#223 Ekleme Tarihi 15/10/2015 12:47:28
17 Mayıs 2012 Perşembe Saat 21:16
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben, bu sene için umutluydum. Geçen seneden dersler çıkarmış olduğumuza ve süreci daha doğru okuyabileceğimize inanıyordum.
Çünkü, Gürcüstan’ın resmen tanıması sonrasında Çerkes Soykırımı ve Sürgünü artık dünyanın da gündemine girmeye başlamıştı. Böylesi durumlarda, ilgili kurumlar ve devletler halkların veya ulusların, taleplerinin arkasında birlik olduklarını görmek isterler. Hatta ulusal birlik, bu kurumların soruna daha hızlı ve ciddi el atmaları için bir “olmazsa olmaz”dır.
Politik gruplarımızın ve kurumlarımızın bunu görebildiklerini düşünüyordum.
Sayın Cihan Candemir Avrupa Parlamentosu’nda Çerkes Günü için gittiğimiz Bürksel’de, oldukça heyecanlı ve duygusal bir konuşma yaparak, önceliğimizin Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nü dünyaya tanıtmak olması gerektiğini söyleyince, tamam, demiştim, bu sene KAFFED dahil, bütün kurumlarımız ve örgütlerimiz 21 Mayıs’ta birlik olabilecekler.
Çünkü, şimdiye kadar 21 Mayıs’ta birlik olunamamasının nedeninin, sadece, bu güne yüklenen anlam olduğunu zannediyordum.
Ama yanılmışım...
Olmadı. Bu sene de, 21 Mayıs’ta Çerkes halkının tek ve ortak bir etkinlikle dünya kamuoyunun karşısına çıkmasını sağlayamadık. Onlara, 21 Mayıs’ın bir Çerkes Ulusal Günü olduğunu, bu ulusal günde Çerkes halkı olarak birlik ve beraberlik içerisinde olduğumuzu gösteremedik.
Daha da önemlisi, bizlerden, en azından böylesi ulusal günlerde, bütün politik tartışmaları bir yana bırakıp birlik olmamızı bekleyen Çerkes halkının beklentilerine cevap veremedik.
Çünkü, ne yazık ki, 21 Mayıs, Çerkeslerin ulusal bir günü olmaktan çıkarılıp, politize edildi. Politik çıkarlara kurban edildi... Veya “bazı güçler”in de kaşımasıyla politik grupların birbirleri ile hesaplaşmasına malzeme oldu.
Halbuki, 21 Mayıs’ın bizler için çok farklı anlamları olsa dahi, yine de, eğer “eylem birliği”nin tanımlamasını doğru yapabilseydik, böyle bir günde ortak bir eylem örgütlememiz mümkün olabilirdi.
Biz, Çerkesya Yurtseverleri, buna gerçekten inandık, bu nedenle, defalarca kere birlik çağrısı yaptık ve katıldığımız “birlik” toplantılarında birlik istediğimizi açıkça dile getirdik: “Her kurumun ve grubun kendi kimliği ve sloganları ile katılacağı, bütün grupların altında toplanabilecekleri, mesela ’21 Mayıs’ta Birlik Eylemi’ veya ‘platformu’ gibi bir başlık altında düzenleyelim 21 Mayıs’ı. Kimse biryerlere angaje oluyor, birilerinin arkasından sürükleniyor hissine kapılmasın. Birlikte ortak bir bildiri hazırlayalım. Olmazsa, her gruba eylemde kendi bildirisini okuma şansı verelim...” dedik...
Ama, toplantılarda bu önerilerimize katılan veya kendileri de bu yönde düşünce belirten ve kamuoyuna açıklama yapanlar ( toplantılara katılan herkes biliyor kimin ne söylediğini... ) bile sonra ya derin bir sessizliğe büründüler ya da farklı şeyler anlatmaya başladılar.
Kimileri hemen herşeyi ters yüz ediyor ve bütün grupları, tavırları aynıymış, aralarında bir fark yokmuş; hepsi grupçu ve sektermiş gibi göstermeye çalışıyor ve “birlik olunmamasını protesto ediyorum, hiçbirinin eylemine katılmayacağım, seneye Afrika’da örgütleyelim...” diyorlar.
Elbette bunlardan bazıları iyiniyetli, birlik olunamasına kızmış oldukları için veya hayal kırıklığı nedeniyle böyle düşünüyorlar. Ama niye birlik olunamadığını da sorgulanmıyor? Halbuki, doğru ile yanlışın; birlik olmak için çaba gösteren ile bu çabayı göstermeyenin ayırdedilmesi gerekmez mi? Hiç saldırgan ile saldırıya uğrayana “kavga ettikleri gerekçesiyle” aynı ceza verilir mi?
Başından beri birlik olunması için çabalayan bizlerin tavırları ile, yine başından beri “biz düzenliyoruz, buyrun gelin” diyenlerin; hatta toplantılara da bunu deklere etmek için gelenlerin tavrıları aynı mı? Protesto edilecekse, birlik olmaya yanaşmayanların protesto edilmesi gerekmez mi?
