#119 Ekleme Tarihi 05/10/2015 02:03:30
24 Mayıs 2010 Pazartesi Saat 09:31
Şair, ressamdan gerçekten mutluluğun resmini çizmesini istemiş mi ve ressam mutluluğun resmini çizebilir miydi, bilmiyorum? İkisi de mümkün.
Biri büyük bir şair, diğeri büyük bir ressam.
Şairin mutluluğun kendine göre bir tasvirini yapabileceğinden kuşku duymuyorum. Şiirlerinde bunu görmek mümkün. Zor olan mutluluğun resmini çizebilmek veya mutluluğu bir tabloya sığdırabilmektir herhalde.
Çünkü mutluluk “göreli”dir.
Birçok filozof mutluluk arayışını insanların yaşamlarının anlamı, hedefi olarak yorumlamıştır. Çünkü mutlu insan yaşamı sever, doğayı sever, toplumu ve insanı sever...Yani insan mutlu olunca herşeyi sever; daha çok ve daha kaliteli sever! Mutlu insanın yaşama azmi artar; daha çok üretir, daha başarılı olur... Ve eminim herkes mutlu olmak ister, mutluluğu arar. Bu, biraz da içgüdüsel olsa gerek.
Ama nedir mutluluk gerçekten? Tanımını yapabilmek mümkün mü? Veya insan ne zaman kendisini mutlu hisseder?
Kimisi mutluluğu bireysel kazanımlarla, kimisi de toplumsal değerlerle ölçer. İlkel insan herhalde kendisini bir doğal felaketten koruyabildiğinde mutlu olurdu, “avının avı” olmadığında veya karnını doyurup, sığınabileceği bir mağara bulduğunda. Bir köle azad edildiğinde veya efendisi kendisine daha insancıl davrandığında. “Efendi”, daha çok köle sahibi olduğunda ve köleler daha iyi çalıştıklarında.
Bugün ama, yaşam biraz daha karmaşık. Daha atomize. Artık çok “küçük” nedenlerle bile mutlu olabilmek mümkün.
Bir çocuk annesinin-babasının şefkatli bir bakışıyla mutlu olabilir mesela. Veya okulu iyi bir dereceyle bitirmek, güzel bir hediye almak, bir çift tatlı söz de mutlu edebilir insanı.
Yani hem mümkün, hem de mümkün değildir tanımını yapmak mutluluğun. Belki de bir değil, binlerce tanımı ve yine binlerce resmi vardır. Çünkü insanın arzularının, beklentilerinin, isteklerinin yerine gelmesidir mutluluk. Ve her insanın istekleri veya yaşamdan beklentileri farklı farklıdır. Hatta aynı insanın yer ve zamana bağlı olarak değişir istekleri veya arzuları.
Öyleyse mutluluğun en basit tanımı herhalde “istediklerine sahip olmak”tır. Maddi veya manevi...
Çünkü insan, yalnızca yiyip içen, yatıp uyuyan veya üreyen değil; aynı zamanda gören, duyan, düşünen, bilen ve hisseden bir yaratıktır; manevi istek veya özlemleri vardır. Bu maddi ve manevi isteklerden hangilerinin bir insan için daha önemli olduğuna veya olması gerektiğine bir başkasının karar vermesi mümkün degil. Bunu belirleyecek olan içerisinde yaşanan toplumsal ilişkilerdir.
Birçok sanatçı, yazar veya aydın maddi olarak kötü denebilecek şartlarda yaşamışlardır veya hala yaşarlar. Çoğumuzun sahip olduğu yaşam standartlarına ulaşamazlar. Ama bu onların mutlu olmadıkları anlamına gelmez. Hatta bu insanlar kendilerini çoğumuzdan daha mutlu hissedebilirler.
Belirleyici olan insanın kendini nasıl hissettiği veya tanımladığı ve yaşamdan beklentileridir.
Ben bir Çerkesim (Adıgeyim). Kendimi bu halka ait hissediyorum. Nerede yaşadığımın, hangi toplumsal ilişkiler içerisinde olduğumun hiçbir önemi yok. “Alt”ım da, “üst”üm de Çerkes (Adıge).
Elbette aynı zamanda işçiyim ve içerisinde yaşadığım dünyanın, toplumsal ilişkilerin sorunlarının muhattabıyım. Ama ne kadar demokratik bir ülkede yaşasam ve zenginlikler içerisinde yüzsem de, Çerkes halkı kendi tarihsel topraklarında, gelecek korkusu olmadan yaşamadıkça kalıcı bir mutluluk duygusuna sahip olabileceğimi ve huzur bulacağımı sanmıyorum.
Herhalde şair bana sorsaydı “sen mutluluğun resmini çizebilir misin Schamis?” diye, alırdım elime kağıdı kalemi ve çizerdim bir Çerkesya haritasını, ellerinde bayraklarıyla anavatana dönüş yolundaki binlerce Çerkesi (Adıgeyi) ve işte derdim Şair’e: “Mutluluğumun resmi budur!”
Şair, “Schamis çok milliyetçi oldu bu resim ama” deseydi eğer, “Nazım Abi” derdim, “aslında senin istediklerini ben de isterim, ama senin durduğun yer ile benim durduğum yer aynı değil. Sen 1917’desin, ben 1789’u yaşıyorum. Diyalektik bu olsa gerek!” diye anlatmaya çalışırdım.
Taksim’de küçük bir “Çerkesya” vardı, yüzlerce bayrağımız dalgalandı ve dünyaya “Çerkesya yaşıyor, biz daha yokolmadık!” diye haykırdık. Ve bu “yüzler”in gelecekte “binler” olacağından, Taksim’i zapteden ayakların “Anavatana Dönüş Yolunu” da adımlayacağından kuşku duymuyorum.
Bugün mutluyum, hem de çok mutlu...İşin daha başında olduğumuzu, daha yürüyecek çok uzun bir yolun olduğunu bildiğim halde.
Abidin bugün benim portremi çizse “işte mutluluğun resmi” diye milyonlarca satabilir...Ve yalnız benim değil, eminimTaksim’de “bu bir devrimdir” veya “40 yıldır bu günün özlemiyle yaşadım” diyen her bir insanımız ressama bir mutluluk portresi olabilir.
Gelin bu mutluluğu doya doya yaşayalım.
Gelin daha büyük mutlulukların hayallerini kuralım.
Biz başarırız!