir. Ve bu „iktidar ortağı muhalefet“, son tahlilde, varlığını borçlu olduğu iktidarın yıkılmasını istemez. Çünkü Eski’nin içinde kurmuş olduğu bir düzen ve sosyal-kültürel ilişkiler varken, Yeni, bilinmeyene yelken açmak ve belki de bugün sahip olduklarını da kaybetmek demektir onun için. Bu nedenle, „iktidar ortağı muhalefet“ veya ne kadar yanlış yaparsa yapsın Eski ile bağlarını koparamayan Yeni, sorunlara kurulu düzen ve statüko içerisinde çözüm arama, geleceğe Eski ile birlikte yürüme ve görevini „iktidara hatırlatma“ veya „iktidardan rica etme“ ile sınırlama eğilimlidir. Çünkü „hasbelkader“ sahip olduğu bir „üstünlük“ün ayrıcalık olarak kalabilmesi, bu „üstünlük“ sayesinde saygın bir sosyal statü sahibi olabilmesi ve içerisinde yaşadığı toplumda edindiği ekonomik-politik çıkarlarını koruyabilmesi statükonun devam etmesine bağlıdır. Bunun için kene gibi yapıştığı kurumlarda ve örgütlenmelerde örgütlü ilişkilerin altını oyar, örgütlenmeyi engelleyecek veya geciktirecek söylemler geliştirir, sürekli sorun çıkarır ve bireysel çabaları över… Yeni’nin Eski ile mücadelesini kazanabilmesi için gerekli, „kurallı ve disiplinli yaşamak; sorumluluk almak, üretmek, paylaşmak, kollektivite; kendisinin üstünde bir iradenin olması ve hesap vermek-hesap sormak“ demek olan örgütlü ilişkiler „iktidar ortağı muhalefet“in işine gelmez. Çünkü bu örgütlü ilişkiler içinde o hasbelkader sahip olduğu ayrıcalıklarını veya „üstünlük“lerini kaybedebilecek ve rahatı bozulacaktır. Bu nedenle, „iktidar ortağı muhalefet“in olduğu ortamlarda hep konuşulur, tartışılır; ama bir türlü „ne yapıyoruz?“ sorusuna sıra gelmez… Bu „sözde muhalefet“, yedi milyar insanın yaşadığı dünyamızda istenirse „7 milyar fark“ bulmanın mümkün olmasından güç alır, sürekli „orijinal“ düşünceler geliştirir ve mutlaka var olandan farklı bir şey söyler. Bu konuda korkunç yaratıcıdır: Siz „Xase“ demişseniz, O „Khase“; siz „Adıge (Çerkes)tir“ dersiniz, O „Çerkes (Adıge)dir“ der. İlla kafasına yatmayan birşeyler veya bir fark olmalıdır, çünkü aynı şeyler söylemenin örgütlenmek; örgütlenmenin de „istediğini, istediği zaman yapabilme özgürlüğünü yitirmek“ anlamına geleceğini bilir. Aynı şeyler söylüyor olmaktan özellikle kaçınır ve farklı bir iki şey söylediğinde örgütlü ilişkilere girmemesinin meşru-haklı bir gerekçesinin olacağını düşünür. Politik mücadele, ulus, örgüt vs der, ama buna başta kendisi hazır olmadığı için feodal, ilkesiz veya arkadaşlık, dostluk ve akrabalık eksenli ilişkiler geliştirir. „Bir yerlerde“ olmasının nedeni de zaten burada bir mücadele vermek değil; sosyal-kültürel ilişkiler kurmak ve sosyalleşmektir. Sistemin, düzenin, statükonun, yani „eski“nin si;rtası ve „truva atı“ olan bu „muhalefet“in veya düşünce tarzının hakim olduğu örgütlenmeler veya kurumlar içten içe çürürler. Bu nedenle bunların olduğu bir yerde örgüt ve örgütlenme olmaz. Örgüt ve örgütlenmenin olmadığı bir yerde de toplumsal-politik mücadele olmaz. Sadece laf üretilir… Çerkesya Yurtseverleri! Yurtseverler! Çerkesyalılar! Oscar Wilde “Ütopya içermeyen bir dünya haritasına göz ucuyla bile bakmaya değmez…“ ve „…gelişme, ütopyanın gerçekleşmesidir“ demiş. Çerkesya da bizim gerçekleşmesi mümkün, meşru ve yasal „ütopyamız“dır. Bu ütopyamıza ulaşmamızın; yani Çerkesya’nın yeniden inşa edilmesinin ve Çerkes halkının Çerkesya’da birleşmesinin önündeki en büyük engel yine biziz: İçimizdeki Eski, yani „iktidar ortağı muhalefet“ veya statüko ve örgütsüz olmamızdır. Uzun ve yorucu bir ideolojik mücadele verdik. Çerkes ( Adıge ) halkının kimliğine-vatanına-geleceğine sahip çıkması gerektiğini anlattık ve taşı yerinden kımıldattık. Kimin, neyi, ne zaman söylediğinin; kimin „ilk“ veya „en doğru“ olduğunun veya sürece ne kadar katkıda bulunduğunun hiçbir önemi yok. Bugünlere gelmemizde herkesin karınca kararınca katkısı oldu. Şimdi parçaları bir araya getirmeye ve bir bütünün parçası olmaya çalışmalıyız. Bunun yolu içimizdeki „Eski“yi ve statükoyu yıkmaktan, zaaflarımızı okşayan „maymun“u yenmekten, sorumluluk veya görev almaktan ve örgütlenmekten geçiyor. Örgüt, gökten zembille inmez. Her konuda aynı şeyleri düşünenlerin değil (bu mümkün değil); aynı ideali paylaşanların aralarında bir iş bölümü ve bu iş bölümünün hukukunu yapmaları ile ortaya çıkar. Basittir ve zor olan örgütlenmek değil; basit düşünebilmek, e;larımızı yenebilmektir. Derneklerimizi-kurumlarımızı Çerkesleştirme çabalarımızı devam ettirmeli; ama buna paralel yaşadığımız her yerde, gelecekte Çerkeslerin en üst karar alma organı olacak ve kurumlarımıza politik önderlik yapacak örgütlenmenin nüvelerini, yani „Çerkesya Platformları“nı yaratmalıyız. Tek gündemimiz olmalı: 2012 yılında Çerkes Ulusal Günlerini anlam ve önemlerine uygun, mümkün olduğunca merkezi ve güçlü bir şekilde örgütlemek.