Eski günlere de değiniyorum, ama amacım “tarih” yazmak değil, bunu yapabilecek birikimim yok. Ben sadece deport sürecimi anlatıyorum… Anlamak isteyenlerin daha fazlasını da anlayabilecekleri bir içerikle veya dille!
1991 yılında cezaevinden çıktıktan sonra Reyhanlı’ya geldim. Henüz dernek kurulmamıştı. Bazı arkadaşlar bir örgütlenme olması gerektiğini düşünmüş, kooparatif kurmuşlardı, ama dernek yoktu. Uğur Pihava’ya ve Saim Atılgan’a açtım bu düşüncemi. “Tamam, kuralım” dediler ve çalışmalara başladık.
Hem gençleri bir araya getirecek çalışmalar yapıyor, hem de büyükleri sürecin içine çekmeye çalışıyorduk. Piknikler, futbol turnuvaları ve bir anket düzenledik. Ev ev herkese sorduk. Yetmedi, 3 büyük toplantı örgütledik. Mahallemizin ortasındaki Metin-İlyas Alhas kardeşlerin parkı çok işimize yaradı. Hemen herkes parka geliyordu… Hareketli bir yaz oldu 1991 yılı.
Sonunda büyüklerimizin de desteği ile dernek kurma kararı alındı ve dernek için yer aramaya başladık.
İki sorun çıktı: Futbol turnuvası düzenlediğimizde kurulan takımların taraftarları bir iki duvara yazılar yazmışlardı. Politik değil, tamamen futbol ile ilgili. “KAŞENSİZLER ŞAMPİYON OLACAK” veya “EN BÜYÜK SERÜVENCİLER…” gibi. Birileri bundan rahatsız oldu. Bence rahatsızlıklarının nedeni duvar yazıları değil; Reyhanlı’daki hareketlilikti. Çünkü “hareket bereket demek”tir ve hareketin olduğu yerde kontrol güçleşir.
Politik mücadele inançlı ve coşkulu insanların işidir. Çok hesap kitap yaparsanız, sonunda durumu idare edecek işler yapar veya hiçbir şey yapmamak en iyisi dersiniz, inisiyatif alma iradeniz ve mücadele etme arzunuz biter, statüko veya içinizdeki maymun kazanır.
Biz de hareketliydik, toplantılar, futbol ve voleybol turnuvaları, zexesler, geziler…
Artı, düğünlerde Çerkes bayrağı açmaya başladık. Gelin arabalarını Çerkes bayrağı ile süsledik. Pxeiç’te “Worepsou Adığexer” sloganı atıyorduk. Slogan Pxeiç’e uyar mı diye fazla kafa yormadık. İhtiyaçsa uyar, dedik.
Hatta bir büyüğümüzü, yabancıya Çerkes kızı istemeye gittiği, aracılık yaptığı için, düğünde oynamaya çıktığında Pşıne’yi ve Pxeiç’i durdurup, kendisine sırtımızı dönerek protesto ettik. “Büyükse, büyüklüğünü bilsin” dedik…
Yine o yaz, Ankara’da “merkezi bir örgütlenme”nin kuruluş çalışmaları olduğunu duyduk. Kaf Kur. Konuyu kendi aramızda görüştük. Henüz merkezi bir örgütlenmeye girmenin zamanı olmadığına, bu nedenle katılmamaya karar verdik. Güçleri birleştirmek iyiydi, ama kimle ne için birleşecektik?
Birden Ankara’dan rahmetli Süleyman Abi ( Yançatoral ) geldi. Fahri Abi de geldi diye duymuştuk, ama benimle Süleyman abi yalnız görüştü. Merkezi örgütlenmeye girmemiz gerektiğini anlattı, beni ikna etmeye çalıştı. Dilim döndüğünce bunun neden yanlış olduğunu anlattım. Sonunda Süleyman abi: “Tarık siz yapabileceğinizi yaptınız, çok iyi yaptınız, bundan sonrasını bize bırakın” dedi… Beni ikna etmek için yanlış bir yöntem! Birbirimizi ikna edemeden ayrıldık.
Birkaç gün sonra arkadaşlarla parkta otururken, dernek üzerine konuşuyorduk, birkaç polis geldi parka. Girişte İlyas’la ve Metin’le konuştular. Sonra İlyas geldi masamıza ve “abi seni soruyorlar” dedi. Elimdeki, dernek ile ilgili belgelerin ve anket bilgilerinin olduğu dosyayı parka bitişik Kanbolat’ların bahçesine attım, Sine’nin ve Zerrin’in koluna girip parktan çıktım, Ankara’ya gittim. Ama eve ulaştığım daha 2 veya 3 saat olmuştu ki, polisler geldiler. Yine gözaltına alındım. Araya asker bir yakınımız girdi, beni serbest bıraktırdı. “Tarık, artık Türkiye’de durum değişti, imkanın varsa yurtdışına çık” dedi. Mesajı almıştım!
Zaten Almanya’dan Darmstadt Teknik üniversitesinden bir davet ve burs teklifi vardı. “Pasaport lazım” dedim. Yardım etti ve yurtdışına çıktım…
Reyhanlı derneği merkezi örgütlenmeye üye oldu…
Hatko Schamis