DUR DURAKSIZ

#86 Ekleme Tarihi 03/10/2015 07:18:33
08 Mart 2011 Salı Saat 19:40   12 Mart mitinginin hazırlık aşamasında da gördüğümüz gibi bazı kurumlar kendilerini “ağır abi” gibi gören anlayışlarıyla pervasızca katılımı engelleyebilmekte. Çok daha iyi sonuçlar vereceği kesin olan “tek organizma” anlayışıyla hareket edemiyoruz. Çerkesler tarafından kurulmuş veya bizimle ilgili tüm internet sitelerinde ortak bir olgu dikkatimi çekiyor. Son 2 yıla yakındır hızlanan ve belkide 10-15 yıldır yitirilmiş heyecanın yeniden ivme kazanmış olması. Kendini yeni dünya düzeninde etkisiyle yenilemiş olan ulusal mücadele hareketi  90'lı yıllardaki Sovyetlerin çöküşünden sonra Abhazya savaşıyla zirveye ulaşmıştı. Fakat vatanımız insanlarının birden kendilerini içinde buldukları “brutal kapitalizmin” affetmeyen yapısı içerisinde ve diasporanın da itici gücü olması gereken derneklerinde herkes gibi hazırlıksız yakalanması, ulusal mücadelemizi uzun bir süreliğine duraklatmıştı. Ağzımız açık seyrettiğimiz Çeçen savaşının etkisiyle oluşan idare boşluğundan da yeterince faydalanamamamız ve daha sonra Rusya’nın aşırı sert tepkisi tamamen durmamıza neden oldu. 90’lı yıllardan günümüze kadar olan dönemde diasporadaki gelişmelerin tümü ise Kürt endeksli olmasının da elbette etkisi büyük. Rusya Federasyonu’ndaki kendine özgü siyasi ve ekonomik değişimlerin etkisinden doğal olarak kurtulamayan insanlarımızın, anlam veremedikleri kargaşanın içinde, ulusal sorunlarla ilgili söylemlerin, eriyip gitmesi dikkatlerden kaçmamıştır. Fakat kendilerini aşan bu gelişmelere ya seyirci olmak zorunda kalmış ya da büyük hırsızlık operasyonun parçası olmuştur. Hareketsiz ve boş geçen yıllardan sonra bu defada Çerkesk ve Kaberdey’de bilindik senaryoların hayata geçirilmesi bir kaç yıl daha debelenmemize yol açtı. Bu günlerde yaşadığımız terör olayları  ise planlanmış oyunun devamıdır. Her yıl bütçeden ayrılan 300 milyar rublelik kaynağın kişisel hesaplara kaydırılmasını örtbas etmek için yönetimlerinde desteğiyle yaratılmış bu olaylarla ulusal sorunlarımızın ikinci plana atılması sağlanıyor. Gündem değişikliği yaratarak ve sonrasında bölgelerimize askeri gücün davet edilmesinin, halkı sindirmekten başka bir amacı yoktur. Gündemi ve kendisiyle alakalı olayları planlamakta tecrübesiz olan halkımızın “temsilcileri” bu günde olduğu gibi, uzun zaman kendilerine dayatılan senaryolardaki rollerini oynamaktan öte birşey yapamamıştır. Dünya devletlerinin büyük bütçelerle beslediği özel “enstitülerin”  ve “vakıfların” bizlere belirlediği ufak rollere razı olan bu kişi ve kurumların başka şekilde hareket etmeleri de düşünülemezdi zaten. 