“Birileri etnik-ulusal kimliği görünür kılmak ve kimlik-vatan bilincini güçlendirmek gerekir” sözlerimizi basit bir “tabela değişikliği” olarak algıladılar. “Tabela değişirse ne değişecek?” diye sordular. Ama biz elbette ki sadece “tabela” değiştirmek istemiyorduk. Veya o “tabela” bir hayata ve Çerkes ulusal mücadelesine bakış açısıydı.
Ve “Çerkes Ulusal Günleri”ni gündeme getirdik.
Çünkü vatanımızda da “Çerkes” kimliğini güçlendirmek için, parlamentolarda kararlar alınıyor, ulusal günler örgütleniyordu. “Çerkes Dili ve Yazın Günü”, Çerkes Bayrağı Günü”, “Çerkes Kıyafet Günü”, “Çerkes Günü” gibi…
Diasporanın bu ulusal günleri güçlü bir şekilde örgütlemesi gerektiğini söyledik. Çünkü bu ulusal günler Çerkes kimliğinin konsolide olmasına, diasporasıyla vatanıyla Çerkes halkının birleşmesine ve dünyada daha görünür olmamıza yarayacaktı.
Bu nedenle ÇHİ’nin Ankara'da 14 Mart Çerkes Dili ve Yazını Günü’ne denk gelen “Anadil Mitingi”ne güçlü destek verdik, katıldık. Kaf Fed mitingi desteklemedi, “üstü kapalı” katılmama çağrısı yaptı.
Sanırım iki nedenle:
Birincisi, bu hamlenin arkasından yeni bir Çerkes örgütlenmesinin geleceğini gördü. İkincisi de, onlara göre bir “Çerkes alt kimliği” olan “Adığe" dili günü kutlaması, örgütlemeye çalıştıkları “Kafkas=Çerkes” kimliğini tartıştıracaktı.
Ki tesadüfen elimize geçen bir mesajında Cihan Candemir “bu, çok tehlikeli bir gelişme” diyordu. Yani aslında bize yönelik eleştirilerinde “tabela değişirse ne değişecek?” diye soranlar, aslında çok şeyin değişeceğini biliyorlardı. Ve dışarıya karşı önemsizleştirdikleri o “tabela”yı can siperane savunuyorlardı.
Gerçekten de o tabela o kadar önemsizse, bu telaş niyeydi?
Daha sonra, 2011 veya 2012 yılı olması lazım, “Çerkes Bayrağı Günü”nü gündeme getirdik. Avrupa Çerkesleri’nin geleneksel yıllık buluşması o sene Çerkes Bayrağı Günü’ne denk geliyordu.
Federasyon Başkanlarımız Tamzok Ömer ve Ehsan Salih ile görüştüm. Şakayla karışık, “Schamis nereden çıkarıyorsun bunları?” diye sordular. Ve ben vatanda alınan “Çerkes Bayrağı Günü” kararını yazılı olarak verdim onlara. “Yönetim Kurulu ile görüşmemiz lazım” dediler. Görüştüler. Karar olumsuzdu.
Bunun üzerine buluşmanın ilk gecesi, herkes odasına çekildikten sonra, otelin her tarafına ve her odanın kapısına Çerkes bayraklarını astık. Sabah odasından çıkan herkes otelin bayraklarımızla donatıldığını gördü.
Ve Ömer Abi, Çerkes Bayrağı Günü ile ilgili bir konuşma yaptı…
Vatanımızda resmi karşılığı olmayan tek ulusal gün, “13 Haziran Çerkesya Günü” idi. Bu günü sadece Yurtseverler gündeme getiriyordu. Çünkü biz tarihi vatanımız Çerkesya; yani vatan bilincini çok önemsiyorduk.
Bizim için Çerkesya "VATAN", “VATANA DÖNÜŞ ÖZLEMİ", “ÇERKES HALKININ BİRLİĞİ” ve “ÇERKES ULUSU” demekti.
Atalarımız 13 Haziran 1861’de Çerkesya’nın bağımsızlığını ilan etmiş ve dünyaya Çerkesya’yı tanıma çağrısı yapmışlardı. Bu, tarihi bir gündü. Çerkes halkının bugün üzerinde hak iddia edebileceği yasal-hukuki bir belgeydi. Başkaları kazandıkları bir muharebeyi bile bayramlaştırırken bizim geleceğimiz için bu kadar önemli bir günü anmamamız olmazdı. Bu nedenle:
“13 HAZİRAN ÇERKESYA GÜNÜ”nü de gündeme getirdik.
