Küreselleşme veya “Tek Kutuplu Dünya Projesi”ne ilk tepki, beklendiği gibi Rusya Federasyonu’ndan geldi.
RF Devlet Başkanı Putin, 2007 yılında Münih Güvenlik Konferansı’nda, Batı’yı, uluslararası yasaları ve hukuku ihlal etmekle, dünyayı babalarının çiftliği gibi yönetmeye çalışmakla suçladı ve “Rusya buna izin vermeyecek” dedi.
Sovyetler Birliği dağılırken verilen sözlere rağmen Doğu’ya doğru genişleyen ve Rusya Federasyonu’nu kuşatan NATO’yu uyaran Putin, Rusya Federasyonu’nun çıkarlarının, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın dediği gibi “Rusya’nın sınırlarında bitmediğini”, RF’nun dünyanın her yerindeki çıkarlarına saygı duyulması gerektiğini söyledi.
"Batı, Rusya Federasyonu’nu kuşatıyor" söylemi Rusya Federasyonu’nun veya Putin’in bir paranoyası olmayıp; ABD’nin, NATO’nun ve Avrupa’nın resmi belgelerine de girmiş bir gerçekti. Putin'in bu konuşması ise “Tek Kutuplu Dünya” projesine açık bir tavır alış ve "Çok Kutuplu Dünya"nın inşa edilme sürecinin miladı kabul edilebilir.
1998-1999 yıllarında, NATO’nun, BM kararı almaya bile gerek görmeden Yugoslavya’yı bombalamasından ve siyasi olarak tarih sahnesinden silmesinden sonra Rusya'nın derin devleti harekete geçti.
26 Mart 2000’de yapılan seçimlerde Putin devlet başkanı seçildi. Ve Rusya Federasyonu 3. Dünya Savaşı Hazırlıklarına başladı…
NATO tarafından silahlandırılan ve eğitilen Gürcistan, 2008’de, de facto bağımsız Güney Osetya ve Abhazya’ya saldırınca Rusya Federasyonu Gürcistan’ı bombaladı. 17 Aralık 2010’da “Arap Baharı” başladı, 2011'de Libya yağmalandı, aynı yıl, Suriye “iç savaşı” başladı.
Bu ülkelerin Rusya ile tarihsel olarak iyi ilişkileri vardı ve "Akdeniz'deki limanları"ydı.
Burada bir parantez açayım:
Kahramanca savaşan Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın elbette ki kendi kaderlerini tayin etme ve bağımsız devletler olma hakları var. Ama bu bölgelerin bağımsızlık talepleri Rusya Federasyonu’nun çıkarları ile de örtüşüyordu. Bu nedenle Rusya Federasyonu, Abhazya’yı, Güney Osetya’yı ve onlara desteğe giden Dağlı Halkları Konfederasyonu’nu destekledi.
Yani, DHK, Rusya’ya rağmen bir iş yapmadı. Zaten savaş bittikten sonra dağı/tı/ldı.
Bağımsız bir devlet olmak, Güney Osetya’nın çıkarlarına uyuyor. Çünkü artık bağımsız bir devlet olduğu için (Rusya izin verince) Kuzey Osetya-Alanya ile birleşme fırsatı geçti eline.
Ama bağımsızlık, Abhazya’nın çıkarına mı, iyi düşünmek lazım. Çünkü bağımsız bir devlet olarak kalabilmesi için Rusya’ya ihtiyacı var. Bu nedenle ancak Rusya Federasyonu’nun izin verdiği kadar bağımsız veya Rusya’nın bir bölgesi gibi olacaktır.
Abhazya’nın, Rusya Federasyonu’na rağmen, mesela Avrupa ülkeleri tarafından tanınması, bu ülkelerin de "Abhazya meselesi"ne müdahil olmalarına neden olacağı için, Abhazya’nın Rusya Federasyonu’na entegrasyon sürecini hızlandırır veya Rusya Federayonu'nun Abhazya'yı yutmasına neden olur.
Bu nedenle, Federasyonumuzun Abhazya’nın bağımsızlığının tanınması talebini ağzına sakız etmesi akıl karı olmayan bir popülizmdir.
Parantezi kapatıyorum…
Ben bu önemli tarihsel dönemeçleri kronolojik olarak yazdım, ama vakti olan herkese bunları daha detaylı okumalarını tavsiye ederim. Çünkü bugün “Dünya/mız/da Yaşananların” kökleri o tarihlere kadar gidiyor.
Putin seçimle işbaşına geldi, ama Rusya Derin Devleti’nin bir projesiydi. Görevi, içeride çok uluslu Rusya Federasyonu'nun dağılmasını önlemek, birliğini güçlendirmek ve dışarıda Rusya Federasyonu’nun yeniden bir küresel güç olmasını sağlamaktı.
Putin, bu iş için biçilmiş bir kaftandı. İki işi de severek yapabilirdi. Çünkü, Rusya Federasyonu’nun çok uluslu yapısını, varlığına bir tehdit olarak görüyor, Çarlık Rusyası sınırları içerisinde yaşayan uluslara ve hatta küçük etnik topluluklara siyasi kurumlarını örgütleme ve ayrılma hakkını verdiği için Lenin’i “Rus Devletliği (statehood) sürecinin altına dinamit koymak"la suçluyor, Rusya’nın bir küresel güç olarak kalmasını istiyordu.
Önce bağımsızlık ve/veya “ayrıcalık” isteyen Cumhuriyetleri sindirdi, Çeçen direnişini ezdi, sonra Rusya Federasyonu’nun bileşenlerine Yeltzin döneminde tanınan hakları bir bir geri aldı.
Yani, tıpkı resmi olarak 1939 yılında başlayan 2. Dünya savaşına hazırlanmaya, Sovyetler Birliği'nin 1928’de başlaması gibi, Rusya Federasyonu da 2000 yılında 3. Dünya Savaşı’na hazırlanmaya başladı.
Ve yine tıpkı binlerce insanı milliyetçi, ajan vs diyerek tutuklayan, hatta öldüren Sovyetler Birliği gibi, Rusya Federasyonu da önce muhalifleri ve potansiyel muhalifleri ezdi.
Ben “5. Kol” tanımını ve “5. Kol" olmakla itham edilenlere yapılanları doğru bulmuyorum, ama bu tanım ile anlatılmak istenen şey, yani, içeride sistemi değiştirmek isteyen ve/veya muhalif, bu nedenle bir savaş durumunda “düşman ile işbirliği yapma potansiyeli olanlar” demek çok da yanlış değil.
Mutlaka ajan ve birileri tarafından örgütlenmiş olmaları gerekmiyor, ideolojik olarak zehirlenenler böyle yanlışlar yapmaya ikna edebilirler!
Ki bugün Ukrayna saflarında Rusya’ya karşı savaşma çağrısı yapanlar gibi, o yıllarda da mesela Troçki, “Almanya Sovyetler Birliği’ne saldırdığında çürümüş işçi devletini onlarla birlikte yıkma, sonra Nazileri kovarak gerçek sosyalist devleti kurma” çağrıları yapıyordu. Ve CİA’nın istasyon şefi Paul Henze, neredeyse 50 yıl önce Sovyetler Birliği’nin “yumuşak karnı”nın uluslar meselesi olduğunu yazmıştı.
Bütün bunları bilen Putin, savaşa hazırlık yapma kararı aldığında önce bu tehdidi bertaraf etmek istedi...
Yani 2000 yılında DÇB’de bir darbe oldu da “yurtseverler” tasfiye edilmedi. Bu nedenle, bugünün şartlarında, DÇB'nin yerine, bizim istediğimiz karakterde mücadele edecek bir örgüt veya bir grup kurmamız mümkün değil.
Asıl hata, DÇB’nin merkezini vatana taşımaktı. Ki, Carım Aslan, bu kararı alanları, "yurtsever bir mücadele vermek istiyorsanız, DÇB’nin merkezini vatana taşımayın” diyerek uyarmıştı. Ama onu dinlemediler. Böylece şartlar değişince DÇB’de de inisiyatif Rusya Federasyonu’nun eline geçti...
Bu nedenle sorun, DÇB’nin tüzüğü veya onu kimin yönettiği değil; merkezinin Rusya Federasyonu'nda olmasıdır. DÇB, ancak Rusya Federasyonu’nun çizdiği sınırlar içerisinde bir mücadele verebilir.
Son günlerde bazı sosyal medya gruplarında, DÇB’nin 2000 öncesi yaptıkları, sanki artık (2000 yılından sonra) DÇB işbirlikçi bir örgüt olduğu için ve sanki Hauti buna izin vermiyormuş gibi anlatılıyor. Hayır, o yıllarda yapılanlar, Rusya o yapılanlara müdahale edebilecek durumda olmadığı için veya politik olarak o yapılanlara izin verdiği için yapılabildi.
Bütün ülkelerde böyle olur.
Mesela Türkiye’de 20 yıl öncesine kadar Çerkesçe kamusal alanda yasaktı ve Çerkes kimliği ile örgütlenemiyorduk. Veya 21 Mayıs Çerkes Soykırımı anmalarını, 5 sene öncesine, kadar Rusya Federasyonu’nun temsilcilikleri önünde örgütlüyorduk, ama artık örgütleyemiyoruz. Çünkü yaptıklarımızı ve yapabileceklerimizi, içerisinde yaşadığımız ülkenin politik tavrı belirliyor.
Bunu görmeyen, daha doğrusu görmek istemeyen Değişim gibi gruplar, DÇB’yi her şeyin günah keçisi ilan ettiler.
Daha dün zoru görünce "yaşamayı tercih eden", sonra pılısını pırtısını toplayıp Rusya'dan kaçan ve şimdi diasporaya ayar vermeye çalışan meçzuplara aldanıp, Rusya'nın kırmızı çizgilerine rağmen vatanda yaşamaya devam eden soydaşlarımızdan, kendileri Türkiye'de kıllarını kıpırdatmazken, "kahramanlık" yapmalarını istiyorlar. Halbuki, kahramanlık, Filistinliler gibi, onların her şeye rağmen vatanda yaşamaya devam etmeleridir.
Kendileri Türkiye’nin çizmiş olduğu sınırlar içinde kalıyor; hatta, bir müdahale gerekçesi olsun diye Suriye Çerkeslerini uçaklarla Türkiye’ye taşıyor; resmen Türkiye’nin yanlış politikalarının işbirlikçisi oluyorlar… ama vatandaki bazı örgütleri, kurumları ve insanları pasiflikle, Rusya’nın kontrolü altında, hatta sözcüsü olmakla suçluyorlar.
"İşbirlikçi", "Rusçu" DÇB’den çıkmak isteyenlere soruyorum:
Sizin yönettiğiniz dernekler ve Federasyonlar kaç yıldır 21 Mayıs’ı nerede anıyorlar? 5 yıl önce biz 21 Mayıs anmaları için vatana giderken, “21 Mayıs turizmi” yaptığımızı veya 21 Mayıs’ı muhatabından kaçırdığımızı iddia etmiştiniz, peki siz şimdi parklarda “21 Mayıs pikniği” mi yapıyorsunuz?
“Rusya Kafkasya’dan Defol” veya “Rusya Çerkesya’dan Defol” gibi sloganlar ve pankartlar yanlış, demiştik. Siz doğru olduğunu iddia ettiniz. Peki, şimdi neden Rusya’yı Çerkesya’dan “defetmek” için gerekli parayı, silahı, eğitimi... herşeyi veren Ukrayna'ya gitmiyorsunuz? Neden “Çerkes Taburları”na katılmıyorsunuz?
Emin olun bunları yapın diye yazmıyorum. Yapmayın, gitmeyin, ölmeyin!
Ama tutarlı olun, dürüst olun. Sizin yapamadığınız ve yapamayacağıniz şeyleri başkalarından da istemeyin.
İnsanları, özellikle gençleri zehirlemeyin…
Devam edecek…