#164 Ekleme Tarihi 09/10/2015 10:50:44
18 Aralık 2014
Yeterince takip edemediğim halde sanal ortamdaki kimi tartışmalardan üzülerek görüyorum ki, bizler kendi anadilimizle tartışma, anlaşma olanağını kaybettiğimiz gibi, anadilimizi bastıran Türkçe ile de anlaşamaz hale gelmişiz. Sanki aynı dili, aynı kavramları kullanmıyor veya aynı kavramlardan aynı anlamları anlamıyoruz. Veya belki Türkiye’deki "itibarsızlaştırma" modası bize de sirayet etmiş. Veya belki de ben derdimi anlatamıyorum.
Öyle çelişkilerle doluyuz ki, nasıl sadeleşip arınabileceğimizi ben de bilemiyorum.
Kimileri şahsen beni ve benim gibi düşünenleri, dönüşçüleri “Rusçu, Rusofil, Rus uşağı” diye damgalayıp "itibarsızlaştırmaya" çalışırken şimdi kimileri de tam tersine, “Türkiye’de anadilimizi unutmamak, geniş kitlelere anadilimizle ulaşabilmek, anadilimizi bilenlerin bunu günlük yaşamda biraz daha fazla kullanmalarına yardımcı ve destek olmak adına herkesin bildiği Türkçe-latin alfabesinden yararlanalım” dediğim için şahsen beni “anti-Kiril”, dolayısıyla “anti-Rus” hatta “anti-dönüş” ve belki dilleri varmıyor ama “halkına ihanet etmiş” biri konumuna düşürerek "itibarsızlaştırmaya" çalışıyorlar. Böyle haksız ve mesnetsiz karalama, itibarsızlaştırma çabalarıyla, kırık plak gibi bir yerlere takılıp kalmış asılsız önyargılarla nereye varabileceğimizi düşünmek bile istemiyorum.
Bir kez daha özetleyeyim ki, benim demek istediğim şey şudur:
1. Bir defa “anayurtta kirilden vazgeçilsin, latine geçilsin” diyen kimse yoktur. Ben de asla böyle demiyorum. Tam tersine, her hangi bir yasal veya yönetsel engel olmasa dahi fiili, tarihsel, sosyolojik ve peda;jik nedenlerle anavatanda kiril kullanmaya devam etmemiz gerektiğini, hem Adıgeceyi hem Rusçayı daha iyi ve kolay öğrenebilmek bakımından bunun vazgeçilmez bir gereklilik, zorunluluk olduğunu söylüyorum. Kaldı ki, zaten ben kirili kullanarak çalışıyor, yaşıyorum.
2. Aynı şekilde “diasporada okullara, kurslara getirebildiğimiz insanlarımıza da kiril alfabelerimizi öğretelim, onunla anayurttaki literatürü takip edebilmelerinin yollarını arayalım, bulalım. Hatta mümkün olan en kısa süre içinde anayurdumuza intikal edip hem kendimizi, çocuklarımızı tümüyle asimile olmaktan kurtaralım hem de orada ulusal varlığımızı, dilimizi, kültürümüzü koruyup geliştirme sürecine biz de omuz verelim” diyorum.
3. Ama bunu bugünden yarına sağlayamadığımız, sağlayamayacağımız ortada olduğuna göre, hiç değilse (kişi/aile/toplum düzeyinde) anayurda dönüş koşullarını elde edinceye kadar bulunduğumuz diaspora ülkelerinde de anadilimizi unutmamak için çare üretelim, mevcut olanakları değerlendirelim. Çünkü bizi anayurda bağlayacak olan en güçlü bağ anadilimizle iletişim kurabilmemizdir. Bunun da en temel koşulu, anadilimizi günlük yaşamda kullanmamızdır. Bunun için derneklerimizde anadilimizle konuşalım, evlerimizde anadilimizle konuşmayı özendirelim... Bu meyanda anadilimizle küçük kısa metinler yazmaya, yazılanları okumaya ve internet ortamında anadilimizle yazışmaya çaba gösterelim. Bütün bunlar anadilimizin günlük yaşamda gündemde kalmasına yardımcı olabilecek araçlardır.
Anadille okur-yazar olmanın iki yolu vardır:
İlki; insanlarımıza anayurtta kullanılan kiril temelli adıge alfabelerini öğretmek, sonra da bu alfabelerle üretilmiş adıgece metinlere ulaşmalarını ve adıgeceyi günlük yaşamlarında, yazışmalarında kullanmalarını sağlamaktır. İkincisi ise, anayurtta üretilen kimi edebi ürünleri, zaten bildikleri Türkçe-Latin harflerine aktarmaktır. Anadiliyle konuşabilen insanlarımız bu sayede hemen okur-yazar hale gelebileceklerdir.
Şayet bizim güçlü, egemen bir devletimiz olsaydı özel okuma-yazma kampanyaları açar, özendirme önlemleri alır, zorlar, herkese bir biçimde kiril alfabesiyle adıgece okuma-yazma öğretebilirdik. Ama böyle bir gücümüz ve herkesi kurstan geçirebilme olanağımız yoktur. Derneklerimizde ve bireysel çabalarla yürütülen çalışmalarda şimdiye kadar kiril harfleriyle adıgece okur-yazar hale getirebildiğimiz insanlarımızın sayısı belki bir-iki yüz kişi bile değildir. Kaldı ki onlar bile anayurdumuzda üretilen edebi ürünlere ulaşamamaktadır.
Haydi, şimdi işi çok daha sıkı tutalım. Her derneğimizde her hafta sonu 30’ar kişilik gruplara yoğunlaştırılmış okuma-yazma kursları açalım. 100 derneğimizin olduğunu, bir haftada (100 X 30 300 insanımıza kirille adıgece okuma-yazma öğretebildiğimizi varsayalım. Yılda (52 X 300 15.600 kişi eder. Bu çalışmayı on yıl süreyle tam bir başarıyla yürütebildiğimizi kabul etsek dahi on yıl sonra adıgece okur-yazar sayımız 156.000’den ibaret olacaktır. Elbette bu da çok önemli bir rakamdır. Bunu küçümsemeyelim ve başarmak için elimizden geleni yapalım.
Ama bir yandan da her şeye rağmen bunların dışında kalan yüzbinler daha olduğuna göre o yüzbinlere de zaten bildikleri Türkçe-Latin alfabesine aktarılmış adıgece metinlerle ulaşmaya çalışalım, bu sayede adıgeceyi daha çok gündemde tutalım. Bunun kime ne zararı olabilir? Bu sayede adıgece birkaç kişinin daha gündemine girse, adıgeceyi günlük yaşamında kullanabilir hale gelse fena mı olur?
Benim önerdiğim yeni bir alfabe olmadığı gibi, anayurda dönük de değildir. Türkiye’deki insanlarımızın bildiği Türkçe-Latin alfabesini adıgece iletişim kurabilmek amacıyla değerlendirmektir. Bunu, anlaşıp bir standarda bağlarsak daha iyi olur demek istiyorum. Çünkü bir ses, latin alfabesinde birden çok seçenekle ifade edilebilmektedir. Örneğin, Kirilde:
“ IА “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ ‘A ”, “ Á ”;
“ IЭ “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ ‘E ”, “ Ê ”;
“ ДЖ “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ C ”, “ DJ ”;
“ ДЗ “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ DZ ”, “ Ź ”;
“ ГЪ “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ Ğ ”, “ GH ”, “ ĞH ”, “ Ĝ “;
“ Х “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ X ”, “ KH ”;
“ ХЪ “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ XH ”, “ KH ”, “ HH ”, “ Ĥ “;
“ ЖЪО“ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ JÖ ”, “ ĴÖ “;
“ ЖЪ / жь“ (kalın j) yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ JJ ”, “ JH ”, “ Ĵ “;
“ КЪ “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ KH ”, “ Q ”, “ K ”;
“ КI / ЧI “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ Ç’ ”, “ TCH ”, “ Ć “;
“ КIУ “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ K’U ”, “ QU ”;
“ ЛЪ “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ LH ”, “ TL ”, “ Ĺ “;
“ ЛI “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ L’ ”, “ LH’ ”, “ TL’ ”, “ Ĺ’ “;
“ Ц “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ TS ”, “ Ś ”;
“ ЦI “ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ TZ ”, “ TS’ ”, “ Ś’ ”;
“ ШЪ / Щ “ (kalın ş) yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ ŞŞ ”, “ ŞH ”, “ SCH ”, “ Š “;
“ ШЪО“ yazılışıyla ifade edilen ses, latinde “ ŞÖ ”, “ŠÖ “ vb… biçimlerde yazılabilmektedir.
Ben “bu ve benzeri yazılışlardan biri üzerinde anlaşalım, hep birlikte onu kullanalım, bu sayede anadilimizle daha kolay iletişim kurabiliriz” diyorum. Ek olarak da, “Türkçe-latin klavyelerde yer alan harf ve işaretlerin dışına çıkmasak, harflerin üstüne altına ekstra işaret koymayı gerektiren yazılışları tercih etmesek daha iyi olur, çünkü halkımız onlara yabancıdır, ayrıca bilgisayarda bile yazılmaları en azından iki-üç tuşa aynı anda basmayı gerektirir, hangi işaret için hangi tuşların kullanılacağını öğrenmek bile güçlük yaratacak ve beklenen pratik yararı sağlamayacaktır” diyorum.
Bence tümden latine hayır demektense “o sesi öyle değil, böyle yazarsak daha kolay anlaşılıp kullanılabilir” demek gerekir.
Benim önerimin anayurttaki kirillere de, bu kirillerin diasporada okullarda, kurslarda öğretilmesine de en küçük bir zararı yoktur. Hatta tam tersine yararı bile vardır. Nitekim ben 1967’den beri Kiril alfabesini kullanıyorum. 1968’den beri pek çok kez okuma-yazma kursları açtım, kursiyerlerin anadillerinde okuma-yazma öğrenmelerine yardımcı olmaya çalıştım. Bu kurslarda da gördüm ki, kirilde bir işaretin ifade ettiği sesi anlatırken, kursiyerler o sesi unutmamak, anımsamak için bildikleri latin harfleriyle yazıp not almaya çalışıyorlardı ve bu onlara kolaylık sağlıyordu.
Bana göre “böyle bir çabaya gerek yoktur” diyenler “okullara, kurslara çekebildiğimiz bir avuç insana Kiril öğretmeye çalışalım, yeter, geri kalan yok olursa olsun” demiş olmaktadırlar. Aksi takdirde okullara, kurslara getiremediğimiz ve getiremeyeceğimiz yüzbinlere adıgece ulaşmanın daha pratik ve geçerli bir yolunu bulmalı, önermelidirler.
Fahri Huvaj