#799 Ekleme Tarihi 31/12/2015 05:28:55
“Siyaset de matematik, fizik, kimya... gibi bir bilimdir. Bilmek ve uymak zorunda olduğumuz yasaları, ulus olmanın da ‘olmazsa olmaz’ kriterleri vardır. Çerkes halkı, eğer varlığını garanti altına almak istiyorsa uluslaşmak zorundadır. Bütün söylemleri ve eylemleri uluslaşmaya hizmet etmelidir. Yoksa havanda su döveriz!” demiştim. Devam edeyim...
Ulus olmak veya uluslaşmak iradi bir süreçtir. Bu nedenle bazı siyaset bilimciler ulus’u “kurgusal bir insan topluluğu” olarak tanımlarlar. Ama doğrusu, insan topluluklarını “kafanıza göre” uluslaştıramaz, “bunlardan çok kız aldık verdik” veya “ben bu adamları çok seviyorum” diyerek, topluluk seçemezsiniz. Bu nedenle “kurgusal” demek abartılı ve yanlıştır.
Birlikte uluslaşabilmek için, hala yaşayan, insan ve toplum davranışlarında-ilişkilerinde belirleyici olan ortak bir hafıza, dil ve kültür birliği gerekmektedir. Bunları seçme veya kurgulama şansınız yoktur. Dahası, böyle bir insan topluluğu ortak bir gelecek vizyonunda birleşmelidir ve bu birliğin ekonomik-siyasi hukuku olmalıdır.
Günümüzde, böyle bir topluluk kendiliğinden veya ekonomik gelişmenin zorlaması ile ortaya çıkmıyor. Yukarıdan aşağıya, iradi olarak örgütleniyor. Ki, bazı araştırmacıları, ulusun “kurgusal bir insan topluluğu” olduğu sonucuna götüren uluslaşmanın bu iradi karakteri olmalı.
“İradi olarak örgütlemek”, “kurgulamak” veya “uydurmak” demek değildir ve kurgunun veya uydurmanın başarı şansı yoktur. Bu nedenle, yüzlerce yıldır birlikte yaşamış halklardan bir “Anadolu ulusu” çıkmamıştır. “Kafkas ulusu” da ne bugün, ne de gelecekte mümkün değildir.
Doğrusu, “Kafkasya Uluslar Topluluğu” veya “Birliği”dir, Avrupa Birliği gibi. Ama o da, bugünün değil; geleceğin sorunudur...
Uluslaşma sürecinde bir insan topluluğunu ulusal topluluk olmaya götürecek kriterler iradi olarak belirginleştirilir, başka insan toplulukları ile olan sınırlar kalınlaştırılır. Ve buna paralel olarak, ulusal-siyasal kurumlar örgütlenir. Uluslaşma süreci budur! Milliyetçilik de...
Bu sürecin iradi olarak, yukarıdan aşağıya, aydınlar ve ulusal kurumlar eliyle örgütlenmesinin nedeni, “hayat”ın ulusal kimlikleri, dilleri ve kültürleri asimile ediyor olması, bizim hayatın akışına direnmemiz gerekmesindendir.
Mesela, nüfus sayımı mı var? Aydınlarımız, yayın organlarımız ve kurumlarımız asimilasyon sürecinin ürünü olan bütün tanımları reddetmeli; uluslaşmamıza hizmet edecek kimliği savunmalıdır...
Asimilasyon, kafa karışıklığı veya içinde yaşadığımız ülkelerde girdiğimiz ekonomik-siyasi ilişkiler veya çıkarlar nedeniyle, çoğunluk ulusal kimliği sahiplenmese bile aydınlar ve ulusal örgütler cesur olmalı, kimseyle ilişkileri bozmamak adına eyyamcılık yapmamalı, bu kafası karışık ve statüko ile barışık kitleye değil; Çerkes halkının geleceğine sadık olmalı, gerektiğinde yalnız kalmayı göze alabilmelidir.
