''Haklı bir davanın hizmetinde, bükülmeyen bir irade varsa, yasal engelleri aşmanın bir yolu her zaman bulunur.“ A. Einstein
Tarihi yazmak ve anlatmak ciddi bir iştir. Eline kalem alana sorumluluklar yükler.
Yazılan veya yazılacak olan "geçmişte ne oldu" değil; gelecekte ne olacağıdır. Çünkü yazar, okuyucunun hayata bakış açısını şekillendirir.
Hani "tarihi galipler yazar" derler ya, burada kastedilen, galiplerin geleceği kendi çıkarlarına göre örgütleme niyeti ve iradesidir.
Tarihi anlatırken hiç bir kelime, hiç bir tanım tesadüfen kullanılmaz. Bu sözcükler-tanımlar ne kadar günlük hayatımıza ve dilimize girerse o kadar güçlenir, bilincimizi şekillendirir.
Çerkes halkını asimile etmek isteyen güçlerin en büyük başarısı bu alandadır.
Tarihimizi yazarken; kendi çıkarlarını korumaya yarayacak tanımlar yaptılar. İşlerine gelmeyen yorum-tanımları sakladılar veya yasakladılar. Ve biz uzun bir süre, onların çıkarlarına hizmet eden sözcüklerle ve tanımlarla siyaset yaptık. İçimizde ve bilincimizde bizi asimile etmek isteyen güçlerin çıkarlarını büyüttük.
Biz bu uğursuz kısır döngüden kurtulmaya; doğruları Çerkes halkının çıkarına olacak kavramlarla anlatmaya çalışıyoruz. Sözcüklere, tanımlara ve söylemlere büyük önem veriyor, bunları çok dikkatli kullanıyoruz.
Çünkü, anavatan ve vatan, Kafkasya ve Çerkesya, Adığey ve Adığe Cumhuriyeti, Kafkasyalı ve Çerkes aynı değildir.
Bunların herbirinin arkasında, bilincimize ve ruhumuza yavaş yavaş nüfuz eden gelecek vizyonları vardır.
Ukrayna'ya, Gazze'ye veya Filistin'e ve Ermenistan'a bakın.
Ukrayna'da herşey bir anda olmadı, bir anda başlamadı. Öncesinde yıllar, on yıllar boyunca bir yalan tarih anlatıldı Ukraynalı gençlere.
Filistin halkına ise Nehirden Denize kadar bir Filistin devleti hayali kurduruldu. Arapların kendilerine destek vereceklerine inandırıldı.
Bugün de taraflı haber kaynakları onlara doğruları anlatmıyorlar.
Tıpkı ülkesi işgal altında iken halkına zafer kazandıkları yalanını söyleyen ve onları bu yalana inandıran Saddam gibi, bunlar da Filistin halkı savaşmaya devam etsin diye Hamas'ın İsrail ordusunu hezimete uğrattığı yalanını söylüyorlar. Genç dimağları zehirliyor, gerçekçi çözümleri itibarsızlaştırıyorlar.
Ama Paşinyan bu oyunu gördü. Komşuları ile barışmadıkça Ermenistan'ın kakınamayacağını gördü. Erivan'ı kurtarmak için Karabağ'ı verdi. Hrant Dink'in formule ettiği gibi, Ermeni halkının damarlarında dolaşan ve onları zehirleyen "soykırımcı Türk veya Türkiye" söylemlerini emdi. Ermeni kağıt paralarının üzerindeki Ağrı dağı resmi ile "Ağrı nere Ermenistan nere" diyerek resmen alay etti.
Ukrayna'nın işbirlikçi veya Filistin'in ölümü kutsayan liderleri gibi Ermeni gençlerini ölüme göndermedi. Çünkü güçler dengesi savaşı kazanmalarına izin vermeyecekti.
Bugün Çerkes Sorunu'nun çözüm adresi demek olan Çerkesya'nın Yeniden İnşası projesini, Çerkes halkından aldığı büyük desteği görerek, Çerkes gençlerini zehirlemek için kullananlar da hüsrana uğrayacaklar.