2014 kış olimpiyatlarını düzenleme hakkının Rusya Federasyonuna verilmesi dünyadaki Çerkesleri harekete geçirmiş ve dünyanın bir çok yerinde protesto gösterilerine yol açmıştır. Yinede örneğin Çerkes sorununun iki önemli parçası olan “Soçi Olimpiyatları” ve “Soykırım” konusundaki kararlılığını ve genelde birlikteliğin ortaya koyulamamasının ardında yatan sebeplere bakmak gerek. İki farklı bakış açısıyla değerlendirmekte fayda var. Anavatandaki Çerkeslerin kararsızlığının altında yatan merkezden nasıl bir tepki alınacağını bilememenin korkusu ve Xase çalışanlarının dahil bir çok aktivistin bu konuda açık baskı görmeleri ve tehtid edilmeleridir. Bu  olayları değerlendirirken daha iyi anlaşılması açısından Rusya Federasyonu’ndaki demokrasiyi 80'li yıllardaki askeri darbe sonrası Türkiye’de yaşananlara benzetebiliriz. İkinci açı ise Diasporadaki toplumumuzun sorunlarıyla Anavatandaki sorunların farklı görülmesi. Elbette halkımızın bir çok sorunu olduğu tartışılmaz. Bir buçuk asırdır biriken sorunlarımızın bir çırpıda çözülemiyeceği de bir gerçek. Fakat yoğunlaşılması gereken ve öncelikli sayabileceğimiz sorunlarımıza yaklaşımımızın yanlışlığı da ortada. Koordineli ve dolayısıyla birbirine destekli olması gereken her türlü hak arayışı her iki tarafında sorunlarını öncelikli görmesinden dolayı cılız kalmakta. Önce can sonra canan prensibinden yola çıkarak her iki tarafta birbirilerinin sorunlarını görmemezlikten geliyor veya ikincil  sorun olarak görüyor. Birbirine destek olamayan sadece anavatan ve diasporadaki kurumlar değil. 12 Mart mitinginin hazırlık aşamasında da gördüğümüz gibi bazı kurumlar kendilerini “ağır abi” gibi gören anlayışlarıyla pervasızca katılımı engelleyebilmekte. Çok daha iyi sonuçlar vereceği kesin olan “tek organizma” anlayışıyla hareket edemiyoruz. Komu oyu desteği yaratamayışımızın ana sebeplerinden biri her ne kadar gerekli medya iletişim araçlarının yokluğu ise de dernek ve kurumlarımızın suya sabuna dokunmak istemeyen yapısı da büyük rol oynamakta. Hantal ve günümüz gerçeklerinden uzak yapılarıyla birbirilerinden bağımsız hareket edebilip herhangi bir başarıya ulaşabileceklerini zanneden, otoritesini neredeyse yitirmiş olan kurumlarımızın bir yenilenmeye ihtiyacı olduğu apaçık. Kaffed dediğimiz kuruluş 60 dernek çarpı (taş çatlasın) 2000 üyesi olan bir tabanı temsil ettiğini düşünen bir yapı. Yeri geldiğinde  5-6 milyonluk nüfustan bahsediyoruz. Demek ki kurulduğundan bugüne kadar sadece ve sadece halkımın yüzde 2'sini çatısı altına alabilmiş. Gereksizliği bence artık tartışma götürmez,  isimlerini çokluğundan dolayı sayamayacağım ve hatta adını duyduğumda şaşırdığım bir sürü kurumumuzda var. Ulusal mücadelenin önünü tıkayan ve şahıs şirketleri gibi yönetilen bu kurumların hepsine yakını fesh edilmesi ve yeni bir yapılanmaya gidilmesi şart oldu. Değişimden korkmamalı ve o ya da bu kurumun geçmişteki emeğinden dolayı bugünkü hatalarını görmemezlikten gelmemeli. Bu dernek veya federasyonların zaten devletler tarafından sadece belirli bir yere kadar muhatap olarak görüleceği gerçeğini göz ardı etmemek lazım. Bir örnekte, 26 Aralıkta Çerkesk’teki toplantıda kurulan “Çerkes Konseyinin” yapısı tam belli olmamakla beraber büyük şüpheleri de beraberinde getirdiği bir gerçek. Açıkça dile getirilmese de Anavatanda kurulan böyle bir örgütlenmenin Moskova güdümlü veya etkisinde olan bir kurum halini alması ihtimali oldukça büyük. Nihai hedefin açıkça dile getirildiği ve genel kabul görecek ortak bir yol haritasının oluşturulması ancak “uluslar arası” bir