TEPKİ, TEPİK, ESTETİK...

#183 Ekleme Tarihi 13/10/2015 03:59:35
21 Ocak 2011 Cuma Saat 13:33   Arafat, İsrail ile barış görüşmelerinden çekildiğinde ABD ve İsrail’den büyük tepki aldı. Tam işi bitirdiklerini düşünüyorlardı ki Arafat, "Kudüs’ü İsrail’e verecek bir Arap daha anasından doğmadı" diyerek masadan kalktı. Bunun üzerine Arafat’ı tasfiye etme kararı alındı. Önce ev hapsine alındı, sonra da öldürüldü ( kanıtlanmadı belki ama gerek cesedine otopsi yapılmasına izin verilmemiş olması ve gerekse Fransız doktorları ile Arafat’ın yakınlarının açıklamaları öldürüldüğüne işaret ediyor ). Öldürülmeden önce kendisinden en azından “terör”ü kınamasını istemişlerdi, ama Arafat buna da karşı çıktı ve “İsrail halkıma zulmetmeye ve topraklarımızı işgal altında tutmaya devam ettikçe halkımın hiçbir tepkisini kınamam” dedi. Unutmayacağım, Çerkes siyasetleri ve Kuzey Kafkasya Halkları arasındaki ilişkilerde de “ilke” olması gerektiğine inandığım bir söz. Tepkilerin nedenlerine dikkat çeken, nedenlerle sonuçları birbirine karıştırmayan ve haklıların haksız duruma düşürülmesine karşı çıkan onurlu bir duruş... Eskişehir Abhaz Derneği’nin son açıklaması yine diasporanın bir kesimini sarstı. Aşk, kan, nefret ve gözyaşı fışkırdı ortalığa. Ve sapla saman da birbirine karıştı. Abhaz kardeşlerimizin ve özelinde Eskişehir Abhaz Derneği’nin yıllardır yapılan bir yanlışa tepkileri var: Çerkesleri temsil eden kurumlarımızın, Abhaz kardeşlerimizin kimliklerini ve kendi kendilerini temsil etme haklarını tanımamalarına. Bu kurumlar ulusal kimliğine yabancı bir kaç “Abaza”yı kullanarak veya örnek göstererek Abhaz kimliğine sahip çıkılmasını engellemeye çalışıyorlar. “Abhaz”ı bir ulus kimliği olmaktan çıkarıp kabile kimliği statüsü vermek ve “Abaza”yı dillerine dolayarak “Abhaz-Abaza” ayrımı yaratmak istiyorlar. Resmen bir halkı bölmeye çalışıyorlar. Abhaz kardeşlerimizin tepkileri bunadır. Önce bunu bilmek lazım! İnsan olarak iyi niyetinden kuşku duymadığım Kaf Fed Yönetim Kurulu üyesi arkadaşımız Uğur Apiş, Milli Eğitim Bakanlığı’na yazdığı bir yazıda, “Günümüzde Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin konuştuğu Abhaz dilinin gittikçe unutulma ve yok olmayla karşı karşıya olması ve dile bağlı Kültüründe unutulması veya daha karmaşık bir yapıya ulaşması nedeniyle...” diye bir cümle sarfediyor. Ve devamında da, “...Abhazca okumayı yazmayı ve konuşmayı iyi derecede bilenlere sorularak yurdun çeşitli bölgelerinde yaşayan Çerkeslerin dillerini unutmaya başladıkları Abhazcanın unutulmaması için Kafkas Dernekleri Federasyonuna üye derneklerin ve kişilerin görüş ve önerilerinden yola çıkılarak Abhazcanın öğretilmesine ve öğrenilmesine özgü yeterlikler belirlenmiştir..” diyor. Yani, “Çerkes şemsiyesi” altında tanımlayarak Abhaz Ulusal kimliğini ve dilini reddediyor. Abhazları temsil etme pozisyonuna giriyor. Bunu yapmaya hakkı yok. Çünkü Abhazya’yı ve Abhazları temsil etme, onlar adına konuşma hakkı Abhaz Kardeşlerimizin devletlerinin ve kurumlarınındır. Sorunun kaynağı onların bu haklarının tanınmıyor olması ve her fırsatta ihlal edilmesidir. Ama buna haklı tepki gösteren ve Çerkeslerin de tepki göstermelerini isteyen kardeşlerimiz de başka bir yanlışa imza atıyorlar. ”Bizler, Türkiye de yaşayan Abhazlar, tıpkı Anavatanımız Abhazya’da olduğu gibi, anavatandan sürgün öncesi ve sonrasında kendimizi, asla Çerkes adı ile tanımlamadık. Bu adın nesnel bir dayanağıda yoktur. Biz Abhazları, bilinen Dünya tarihi boyunca Çerkes olarak tanımlayan herhangi bir medeniyet, millet olmamıştır. Bilindiği üzere Kafkasya’ da da Çerkesistan diye bir coğrafi bölge de yoktur. Olsa da bizimle alakası yoktur. Milli Eğitim Bakanlığının Resmi Belgelerine, Abhazcanın ‘‘Çerkeslerin konuştuğu Abhaz dilinin.‘‘ şeklinde yazılması, “olmayan bir millete ait” olduğumuz mesajını vermektedir ki, bu hem tarihi, hem de güncel gerçekliler açısından yanlıştır... Üstüne bir de, etnik kimliğimizin hangi amaç ve bilgiyle üretildiği malum olmayan Çerkes...