Çünkü gençler, gururumuzu okşayan boş laflara itibar etmeyecek, Rusya düşmanlığı ekseninde veya bugün tarihi vatanımızda yaşayan herkesin eşit ve barış içinde birlikte yaşama iradesi olmadan Çerkesya'nın yeniden inşa edilemeyeceğini görecekler
Gücümüz yettiğince hem bu hayalperestlerle hem de statükocularla mücadele edeceğiz.
Hayalperestler, Çerkesya'dan daha çok Rusya'nın yıkılıp parçalanmasını istiyorlar; Çerkesya, onlar için bunun araçlarından biri.
Statükocular ise, Çerkesya projesinden ve buna Rusya'nın göstereceği tepkiden korkarak Çerkesya'yı ağızlarına bile almıyorlar.
Mutlaka şahit olmuşsunuzdur: Nalçık'a veya Maikop'a gidenler "Kafkasya'ya gittim" diye anlatırlar gezilerini. Ama aynı kişiler eğer Sohum'a gitmişlerse "Abhazya'dayım!"; Grozni'ye gitmişlerse, "Çeçenya'dayım" diyerek paylaşırlar fotoğraflarını.
Neden? Çünkü Çerkes halkına "Adığey", "Kabarday", "Kafkasya" gibi "yeni vatan"lar hediye ederek, Çerkesya'yı unutturmak isteyenlerin empoze ettiği gibi düşünüyorlar.
Ve Rusya Federasyonu anayasasına göre bile yasak olmayan, bu nedenle vatanda rahatça kullanılan ( Çerkesya Film Stüdyosu, Çerkesya Ensemble, Çerkesya Kitabevi, Made in Çerkesya...gibi ) "Çerkesya"nın yasak olduğuna inanıyorlar. Ama değil!
Israrla yasakmış gibi yapmalarını nedeni, bütün gelecek vizyonlarını Çerkesya'sız inşa etmiş olmaları ve eğer o tuğla çekilirse bütün vizyonlarının çökecek olması.
Çerkeslere kötülük yapanlar neden uyduruk tanımları ve kavramları empoze ettiler ve etmeye devam ediyorlar? Çünkü bu tanımlar:
1- Çerkes halkını bölüyor;
2- Çerkesya'yı unutturuyor, yok ediyor;
3- Çerkesleri kendi sorunlarından başka sorunlarla meşgul ediyor;
4- Çerkes halkının vatanından başka coğrafyalara aidiyetini büyütüyor.
Bu nedenle, Rusya, Çerkesya'yı ağzına almaz, Rus-Çerkes savaşı demez, "Kuzey Batı Kafkasya'nın Fethi" der... Veya Türkiye Çerkes'i ve Çerkesçe'yi yasakladı, Kafkasya dedi, Kafkas halkı dedi, Kafkas oyunları dedi... "Çerkes Oyunları" yasaktı, ama "Kafkas Oyunları" serbestti; "Çerkes Derneği" yasaktı, ama "Kafkas Derneği" serbestti.
Düşünebiliyor musunuz, bazıları yüzyıllardır bütün dünyada bilinen, resmi belgelere de geçmiş "Çerkesya" ve "Batı Çerkesya" dememek için "Kuzey Batı Kafkasya" diyorlar. Sorunca, "Çerkesya diye bir ülke, bir coğrafya mı var haritalarda?" diye cevap veriyorlar.
Beyinleri ve bilinçleri o kadar deforme olmuş ve teslim alınmış ki, asıl olarak yüzyıllarca var olmuş bir ülke veya coğrafyanın artık neden olmadığını sormaları gerektiğinin bile farkında değiller.
Siyasi aktörlerimiz ne yazık ki uzun yıllar büyük hatalar yaptılar. Kuzey Kafkas halklarının birliğini korumak için! tarihi çarpıttılar. "Çerkes"i "Kafkas"ın; "Kafkas"ı "Çerkes"in yerine kullanıp Çerkesya'yı ağızlarına almadılar. Hatta "Çarlık Rusyası, Kafkasyalısız Kafkasya istiyordu" diye bir şey uydurdular. Halbuki tarihte hiç böyle bir söz söylenmemiştir, aslı "Çerkessiz Çerkesya"dır.