toplantıda bir araya gelerek mümkün olabilir. Uluslar arası toplantıdan kast ettiğim tabi ki Çerkeslerin yaşadıkları ülkelerden gelerek katılacak olan Çerkes sivil toplum kuruluşlarının organizesiyle yapılacak bir toplantı. Bu “koordinasyon toplantısı”nın ise Avrupa merkezli olması şarttır çünkü anavatandaki sivil toplum örgütlenmelerinin fiziki baskı dahil her türlü sindirmeye hedef oldukları açıktır. Dolayısıyla dişe dokunur herhangi ciddi bir çalışma henüz başlamadan bile bitebiliyor. Türkiye’nin ise herhangi bir “soykırım”la ilgili tarafsız görüşü olsa dahi, karşı  eleştirilere maruz kalacağından ve kendi içindeki tartışılır demokrasi anlayışından dolayı, uluslararası platformda desteği düşünülemez. Bu koordinasyon toplantısın sonucunda madde madde ve tarihleriyle sabit bir yol haritasının hazırlanması gerekiyor. Ne istediğimiz ve bu konudaki muhataplarımız belli. Çerkeslerın Xase anlayışıyla ve adı da Xase olan daha önce belirlenmiş her ülkeden seçilen Thamatelerden oluşan en üst kurum kurulmalı ve devlet düzeyinde yönetimlerle görüşmelere başlamalı. Bu en üst kurumun tanıtımı, görev paylaşımı yapılarak Avrupa Birliği ve Amerika’da gerekli konferanslarla bilgi veren sempozyumlar düzenlenerek, yapılmalı. Daha öncede örneklerini gördüğümüz bir nevi “sürgünde meclis”in benzeri olacak Xase'nin kurulması şarttır. Çünkü Cumhuriyetlerimizdeki var olduğunu düşündüğümüz yönetici görüntüsündeki kuklalar haklarımızı savunmak bir yana alenen kendi ve çevrelerinin çıkar hesaplarıyla meşguldür. Türkiye’deki sadece hafta sonları bir araya gelip karar alabilen kurumlarımızın da bizi nerelere taşıyabildiği de açık ve net ortada. Eğer kaderimizi bu kişilere teslim etmeye devam edersek ancak yok oluşumuzu garantilemiş oluruz. Benimkisi kesinlikle felaket tellallığı değil. Durumumuzun vahametinden. Lütfen Anavatandaki siyasi gelişmeleri iyi yorumlayalım! Çok yakında halkımızın haklarının tümden ellerinden alındığı bir yapılanmaya doğru  hızla yol alıyoruz. Eğer birleşik ve tek yumruk olmayı başaramasak bu “güzel günleri” daha çok ararız. Anavatan ve diaspora yek vücut olmalıyız. Amaç “Status quo”yu korumak değil. Bizleri temsil ettiğini düşünen tüm kurumların yoğunlaşması gereken çalışmaları şu başlıklar altında toplayabiliriz: 1. Çerkes/Adığelerin yaşadıkları 3 cumhuriyetin ve Şapsığ bölgesi topraklarının birleştirilip (toprak sınırları konusunda ortak bir fikre ulaştıktan sonra)tek bir yönetim çatısı altında toplanarak adının da “ÇERKESYA” olması! 2. Çerkes/Adığelere uygulanan soykırımın kabul edilerek her Çerkes’in sürüldüğü topraklara geri dönebilmesi hakkının tanınması ve çifte vatandaşlık hakkıyla beraber devlet tarafından bu kişilere arsa ve zirai topraklar tahsis edilmesi! 3. Çerkes/Adığelerin Anavatanda, Türkiye’de ve Suriye’de ilköğretim ve üniversitelerde anadillerinde eğitim öğretim hakkının verilmesi yeterli değil, devlet programıyla kaynaklarını kullanarak hayata geçirmesi şarttır! 4. Çerkes/Adığelerin Anavatandaki sülale/soy isimlerinin sonuna getirilen “ov” ve “ova” eklerinin kaldırılması, Diasporadakilerin ise doğal olarak Çerkes soyadlarını alma calışmaları, ilgili ülkelerde nüfus müdürlüklerinin kaynaklarıyla başlatılacak nüfus sayımıyla beraber yapılmalı. Havada asılı kalan sorular ve kararlar olmamalı. Hedefe kilitlenmiş, sürekli büyüyen, yoğun bir çalışma temposuyla somut sonuçlar getiren hareket planı yapılmalı. Anavatan Çerkesya’da ve halkımızın yaşadığı tüm ülkelerde gücümüzü göstermeliyiz! Gücümüz birliğimizde olmalı! Hangi ülkede olursa olsun halkımıza yapılan her türlü haksızlık karşısında dünyadaki tüm Çerkesler birlikte hareket ederek sokaklara dökülmeli ve vatandaşı olduğumuz ülkeleri tepkiye zorlamalı. Dernekler ve benzeri yapılanmalar hızlı hareket edebilen ve çok hızlı tepki gösteren kurumlar haline gelmeli. Eskişehir, Reyhaniye ve Isparta örneklerinde olduğu gibi hantallığı üzerinden atıp tepki koyabilen yapılar haline gelmeliyiz! Kurumlarımızın karakter yapısını ve tarzını değiştirmesi yeterli değil bizimde fert olarak artık ödünler veren yapıdan kurtulup yok oluş karşısında susan değil sesini yükseltebilen onurlu yapıya alıştırmamız gerekiyor kendimizi. Her fert üzerine düşeni yapmalı! “Çerkes Hakları İnisyatifi” gibi kişiler gerektiğinde inisiyatifi eline alabilmeli. Kaffed’in yaptığı gibi değil tam tersine tüm kurumlarımızın 12 Mart  mitingine destek mitingler Adıgey’de, Kaberdey’de, Çerkesk’te, Moskova’da, Avrupa’nın ve Amerika’nın birçok kentinde de organize etmeli. Her türlü hak arayışının başlangıç tarihi olacak 12 Mart!!! Sesimizi tüm dünyaya daha iyi duyurma imkanı tanıyan kış olimpiyatlarına kadar olan zamanı, çok iyi kullanmamız gerekiyor. Kesinlikle bir daha kolay kolay önümüze çıkmayacak bir fırsat. Bence sesimizi halkımıza sansürsüz duyurmanın tek yolu Avrupa merkezli bir TV kanalının kurulması. Veya Nart TV ile görüşülerek  Adığe halkının resmi televizyonu haline getirilmesi. Her Adığe’nin evinde rahatlıkla seyredebildiği bir kanalımız olmalı. Arap veya Türk şivesiyle düğün haberleri ve folklor gösterileri ağırlıklı program değil veya anavatandaki devlet kanallarında  izlediğimiz iğrenç sovyet alışkanlığından kurtulamayan ciddi içerikten uzak ziraat konusundaki “başarıları” gösterende değil, ulusal sorunlarımızın açıkça dile getirilebildiği  profesyonel ve seviyeli programlar yayınlamalı. Gerekli finans kaynaklarının yaratılması ayrıca gizli bir toplantıda ele alınmalı! Ulusal mücadelemizin karşısında olan güçleri iyi analiz edip kendimizi koruyacak sistemi yaratmalıyız. Suni gündemin bir parçası olmak değil gündemi belirleyen olmalıyız. 2014 yılına kadar tüm dünya bizi konuşmalı. Diğer tüm konular ise ulusal davamızın kontekstinde ele alınmalı! Çerkes halkını ve geleceğinin garantisi olan Çerkesya'nın temelleri 2014 yılına kadar atılmalı!    
  • facebook sharing buttonFacebook
  • twitter sharing buttonTwitter
  • pinterest sharing buttonPinterest
  • linkedin sharing buttonLinkedin
  • tumblr sharing buttonTumblr
  • vk sharing buttonvk
  • odnoklassniki sharing buttonOdnoklassniki
  • reddit sharing buttonReddit
  • whatsapp sharing buttonWhatsapp
  • googlebookmarks sharing buttonGoogle Bookmarks