“ gibi söylemleri isterseniz elbette şu veya bu gerçekliğe dayandırabilir, mesela, „tarihte bir Çerkes devleti mi vardı, Çerkesya bağımsız bir devlet olarak tanınmış mıydı, bugün resmi belgelerde bir Çerkes kimliği veya devleti mi var vs“ diyebilirsiniz; ama bunu dediğinizde de Çerkes halkının ulusal gelişiminin nasıl ve neden engellendiğini, Çarlık Rusya’sının soykırım ve sürgün politikalarını, bugün yeniden uluslaşma ve anavatanları Çerkesya’yı inşa çabalarını da en azından görmemezlikten gelmiş olursunuz. Ve seçilen sözcükler “inkar eder” karakterdedir, kardeşliği yaralar. Abhazların gelecek vizyonlarında “Çerkes ve Çerkesya” diye bir şeyin olmadığını düşündürür. Abhaz kardeşlerimiz bir süredir bizlere “bırakın Çerkesi, ne güzel Adıge’niz ve Adıgey’iniz var” diyorlar, ama bıraksınlar da buna biz karar verelim. Kendilerinin nasıl Çerkes ve Çerkesya’nın parçası olmama hakları varsa, Abaza veya Apsuwa gibi kimlikler altında değil de, Abhaz kimliği altında uluslaşma sürecine girmişlerse ve ulusal politikalarını kendileri yapacaklarsa; bizlerin de kendi geleceğimiz üzerine yine kendimizin karar verme, kendi ulusal politikalarımızı yine kendimizin yapma hakkımız var. Kimseden bir yardım istemiyoruz, ama kimsenin de bize ne yapmamız gerektiğini söylemeleri doğru olmaz! Zaten, „Osmanlı İmparatorluğu ve devamında Türkiye Cumhuriyetine üstün hizmetler vermiş ve vermeye devam eden Abhaz halkı yeterince incitilmiştir. Bizler vatanımız olarak gördüğümüz T.C' nin bekasını da göz önüne alarak, bu güne dek bizlere yapılan yanlışlığın uygun koşullarda düzeltileceğini umarak sineye çektik“ sözleri ile Türkiye siyaset denkleminde bile aynı yerde duramayacağımızı açıkça ilan etmiş durumdalar. Ama bunları dile getirirken biz Çerkesler de, Abhaz kardeşlerimizin tepki vermekte haklı olduklarını, Çerkesleri temsil ettiklerini iddaa eden kurumlarımızın Abhaz ulusal kimliğini tanımadıklarını, tanır gibi yapanların bile “Adıge Abhaz” birliğini dayattıklarını ve hatta Abhaz kimliğini inkar etmenin Çerkes şovenizmine kadar gitmeye başladığını görmemiz gerekiyor. Yani Abhaz kardeşlerimiz tepki göstermekte haklılar. Bizler de önce onları böylesine tepki vermeye iten nedenler üzerinde konuşmalı, sonra onların yanlışlarına dikkat çekmeliyiz. Birileri hala kafalarını kuma gömmüş, Kuzey Kafkasya Halkları’nın kendi yollarında yürümek istemelerinin altında birkaç pvovakatör arıyorlar. İkinci Paylaşım savaşının çıkmasının nedeninin Hitler gibi bir manyak olduğunu iddaa etmekten bir farkı yoktur bunun. Anavatanları devletleşen, uluslaşan halkların hangi tarihsel süreçlerden geçmiş olurlarsa olsunlar, bugün kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar, başka bir kimlik altında toplanamayacaklarını; önünde sonunda o kimliği siyasi olarak temsil eden örgütlenmeye yöneleceklerini veya asimile olacaklarını görmek istemiyorlar. Ve böylesi süreçlerde yaşanan sorunların, acıların sorumluları, hayatın akışı ve gelecek yönünde politika geliştirenler değil, bunlara direnenler; geçmişi olduğu gibi geleceğe taşımak isteyenler veya “bugünün gerçekliği”ne teslim olanlardır. Yu;slavya’da savaşın sorumlusu ayrılmak isteyen Hırvatlar, Makedonlar vs değil; bunların ayrılma hakkını tanımayan Sırplar’dı. Yoksa Slovaklar ayrılmak istediğinde Çekoslovakya’da da savaş çıkması gerekirdi. Veya geçen hafta bir referandumla Kuzey’den ayrılan Güney’in Sudan’da savaşa devam etmek istemesi. Öyleyse, Abhaz ulusal kimliği hala baskı altındayken, buna gösterilecek tepkiler doğru mu, yanlış mı diye tartışmamak; bunu öne çıkarmamak lazım. Yoksa sapla saman birbirine karışır.Ve asıl böyle bir tavır kardeşlik ilişkilerini yaralar. Arafat’ın tavrı bizlere örnek olsun...
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks