#176 Ekleme Tarihi 12/10/2015 08:45:13
06 Kasım 2010 Cumartesi Saat 10:01
Vikingleri hepimiz duymuşuzdur. Uzun örgülü saçları, savaş baltaları ve “Odin, Odin” haykırışları ile barbar, vahşi bir halk oldukları anlatılır.
Ama gerçek biraz farklıdır. Elbette o çağlarda yaşayan bütün insan toplulukları gibi Vikinglerin de bugün bize barbarca gelebilecek gelenekleri vardı. Ama birçok konuda oldukça ileriydiler. Mesela öyle bir teknikle inşa ederlerdi ki, o dönemin en hızlı gemileri Vikinglerinkiydi. Sonra saati ve takvimi bugünküne çok yakın bir doğrulukla kullanıyorlardı. Ve pusulayı bulmuşlardı. Ki bu nedenle denizcilik konusunda hayli ustaydılar.
Ama yalnız denizcilik de değil, evcil hayvanlar ve hayvan ürünlerini işleme konusunda da oldukça gelişmişlerdi. Taa Bağdat’lardan gelip Vikinglerin ticaret merkezi olan şehirlerde alışveriş yapanlar vardı.
Bugün Kuzey Almanya’da bu ticaret merkezlerinin kalıntıları bulunmuş, İzlanda’da, Yeni Zelanda’da ve hatta Amerika’da bile Vikinglerin izlerine rastlanmıştır.
En ilginci herhalde Amerika’da, bugünkü New York yakınlarında olduğu söylenen bir yerleşim yerinde Vikinglerin Amerika’nın yerlileri ile ilk karşılaşmaları üzerine anlatılan hikaye.
Hayvan yetiştirme ve ürünleri konusunda hayli yetkin olduklarından süt, Vikinglerin en önemli besin kaynaklarından biriymiş. Ve gemilerinde fıçılar içerisinde hep süt olurmuş.
Vikinglerin Amerika’nın yerlileri ile ilk ilişkileri barışçıldır, alışveriş eksenlidir. Birşeyler alıp karşılığında birşeyler vermek istemişler. İlk tanıştıklarında veya onları misafir ettiklerinde en değerli ürünleri olan süt ikram etmişler. Ama yerlilerin Vikinglerden ayrıldıktan sonra mideleri ağrımaya başlamış ve hepsi ishal olmuş.
Aslında nedeni hayatları boyunca içmemiş oldukları sütü bünyelerinin kaldırmamasıymış. Ama onlar Vikingler tarafından zehirlendiklerini düşünmüşler. Ve ertesi günü saldırıp bütün Vikingleri öldürmüşler. Vikinglerin Amerika macerası böylece sona ermiş, ama yerliler de bu ilişki sayesinde öğrenebilecekleri çok şeyden olmuşlar…
Kıssadan hisse…
Yusuf arkadaşımız bir yazı yazıp neredeyse bütün gruplara ve tek tek insanlarımıza göndermiş. Belki de çok güzel bir yazı yazdığını veya bir şey keşfettiğini düşünmüş ve herkes okusun istemiş.
Benim CC’de Kuzey Kafkasya Halkalarının kardeşliği sorununu tartıştığımız dönemde yazdığım bir yazıdan alıntı yapmış ve bugün yazdıklarımla ne kadar çeliştiğimi göstermek istemiş herhalde.
İzleyenler hatırlarlar. O sıralar siteye Kuzey Kafkasya Halkları arasındaki kardeşliği, dostluğu dinamitleyecek kimi yorumlar ve yazılar düşüyordu. Hatta Nalçik’ta İslamcı grupların silahlı saldırıları sonrasında Kaf Fed’in avukatlarından biri “Çeçen teröristleri kınıyoruz” diye bir başlık açmıştı.
Aylarca sürdü aynı eksendeki tartışmalar. Estemirova öldürüldüğünde veya Çeçenlerle ilgili konular gündeme geldiğinde alevlendi.
Aslında birçok yazımda anlattığım konuları burada tekrar anlatmak gereksiz. Eminim Yusuf da konuyu ve bu konu hakkındaki düşüncelerimi biliyor. Hatta daha birkaç gün önce kendisiyle yaptığımız görüşmede de bunları tekrarladım, ama arıyor işte…
Yusuf, kendini boşuna paralama. Ben Kuzey Kafkasya Halklarının Birliğini reddetmiyorum, tam tersine savunuyorum. Ama bu birlik sizin dediğiniz gibi herkesin „aynı“ olmasını, ortak ve tek bir kimlik almasını gerektirmiyor. Çerkes Çerkes olacak, Abhaz da Abhaz. Herkes kendi kimliği ile örgütlenecek ve bir çatı örgütlenmesini yaratacak. Nasılı tartışılır.
O alıntı yaptığın yazımın yazıldığı dönemin tartışmalarının konusu da „Kuzey Kafkasya Halklarının arasına dinamit koymayın, yardımlaşma ve dayanışma zeminini yoketmeyin. Birlikte olmamız için yeterince neden var“ dır.
Ki sonraki süreçlerde aynı yönde tavır almaya devam ettim. Mesela 21 Mayıs etkinlikleri gündeme geldiğinde sizin „RF ve Kaf Fed düşmanı veya gerici, faşist bilmem ne…“ dediğiniz insanlarla birlikte Taksim’e çıkmakta bir sakınca görmedim.
Veya Berlin’de RF Konsolosluğu önünde Çerkes soykırımını kınamak için gelmiş Çeçen arkadaşlarımızın kendi bayraklarını açmalarına karşı çıkan arkadaşlara „yaptığınız yanlıştır“ diyen de benim. Çünkü hem Çerkes halkının hem de bütün Kuzey Kafkasya Halkları’nın birlikte yapabilecekleri çok şey olduğuna inanıyorum.
Bunları hala savunuyorum, gelecekte de savunacağım. Ki bu nedenle „eski“ nin kalıpları ile düşünen kimileri beni ve söylediklerimi biryerlere oturtmakta zorlanıyorlar.
Aynı şekilde dönüşçülerin „mesela yaşasın anavatan“ eksenli bir demokratik-politik örgütlenmesi olmalı demiştim. Yine diyorum ve „Çerkesya Yurtseverleri“ tam da budur işte.
Ama siz politikayı da, dönüşü de, derneği de… herşeyi tekelinize aldığınız için biz „Çerkesya Yurtseverleri Dönüşçüdür“ dediğimizde, “Olmaz, Dönüş düşüncesi ile Çerkesya yanyana gelemez“ diyorsunuz. Veya „Birlikte olmak için mutlaka aynı olmamız gerekmiyor“ dediğimizde „aynı olmadan birlik olmaz!“
Daha dün „derin devletle ilişkileri var“ der ve 21 Mayıs’ta Taksim’de neden onlarla birlikte olmamamız ve Abhaz Fed’i neden desteklemememiz gerektiğini anlatırken bu gerekçeleri öne sürüyordun; şimdi ise onları dışladığımızı iddaa ederek bize karşı kışkırtmaya çalışıyorsun. “Psikolojik savaş bakanı“ gibisin?
İşine geldiği yerde işine geleni anlatıyorsun; anlat, ama şu „devrim, devrimcilik, anti faşizm“ gibi kavramları ağzına sakız etme, cılkını çıkarma. Bilmediğimden veya cevap veremeyeceğimden değil, ağzına yakışmıyor.
Sevgili Yusuf, bu yöntem doğru değil; dostça değil. Biz sana süt uzattık sen zehir zannediyorsun. İshal olduysan sorun sütte değil, senin bünyende!