Dahası bu uyduruk söylem ve/veya yalanların üzerinde politika inşa etmeye çalıştılar. Çerkes soykırımı, oldu Kafkas soykırımı; Çerkes sürgünü de, Kafkas sürgünü. Böylece hukuken farklı başlıklar altında ele alınması gereken soykırım ve sürgün mağdurları ile savaş, işgal ve terör nedeniyle ülkelerini terk edenler aynılaştırılmak istendi.
Tutar mı, tutmaz, tutmuyor!
Benzeri tartışmaları başka ülkelerde de görebilmek mümkün.
Mesela ''Tarih ders alınacak bir kitap mıdır, bir kahramanlık destanı mı?“, ''Geçmişle hesaplaşmak için mi okutulur, ortak bir kimlik oluşturmak için mi?“, ''Derste tarihsel gerçekleri mi öğretmeliyiz, milli gurur mu aşılamalıyız?" diye yıllarca tartıştılar Japonlar.
Tartışmanın çıkış noktası ''Kamikazeler“di. Japon resmi tarihine göre bu intihar komandoları ''kahraman“dılar ve 1945’te Japonya düşmek üzereyken hayatlarını hiçe sayarak Okinova’da Amerikan gemilerine "ölüm dalışı" yapmışlardı. Ama işin aslı böyle değil. Aralarında gerçekten "gönüllü kahramanlar" olsa da, kamikazelerin çoğu intihara zorlanan kurbanlardı; hatta aileleri rehin alınarak veya öldürülerek zorlanmışlardı bu eylemlere.
Bu yalan ortaya çıkınca, Japon Hükümeti ders kitaplarına varıncaya kadar değişikliğe gitti. Kamikaze efsanesi yerini, "Japon ordusunun herkese silah ve bomba dağıtarak intihar telkininde (!) bulunduğu" gerçeğine terk etti.
Sonra sağcı-muhafazakar hükümet işbaşına geldi ve tarihi ''yeniden gözden geçirdi“. 300 bin Çinli sivilin öldürüldüğü ''Nanjing“ katliamı ''birçok insanın öldüğü bir olay“ şeklinde formüle edildi. Askerlerin cinsel ihtiyaçlarını gidermeleri! için ilişkiye zorlanan, tecavüz edilen Koreli tutsak kadınlardan "fahişe" diye söz edildi.
Aynı şekilde, Türkiye ile daha iyi ilişkiler kurmak isteyen bir hükümet işbaşına geldiğinden Yunanistan’da ders kitapları yeniden gözden geçirilerek kimi bölümler "ayıklandı", "düzeltildi". "Yunanlılar 400 yıl esaret altında yaşadı", "Küçük Asya felaketinde ( Anadolu Kurtuluş Savaşı ) on binlerce Yunan katledildi", "Kıbrıs barbarca işgal edildi" gibi cümleler ders kitaplarından çıkartıldı. Osmanlı'ya karşı 1821 Yunan ayaklanması bölümü kısaltıldı...
Bunlara Japonya, Çin, Kore ve Yunanistan’da tepki gösterenler oldu. Çinliler yeni kitapları diplomatik yoldan protesto ettiler. Hemen bütün büyük şehirlerde protesto gösterileri düzenlendi. Okinova eyaletinde 100 bini aşkın Japon miting ve yürüyüş örgütledi. Göstericilerin en önünde taşınan koca bir pankartta '"TARİHİ UNUTMAYALIM" yazıyordu.
Güney Kore, "çocuklarımıza çarpıtılmış tarih öğretmek iki ülkenin de yararına değildir. Tarafgir kitapların düzeltilmesini istemeye devam edeceğiz; çünkü geçmişi unutup geleceğe bakabilmenin tek yolu bu" açıklamasını yaptı.
Yunanistan’da yeni tarih kitapları yakılırken eskileri bedava dağıtıldı. Eski Cumhurbaşkanı Sarcetakis ve Atina Başpiskoposu Hristodulos karşı kampanya başlattılar. "Yeni kitaplarda, asırlardır Yunanlara karşı işlenen suçlar ve eylemler gizleniyor" diyorlardı. Bu kampanya sonucu yeni ders kitapları müfredattan kaldırıldı ve reformun mimari Eğitim Bakanı M. Yanaku bir daha milletvekili seçilemedi.