Topluma öncülük etmek ve uluslaşmayı iradi olarak örgütlemek budur.
Bizim “Çerkes”i dili, kültürü, vatanı, kimliği ve gelecek vizyonu ile tanımlamamıza karşı çıkanların derdi, birlik-beraberlik-kardeşlik değildir. Bunlar, asıl olarak uluslaşmaya, Çerkes halkının uluslaşma perspektifi ile örgütlenmesine karşı çıkıyorlar.
Bazıları iyi niyetli, saf ve geleceği değil; bugünü düşünüyor, zora gelemiyor, sosyal-siyasal yaşamını ideallerine ve gelecek vizyonuna uygun örgütleyemiyor olabilir. Zaten hayatın akışına karşı kürek çekmek o kadar kolay olsaydı, dünya çoktan cennet olurdu.
Ama herkes iyi niyetli değil. Çerkeslerin uluslaşmasından Türkiye’nin ve Rusya’nın bir çıkarı yok mesela. Hatta karşılar. Bazı Kuzey Kafkasya halkları da Çerkeslerin uluslaşmasını istemezler. Çünkü kendisini herkesle kardeş hisseden, kendi ulusal-etnik örgütlenmesi olmayan bir “Kafkas-Çerkes” halkı, her yangına koşan bir itfaiye aracı gibi oraya buraya koşacak, kendisi olamadığı için herkesin-ortanın “malı” olacaktır. Bu, birilerinin işine gelir.
Geçen yazımda, “daha ileri bir toplumsal-ekonomik örgütlenmesi olanlar, daha geri olanları asimile ederler, bu bir toplumsal yasadır” demiştim. Ama bu yasa, sadece kapitalizm ile sosyalizmi veya feodalizmle kapitalizmi karşılaştırdığınızda değil; aynı ekonomik toplumsal formasyon içerisinde, eşitsiz gelişmiş veya örgütlü ve örgütsüz halkların birlikteliği söz konusu olduğunda da geçerlidir.
Yani örgütlülük veya örgütsüzlük, kurulan birliklerde belirleyici öneme sahiptir. Örgütlü olan, örgütsüz olanı “asimile eder”. Örgütsüz olan, kendi gündemini belirleyemeyeceği, buna gücü yetmediği için, örgütlü olanın gündeminin bir parçası ve destekçisi olur.
Bütün politik veya dini örgütlenmelerde, eğer birlik, eşit şartlar altında ve karşılıklı çıkarları gözeten bir hukuk çerçevesinde olmamışsa, örgütsüz olan altta kalır ve altta kalanın canı çıkar.
Bu nedenle, herhangi bir ideolojik-politik, dinsel, kardeşlik veya birlik ilişkisine girmeden önce bizim bir ulusal vizyonumuz ve örgütlenmemiz; Çerkes halkının da böyle bir vizyona ve örgütlenmeye aidiyeti güçlü olmalıdır. Yoksa, kurulan birlikler, birliktelikler veya kardeşlikler Çerkes halkının aleyhine işlerler.
Bunun nedeni, belli bir ekonomik toplumsal formasyon içerisinde, ekonomik, politik, sosyal ve kültürel olmak üzere dört kate;riye ayrılabilecek insani-toplumsal ilişkilerden, politik olanların belirleyici olmasıdır. Kültürel doku ve gelenek görenekler siyasi ilişkilere direnemezler.
Daha açık söyleyeyim: Eğer bir politik veya dini örgütlenme için çalışıyorsanız veya kendinizi böyle bir örgütlenmeye ait hissediyorsanız, hayata bakış açınızı, toplumsal ilişkilerinizi ve kişiliğinizi bu örgüt belirler. Gün gelir, bir Çerkes gibi selamlaşmaz, kafa tokuşturursunuz...
