Bir toplumsal hareket veya mücadele örgütlemek isterseniz, kendinize ilk sormanız gereken soru, "kim için"dir. Yani kimin çıkarlarını savunacaksınız ve örgütleyeceksiniz veya "Biz" kim?
"Biz" ne kadar net ve açık tanımlanırsa, verdiği mesajlar o kadar hızlı ulaşır çıkarlarını temsil ettiği veya hitap ettiği kitleye.
Çünkü, vizyon, yol ve yöntem "Biz"e göre belirlenir.
Çıkarları birbirleri ile çelişen veya örtüşmeyen toplumsal grupların kimi "ortak" talepleri üzerinde inşa edilecek, "Biz" önünde sonunda dağılmaya mahkumdur.
Çünkü böyle bir "Biz", ya bir araya getirdiği veya temsil ettiğini sandığı insanların sadece "ortak talepleri" üzerinde politika yapacak, bu nedenle bir şeyler eksik kalacaktır; ya da birbiri ile çelişen söylemleri ile, sağa sola savrulacaktır.
Elbette ortak talepler üzerinde "daha geniş birlikler" veya "örgütler" kurmak da gerekebilir. Ama böyle "birlikler" veya "örgütler", tarihsel olarak ortaya çıkan toplumsal grupların ve çıkarları bir olan "örgütler"in yerini almaz; onları tamamlarlar. Avrupa'nın Birliği'nin, Almanya'nın yerini alamaması, alamayacağı gibi. Ama Avrupa Birliği'nin varlığı da aynı zamanda Almanya'nın gücüne güç katar.
Bu nedenle, yola çıkarken önce "Biz"i tanımlar herkes. Tarihsel birikimi, sorunları ve çözümleri ortak olan kitleyi.
Biz, "Biz Çerkesiz" diyoruz. Çerkeslerin kendi tarihsel birikimi ve sorunları ile Kafkasyalı bir halk olduğunu söylüyoruz. Diğer Kafkas halkları ile kardeş veya komşu, ama tarihi, dili, kültürü, kendine özgü sorunları ve çözümleri ile kendisinin bir halk olduğunu.
Tarihsel ve bilimsel gerçekler, Çerkeslerin Adığeler olduğunu söylüyor. Ve Çerkeslerin diğer Kafkas halklarından farklı sorunları var.
Çerkes ( Adığe ) halkının önceliği, vatanı ile diasporası ile tarihi vatanında birleşmek, bunun siyasi ve hukuki şartlarını yaratmaktır.
Bir kimlik altında ve tarihi vatanında toplanmaktır.
Bu nedenle, Çerkes halkını bölen-bölünmüşlüğünü derinleştiren; Çerkes etnik-ulusal ve alt kimlikleri üzerinde kurulu siyasi statünün değişmesini istiyoruz.
Bunun, tarihsel, siyasi ve hukuki haklarımızı talep etmemizin önünü açacağına; "Biz", "Çerkesler ( Adığeler )" olarak bilince çıkarıldığında, önümüzü daha iyi göreceğimize, taleplerimizin somutlaşacağına inanıyoruz.
"Önce kimlik netleşmeli, kafa karışıklıkları bitirilmeli" diyoruz; çünkü kimlik bulanıklaşırsa, toplum kör olur.
Vatanımızda artık herşey çok daha net, sadece söylemde değil; pratikte de "bir halk" olduğumuz her fırsatta pratikte gösteriliyor.
Tek bir bayrak dalgalanıyor mesela Çerkesin ayak bastığı her yerde veya tarihi vatanımız Çerkesya'nın herhangi bir parçasında yaşanan herşeye, diğer parçalarda yaşayan Çerkesler de müdahil oluyorlar. Sosyal, kültürel, siyasi, sportif... her konuda!
Diasporada ama, vatanımızın çok gerisinde kaldık. Kurumlarımız, kendilerini vatana ve vatanın ihtiyaçlarına göre yeniden yaratmak yerine, "diaspora gerçekliği"ne teslim olmuş durumdalar.
Halbuki bu gerçeklik, bizi asimilasyona açık hale getiren ve vatan ile daha güçlü bağlar kurmamızı engelleyen bir gerçeklik; bir "proje".
Bazen, diaspora Çerkeslerinin vatana karşı duyarlılıklarını sömüren söylemler duyarsınız: "Şunu veya bunu söyler veya yaparsanız, vatana zarar verirsiniz, karışmayın..." gibi.
Bu söylemler, vatanımızda yaşayan tek bir insana, hayvana veya ağaca dahi zarar vermek istemeyen insanları tereddüte düşürür. Ama bu söylemleri yayanların niyetleri tam da budur:
Bizi tereddüte düşürmek...
Kısaca, statükonun değişmesini istemeyenlerdir bunlar.
Zaman zaman tarihimizle, kültürümüzle, dilimizle ilgili güzel veya doğru şeyler söylemeleri kimseyi yanıltmamalıdır. Bunları, statükoyu değiştirmeye yetmeyeceği, insanları oyaladığı için ağızlarından düşürmezler. Yani onların asıl dertleri statüko ile barışık yaşamaktır.
Ki statüko aleyhimize değiştiğinde, mesela anadilimiz "seçmeli" hale getirildiğinde sessiz kalmaları ve/veya yapılması gerekenleri yapmamaları onların dilimize karşı ne kadar duyarlı olduklarını gösterdi.
Ne zaman ağızlarını açsalar, "dilimizi öğrenin", "vatana dönün" derler; ama bunun önüne çıkarılan yasal engelleri görmezler.
Kendi çocukları bile dili öğrenememiştir veya vatana dönememiştir, ama bunun nedenleri üzerine düşünmezler.
"Siyasi bilinç olmadan, sosyal kültürel faaliyetler için de motivasyon ve istek olmaz" bilimsel gerçeğinden haberleri yoktur. Bu yönde, bizzat Çerkes halkı üzerine yapılmış araştırmaları bile okumazlar.
İşin gerçeği şudur: Rusya İmparatorluğu bir statü kurdu. Bu statü lehimize değil, değişmesi; değişmesi yönünde bir bilincin ortaya çıkması gerekiyor.
Bu bilinç, siyasi statüyü bugün zorla değiştirmek veya maceralara yelken açmak için değil; statükonun izin verdiği sosyal-kültürel faaliyetleri örgütlemek, bu faaliyetleri daha geniş kitlelere yaymak için de "olmazsa olmaz!"
Bu bilinç olmadan, insanlarda istek ve motivasyon olmaz.
Bu nedenle Çerkes Ulusal Mücadelesi siyasallaşmalıdır. Bu siyasallaşma ve siyasi bir vizyon; "neden dilimi, kültürümü yaşatmaya çalışayım" sorusunun cevabıdır.
Ama şunu da herkesin bilmesini isterim: Vatanda "Çerkes Adığedir" veya "tarihi vatanımız Çerkesya" demek yasaldır. Meşrudur. Bunu dile getirdiğimiz zaman orada kimsenin başına bir iş gelmez.
Ne Martin'e kurulan komplonun ne de benim oturumumun iptal edilmesinin ( ardından sınır dışı edilmemin ) nedeni, bizim politik söylemlerimiz değildir. Statükodur.
Statüko istedi cezalandırılmamızı...
Veya, Martin ile ilgili diasporada yapılan hiç bir şey; vatanda aleyhimize herhangi bir adım atılmasının nedeni değildir.
Son otuz yılda, 1990'lı yıllarda sahip olduğumuz hakların 200'den fazlası yok edildi, kullanılamaz hale getirildi.
Rusya, hergün Putin'in ve başka bir yetkilinin ağzından, üniterleşmenin önemini dile getiriyor.
Bir şeyler iyi gitmiyorsa, nedeni bu "Federal Güçler"in niyetleri ve politikalarıdır. Bizim yaptığımız veya söylediğimiz herhangi birşey değil.
Ki bakın, 70 yıldır stratejik ortak oldukları halde, Rusya Suriye Çerkesleri için de kılını kıpırdatmadı, Suriye Çerkeslerinin daha kitlesel olarak vatana dönüşlerine izin vermedi.
Araları çok iyi olduğu 1980'li yıllarda da SSCB, Suriye Çerkeslerinin resmi vatana dönüş başvurularını, taleplerini de reddetmişti.
Dahası, işte zaman zaman Cumhuriyetlerimizin kimi yetkilileri "dönüşün şartlarının olmadığı"nı dile getiriyorlar. En son Shlalaxo Asker, kendisiyle yapılan iki röportajda açıkça söyledi bunu.
Yani, biz hiç bir şey söylemesek ve yapmasak da, "vatana dönüş" gibi bir dertleri yok bazılarının veya statükonun.
Uzatmayayım: Ya bu statükoyu kabul edeceğiz, ya da bizim aleyhimize olan bu statükoya karşı mücadele edeceğiz. Hem vatanda hem de diasporada. Birlikte, paralel...
Mücadele etmeden hedefimize ulaşabileceğimizi sananlar hayal kuruyor; bu hayalleri gerçek olmayınca suçu başkalarında arıyorlar.
Her maraton atılan ilk adımla başlar. "Biz"i, yani kimliğimizi tanımlamak, işte bu maratonun ilk adımıdır.
"Biz" ne kadar net ve anlaşılır olursa, önümüzü görmek ve yolu yürümek o kadar kolay olacaktır. Taşlar yerine oturacaktır.
Sosyal medyada görüyorsunuz: vatanımızda yüzlerce, binlerce insan, nüfus sayımında tavrını göstermek için, profil resimlerinin altına "Çerkes" yazıyor.
Bu, Çerkes halkının birlik olma, bir olma özlemidir.
Diasporadan bu çalışmaya verilecek her destek, onlara moral verir, güç verir; diasporayı vatana, vatanı diasporaya yakınlaştırır.
Hem bireysel olarak, hem de kurumlarımızda bu adımı atmalıyız.