Fransa Cumhurbaşkanı’nın Cezayir’e yaptığı bir gezi de, benzeri tartışmaları gündeme getirmişti. Cezayir sömürgecilik ve soykırıma varan katliamlar nedeniyle Fransa’nın Cezayir’den özür dilemesini istiyordu. Fransa dilemiyor, sadece ''Evet, sömürgeci sistem çok adaletsizdi ve bu durum Cumhuriyetimizin kurucu ilkeleri olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine tersti" demekle yetiniyordu.
Biz hala Amerika'nın keşfi deriz, sanki Colomb Amerika kıtasına ayak bastığında orada insan yaşamıyormuş gibi, ama Amerika'nın yerlileri o tarihi Amerika'nın işgali olarak hatırlar ve anar...
Uzatmayayım, kısaca bu tartışmalar yalnızca bizde olmuyor. Hatta Afrika'nın Amerika’nın, Asya-Avustralya "Yerli Halkları"nın en önemli gündem maddeleri "tarihin çarpıtılması ve düzeltilmesi" sorunudur.
Çünkü "biz kimiz, ne istiyoruz" sorusunun cevabı tarihte; tanımlarda, kavramlarda, sözcüklerde gizlidir.
Ve tarihin "düzeltilmesi"nin ve "çarpıtılması"nin altında yatan neden "ulusal çıkarlar"dır, "gelecek vizyonu"dur. "Çarpıtmalarla" veya "düzeltmeler"le ulusal çıkarlara ve gelecek vizyonuna uygun bir toplum ve psikoloji yaratılır. Bir halkın direnme gücü artar veya azalır. Gelecek nesillerin bilgileri, duyguları, yargı ve önyargıları, hatta gelecekleri şekillenir.
RF’nin tavrı anlaşılır: RF, "Çerkes Sorunu" yükünden kurtulmak istiyor. Bu nedenle kendi tarihini yazdı. "Çerkesya"yı ağzına almıyor. "Rus Kafkas" veya sadece "Kafkas Savaşları" diyor. 1859-1864 yılları arasında Çerkesya'da yürüttüğü "özel savaş"ı "Kuzey Batı Kafkasya Savaşı" olarak tanımlıyor.
Rusya ve bütün devletler, kendi uluslarının maneviyatını güçlendirecek her şeyi, küçük büyük demeden, mümkün olan bütün araç ve yöntemlerle anlatıyor, bilince çıkarmaya çalışıyorlar. Bu, aynı zamanda bu ülkelerde yaşayan başka halkların, etnik ve dini toplulukları asimile etmenin de bir aracıdır.
Biz de tarihimizi yazmalıyız, tarihimizi doğru anlatmalıyız. Çünkü tarihi yazmak, aynı zamanda "tarih yazmaktır".
13 Haziran 1861 "Çerkesya Özgürlük Meclisi", tarihimizin en onurlu ve en cesur adımlarından biridir. Çerkes halkının birlik, uluslaşma ve devletleşme denemesidir. Bu miras, bizi geleceğe taşıyacaktır.
“Çerkesya Özgürlük Meclisi”, kuruluşunun 150. Yıldönümünde, Rusya’daki Çerkes ( Adığe ) örgütlerinin bir toplantısı ile tarihin tozlu raflarından indirilmişti. Siyasi şartlar nedeniyle vatanda bu önemli adımın devamı gelmedi. Bayrağı biz devraldık...
Bugün Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşın tetiklediği gelişmeler, "Çerkesya"yı Rusya'ya karşı savaşın bayraklarından ve sembollerinden biri yapma çabaları kimseyi ürkütmemelidir.
Dün biz Çerkesya'yı anlatırken, "Kafkasya'yı" ve "Kafkasyalıları" böldüğümüz iddiasıyla bize hakaret edenler, ellerine Çerkesya bayraklarını almışlar; ama "huylu huyundan vazgeçmez" misali, onu Birleşik Kafkasya'nın bir yerine yerleştirmeye çalışıyorlar.
Kimsenin Çerkesya'yı küresel ve bölgesel güçlerin savaş alanına dönüştürmesine, Çerkesya söylemini terörize etmesine izin vermemeliyiz. Bunun için, yapmamız gereken, bizi de onlardan zannederler diye korkmadan Çerkesya bayrağını yükseltmektir.
Çerkesya Günü'müz Kutlu Olsun!
Hatko Schamis
10 Haziran 2024