Uluslaşma sürecinin iradi karakteri örgütlenmelerimizi ve çalışma yöntemlerimizi gözden geçirmeyi zorunlu kılmaktadır. Çünkü hayatın akışına bırakılan bir bilinçlenme süreci ( kendiliğinden bilinç ) ve sosyal kültürel faaliyetler ulusal bilinç yaratamaz.
Öncelikle yapılması gereken Çerkes ulusal örgütlenmelerini yaratmaktır. Ama hayat bize bunu dayatmayacak ve o gün kendiliğinden gelmeyecektir. Çünkü hayat bunun tersi yönde akıyor.
Sonra, ulusal bilinci geliştirmek ve yaymak, Çerkes aydınlarının ve örgütlerinin görevidir. Bu, aydınlarımızın ve kurumlarımızın hayata daha örgütlü ve iradi müdahale etmeleri, kurumlarımızın ve aydınlarımızın daha cesur olmaları, uluslaşmanın önündeki engellerle, söylemlerle ve alışkanlıklarla daha kararlı mücadele etmeleri demektedir.
Bunların başında, Çerkes halkı ve Kafkasya üzerinde hesapları olan hemen her devletin ve gücün kullandığı “Kafkas” kimliği gelmektedir. Bu kimlik, hem ulusal bilincin gelişmesinin önünde bir engeldir, hem de Kafkasyalılığa aidiyeti güçlendirerek, Çerkes halkını Kafkasyalılık kimliğini kullanan ( Kafkas Cephesi, Kafkas İslam Ordusu, Kafkas Emirliği... gibi ) güçlerin hizmetine sunmaktadır. Bizim niyetimizin bu olmaması önemli değildir. Daha örgütlü ve daha güçlü olan bu kimliğe bir vizyon verecek, bizim sosyal-kültürel faaliyetlerle Kafkasyalılığa aidiyetlerini güçlendirdiğimiz Çerkesler bu güçler tarafından örgütlenecek, kullanılacaklardır.
Son olarak...
Kabul etmek kolay olmayacaksa da, politik olarak çok geri bir halkız. 3-5 bin kişilik halkların dahi, aydınları, yayın organları ve politik örgütleri var. Her şeyi, ama her şeyi araştırıyor ve tartışıyorlar. Bakın, bunlar, henüz hayatın yükü altında ezilmemiş, örselenmemiş, bizi de asimile eden düzene kopmaz bağlarla bağlanmamış cesur, cüretkar ve özgür genç insanlar.
Çerkes halkının geleceğini de ancak Çerkes gençliği örgütleyebilir.
Bu nedenle gençliğe güvenmeli, onların ulusal mücadelenin dümenine geçmelerinin önündeki, kurumsal, politik ve kültürel bütün engelleri tasfiye etmeliyiz. Bunların başında da statükodan farklı şeyler söyleyenlere şüpheyle bakmak geliyor.
Gençlerimiz ise öncelikli olarak “Çerkes Ulusal Bilinci”ni ve vizyonunu güçlendirecek ideolojik-politik mücadeleyi yükseltmeye, gerçekleri ve doğruları anlatmak için güçlü bir yayıncılık ağı kurmaya, birlikteliklerinde veya örgütlülüklerinde istikrar ve süreklilik sağlamaya çalışmalılar.
Çünkü herkes gerçekleri kendiliğinden göremez. Görmek gözlerin değil, beynin görevidir. Gözlerin ve tüm duyu organlarının algıladıklarını anlamlandıran beyindir.
Görevimizin, Çerkes halkının ve tüm dünyanın gelecek vizyonumuzu anlayıp kavraması için örgütlenmek olduğuna; Çerkes halkının geleceğinden kaygı duyan, cesur, cüretkar, inatçı, kararlı, mutlaka umutlu ve coşkulu; aynı zamanda fedakar bir gençliğin ortaya çıkmasının Çerkes Ulusal Sorunu’nun çözümünün başlangıcı olacağına inanıyor; 2016’nın bizi bu hedefimize bir adım daha yakınlaştırmasını diliyorum.
Yeni yılınız kutlu olsun!