Ama bazıları bilinçli olarak bunu yapmıyorlar. Çünkü bu sene Çerkes halkının birlik beraberliğinin önüne kimlerin engel çıkardıklarını adları gibi biliyorlar ve bir “taraftar” psikoloji ile doğrulardan değil, tuttukları takımlardan yana tavır alıyorlar. Bazılarının ise küçük hesapları var. Kendilerini bugün sürece müdahale etmeye ve Çerkes Uusal mücadelesini yükseltmeye çalışan gruplardan hiçbirine ait hissetmiyor ve birlik olunamamasını bu grupları yıpratmak için kullanmaya çalışıyorlar.
Kimileri ise 21 Mayıs’ın anlamını çarpıtıyor, onu, politik tercihlerine göre yorumluyorlar. Mesela “21 Mayıs’ı Ezilenlerin veya Ezilen Çerkeslerin Direniş Günü” ilan edenler var. Belki kendilerini ezilenlerin safında gördükleri için, bu güne böyle bir anlam yüklemeye çalışıyorlar.
Ama 21 Mayıs, yalnız ezilen değil; bir avuç hain dışında, bütün Çerkeslerin günüdür. Ulusal bir gündür. Çünkü, Çerkes halkı Çarlık Rusya’sına karşı kölesiyle beyiyle; işçisiyle köylüsüyle; pşı’sıyla work’ıyle hep birlikte bağımsızlık ve özgürlük savaşı vermiştir. Bu, ulusal bir direniştir, sınıfsal değil. Kimsenin kendisini “emekçi” veya “emekçilerin safında” görmesi, ona, bu ulusal direnişe sınıfsal bir karakter verme hakkı vermez.
Sosyalistlerin, haklı bir ulusal davayı desteklemelerinin nedeni de haksızlığa ve ulusal baskıya karşı mücadeleyi meşru görmelerindendir. Bu direnişin, işçi köylülerin bir bir direnişi olmasından değil...Karl Marks mesela, Çerkes halkının onurlu ve kahramanca direnişini övüp dünyaya örnek gösterdiğinde ona sınıfsal bir anlam yüklememiş, “Dağlıların Özgürlük Mücadelesi” demiştir.
Bu arkadaşlar, sosyalizmin temel tezlerini anlamadıkları için, “devrimci-sosyalist” kimlikleri ile ulusal bir davayı destekleyemeceklerini zannediyor; bu nedenle ulusal mücadeleye mutlaka sınıfsal bir karakter vermeye çalışıyorlar. Veya “devrimci” olamamayı gururlarına yediremiyorlar?
En komiği, bu arkadaşların, bize aylardır “direniş, savaş, onur...” dersleri verdikten! sonra Beşiktaş’ta yas tutmaya gidecek olmaları? Ne diyeyim, vardır herhalde bir bildikleri. Ama, bizlerin de Çerkes ulusal örgütlenmesini ve mücadelesini bölmek, öncülerini yıpratmak isteyenlerin “beşinci kol faaliyetleri”ne hız verdiklerini ve şu veya bu konuda farklı şeyler söyleyenlerin aslında aynı merkezlerden yönlendirildiklerini akıldan çıkarmamamız lazım...
Belki aramızdan bazılarının “samimi” olmadıklarını düşünmek bile bizleri rahatsız ediyor; ama eğer mücadelemizi başarıya ulaştırmak istiyorsak, bu gerçekliği bilmek, önlemlerini almak zorundayız.
Bu bağlamda son günlerde hemen her gün bir konferansın, kongrenin veya toplantının örgütlenmesi kesinlikle tesadüf değil. Çerkes ulusal bilinci ve mücadelesi geliştikçe birileri de yeni yeni açılımlar yapıyor, “beş kol”dan beyinlerimize ve bilinçlerimize müdahale etmeye çalışıyorlar.
Hummalı bir çaba içerisindeler.
Bu “kol”lardan biri, “Çerkes”, “Adıge” kimliğine, hatta yarım ağızla da olsa “Çerkesya” söylemine bile sahip çıkıyor. Amaç, miadı dolmak üzere olan Kafkasya ve Kafkas Halkı söyleminin yerine etnik kimlikler ekseninde ortaya çıkan örgütlenmelerin, bu çerçevede Çerkes örgütlenmelerinin içini boşaltmak, Çerkesya ve uluslaşma vizyonundan uzaklaştırmak ve daha baştan işbirlikçi bir karakterde örgütlemek.
Bütün grupları ve 21 Mayıs’ta örgütlenecek etkinlikleri reddeden!; bu sene olmazsa gelecek sene kendi etkinliklerini örgütleyeceklerini söyleyen, ama satır aralarında Beşiktaş’ı işaret eden bu insanlara dikkat etmek, söylediklerini iyi incelemek; eleştirdikleri ile birlikte, kendilerinin ne önerdiklerini de görmek, bilmek lazım.
Uzatmayayım...
21 Mayıs için yerel Reyhanlı ve Kaynar’da olduğu gibi yerel olarak örgütlenenlerin dışında 3 merkezi etkinlik var İstanbul’da.
KAFFED, “git-gel”lerden sonra politik olarak yine eski günlerine döndü. 21 Mayıs’ı eskisi gibi “ÇERKES SÜRGÜNÜ VE YAS GÜNÜ” ilan edip, soykırımı gündemine almayı bir başka bahara bıraktı.
Son bir birkaç aydır, soykırımı anlatan, kimi iletişim platformlarında 21 Mayıs’ın Çerkes Sürgünü ve Soykırımı olduğunu aslında kendilerinin yıllardır dile getirdiklerini ispatlama yarışına girmiş olan “Akil Adamları”ndan ve bileşenlerinden çıt çıkmıyor.
Birlik istiyormuş gibi yapan Birleşik Kafkasya Cephesi, kendileri için niceliğin değil, kalitenin önemli olduğunu anlatmıştı birlik toplantılarında. Meğer, kalitenin ölçütü, Rusya düşmanlığı ve “Türkiyelilik”miş. Bu eksende politika yapan, “nefret”e karşı sokaklarda uçurtma yarışlarına katılan, balon dağıtan; ama “katil Rusya Kafkasya’dan Defol” söyleminde hiçbir nefret unsuru göremeyen bütün grupları birleştirdiler maşallah.
Aynı ideolojik kaynaktan beslenen ve hatta kimi bileşenlerinin her iki tarafta da boy gösterdiği bu grup geçenlerde “Kafkas Halkları Kongresi”ni kurduklarını dünyaya ilan ettiler. Deklerasyonlarını okuyun! İkiz kardeş gibiler? Elbette şimdi birileri kendilerinin onlarla hiçbir ilişkilerinin olmadığını iddaa edecekler; ama kazın ayağı öyle değil. Bilen biliyor...
Daha da önemlisi, ideolojik-politik olarak aynı şeyleri söyleyen gruplar bunlar. Ve söylemlerden etkilenenler, eğer samimi iseler, önünde sonunda bunun için mücadele eden gruplara katılırlar. Yani birilerinin sadece “söylem” zannettikleri bu politik propaganda, sonuçta “kandan beslenen gruplara” ve “Rusya Düşmanı Çephe”ye asker yetiştiren bir mekanizmadır. Herkesin bu cephede bilfiil bulunmasına gerek yok. Hatta “teşhir olmamaları için” bulunmamaları da gerekiyor...
Son yıllardaki “renkli devrimlere” yakından bakın. Başlangıçta herşey, “karştlık” ekseninde örgütleniyor. Sonra bir “gizli önderlik” iktidara geliyor...
Yani, mesele Rusya’nın nasıl bir devlet olduğu veya bağımsızlık isteyip istememek değil. Ki zaten, bağımsız bir Çerkesya her Çerkesin rüyasını süsler. Ama bunu nasıl ve ne zaman istediğiniz de önemli.
Daha da önemlisi, eğer sonuçlarını örgütleyebilecek gücünüz yoksa; bunun mekanizmalarından yoksunsanız, politik söylemleriniz sizinle aynı politik mesajlar veren başkalarının değirmenine su taşırlar. Eğer sloganlarınız belli bir politik bilinç taşıyor; ama siz bu bilinci taşıdığınız insanları örgütleyemiyorsanız, o zaman aynı sloganlardan beslenen, ama sizden farklı olarak “er meydanında olan” başkaları örgütler söylemlerinizden etkilenen, bilinçlenen samimi unsurları. Bu nedenle, neyi ne zaman söylediğinize dikkat etmelisiniz...
Biz Çerkesya Yurtseverleri, yerel birimlerimizin kendi güçleri ile örgütleyecekleri her etkinliği destekleyip selamlamakla birlikte, merkezi olarak, 20 Mayıs’ta saat 15 00’da Taksim’deyiz.
Buradan Beşiktaş’a geçecek ve politik olarak miadını doldurmuşsa da, hala Çerkes halkının Türkiye’deki merkezi örgütü olan KAFFED’in etkinliğine destek vereceğiz. Çünkü, Çerkes Halkının merkezi örgütlenmesi konumu itibarıyle, bu kurumumuzun kamuoyunda “zayıf” görünmesinden Çerkes halkının hiçbir çıkarı yoktur.
Her ne kadar KAF FED’in kimi bileşenleri bizim Taksim’deki eylemimizi zayıflatmaya çalışıyor, hatta daha dün “köy köy dolaşıp mitinge katılmayın diyorlar, ahlaksızlıktır bu” diyenlerden bazıları şimdi aynı ahlaksızlığı kendileri yapıp “üyelerimizin başka etkinliklere katılmaması önemle rica olunur” diyorlarsa da; kurumlarımızı yoketmek değil, dönüştürmek isteyen biz Yurtseverler, Çerkes halkının çıkarına olan her etkinliği desteklemeye devam edeceğiz.
Bütün Yurtseverlerin böyle etkinliklere güçleri oranında katılmaları “önemle rica olunur”! İstanbul’da görüşmek dileğiyle...
Yaşasın Çerkes Kalma Mücadelemiz!
Yaşasın Çerkesya!