Çerkesya bugün de hala tartışılır. Kimisi “Çerkesya neresi?” diye sorar. Kimisi, “Çerkesya’nın yeniden inşası” vizyonumuzu “zararlı” ve/veya “tehlikeli” bulur.
Ama, aslında ÇERKESYA yasak değildir. Tarihi ve sosyolojik bir gerçekliktir. Ve Çerkesya’yı gösteren haritalar, vatanımızda her yerde, Maikop müzesi dahil, kurumlarımızın duvarlarında asılıdır. Çerkesya’yı anlatan kitaplar ve Çerkesya markalı film stüdyoları, halk oyunları ekipleri, çantalar, cüzdanlar… var.
Krasnodar’da, Krasnodar ve Adıgey Cumhuriyeti Kültür Bakanlıkları tarafından desteklenen bir “Çerkesya Filmleri Haftası” örgütlendi.
Hatta 2010 yılının Kasım ayında “uzun bir aradan sonra tekrar” UNPO’nun toplantısına katılan Cihan Candemir ile Handan Demiröz’ün masalarında “Çerkesya”nın ve Abhazya’nın temsilcileri olduklarını gösteren tabelalar vardı.
Peki sorun neydi:
1- Vatan Çerkesya söylemi, tıpkı diğer ulusal günler gibi, Çerkes halkının uluslaşması için çok önemliydi. Bu, Kafkas ve/veya Kafkasya eksenli bir kimlik yaratmak isteyenlerin oyunlarını bozuyordu.
2- “Çerkesya”, “Çerkes vatanı” demekti. Ama onlar, “Çerkes”i bütün Kuzey Kafkas Halklarını kucaklayan bir üst kimlik olarak kullandıkları; Osetya, Abhazya, Çeçenistan… Çerkesya’ya dahil olmadığı için “Kafkasya” ve “Kafkasyalılık” etkisizleşiyordu.
3- En önemlisi de, “Çerkesya” söylemi, bugün vatanda Çerkes halkını bölen, Çerkes ve alt kimlikleri üzerine inşa edilen, küçük-zayıf siyasi birimlerin kurumsallaşmalarının ve kalıcılaşmalarının önündeki barikattı.
4- Bununla bağlantılı olarak, “Çerkesya” söylemi, “Adığe, Çerkes, Kabardey, Shapsugh” diye bölünmek istenen “Çerkes ( Adığe ) halkının yeniden birlik ve tek bir halk olma, birleşme çağrısıydı.
Çerkesya yaşadıkça, Çerkes ( Adığe ) halkı bölünemezdi!
Bu nedenle bizim öncelikli görevlerimizden biri, hatta en önemlisi “Çerkesya”yı yaşatmaktı.
Yok “bağımsız Çerkesya isteyenler” veya “Rusya Çerkesya’dan defol” diyenler varmış… bunların hepsi bahane. Rusya aptal değil, aradaki farkı görür. Ki, dünyanın hiçbir yerinde mesela silahla düzeni değiştirmek ve sosyalizmi inşa etmek isteyenler var diye sosyalizm söylemi yasaklanmaz.
Elbette yasal olsalar da, bazı söylemler statükoyu tehdit ettiği için yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Bunun farkındayız. Ama statüko eğer bizim çıkarlarımızı tanımıyorsa ve bizim varlığımızı tehdit ediyorsa, bu yaptırımları göze almalıyız.
Bizim hayata ve politik mücadeleye bakışımız böyle!
Yasal, hukuki, demokratik, barışçıl bir mücadele örgütleyecek; bu yoldan yasaları da zorlayacağız, gerekliyse değiştireceğiz.
Ve bizim Çerkesya’mız bir sınır değişikliği veya Rusya düşmanlığı değildir. Biz, büyük birlikler içinde; ama gelecek kaygısı olmadan, bütün halklarla kardeşçe, barış ve huzur içinde birlikte yaşamak istiyoruz.
Bunu defalarca kere yazdık, anlattık.
Bizim Çerkesya’mız, Çerkes halkının tarihi vatanıdır. Çerkes halkının birliği, diaspora Çerkeslerinin vatana dönüşüdür. Çerkes halkının üzerinde egemen bir halk olarak yaşayacağı ve geleceğini inşa edeceği coğrafyadır. Haktır, hukuktur ve bize anamızdan emdiğimiz süt kadar helaldir!
Bunu bütün dünyaya anlatacağız, örgütleyeceğiz.
Bunun için, statükonun yasadışı ve hukuki olmayan müdahalelerini, yaptırımlarını, tehditlerini göze aldık.
Fedakarlık yapmaya hazırız.
Hatko Schamis