#130 Ekleme Tarihi 05/10/2015 10:13:44
18 Mart 2015
Bu kaçıncı teşebbüs!
Hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan, defalarca halkımızın yararına olmadığı bilimsel olarak ortaya konulan bu mesele neden ısıtılıp ısıtılıp önümüze değişik şekillerde konuluyor?
Defalarca ortaya konmuş bu meselede ısrarlı olmak, bile bile isteye isteye elimizdekilerin iyileşmesine ve ilerlemesine değil de elimizdekilerin yok olmasına ve geriye gitmesine hizmet etmeye gönüllü olmaktır. Bu ya “Ben en iyisini yaparım. Başkaları yapamaz” düşüncesinin hastalıklı yansımasıdır ya da az önce belirttiğim gibi “bazı karanlık odaklara söz vermişliğin gereğini yerine getirme çabasıdır.”
Harekete geçirdikleri herhangi olumlu toplumsal bir harekete öncü olamayan bu zihniyet dilbilimsel ve sosyolojik bir geçerliliği olmayan düşüncelerle kafa bulandırmakla kalmayıp artık miğde bulandırmaktadırlar.
Bu insanlar kendi dar dünyalarında, kuru inatla içselleştirdikleri şizofrenik saplantılarıyla toplumumuzu kurtarmayı vaad etmektedirler. Yıllardır savunageldikleri varsayımlarının kurgusal olduğu aşikârdır çünkü el attıkları dil meselesinde katettikleri bir mesafe yoktur ve topluma olumlu anlamda kattıkları bir farkındalık ve işleyiş mevcut değildir.
Ayrıca bazı gruplar da toplumun kendilerine vermediği insiyatifleri toplum adına almaktalar ve nedense bu insiyatifler de uzun dönemde toplum yararına olmayacak sonuçlara gebe bulunmaktadır. Bu tür şüpheli insiyatif sahiplerinin yaptıkları harcamalara bakarsak oldukça enteresan durumlar gözlemlemekteyiz. Yıllardır binbir güçlükle en küçük organizasyonlar için bile canla başla toplum meselelerine eğilen insanlarımız maddi kaynak bulamazlarken insiyatif sahipleri beş yıldızlı otellerede ve büyük salonlarda organizasyonlar tertip edebilmektedirler. Birileri dil konusunda, birileri tarihi bir figürün aklanması konusunda, birileri soykırım konusunda birileri çeşitli vesaireler konusunda paralel insiyatifler almakta ve bunu da sözde toplumumuz yararına kullanmaktadırlar. Hepsinin ise tek gayesi bulunmakta anavatan ile diasporanın birbirinden koparılması hedeflenmektedir. Birileri ustalıkla bir büyüğünün vatan hasretini arabesk havada dillendirerek kuzu postuna bürünmekte ve anavatanla diaspora arasındaki yazılı ve duygusal köprülere saldırmakta; birileri sürgün ve yok edilişi usatalıkla kullanarak düşmanlığı beslemekte böylece yaptığı sözde kahramanlıkla asıl niyeti olan anavatan üzerinde baskı kurulmasını sağlayarak diasporadan koparılmasına çalışmakta; birileri de sözde tarihi haksızlığı gidererek burada her şeyin nasıl yolunda olabileceği mesajını toplumun bilinçaltına yerleştirerek anavatana çevrilen dikkatleri ve anavatanla olan etkileşimleri sabote etmeyi hedeflemektedirler.
Şimdi yeniden asıl konumuza dönelim: kendisini dil derneği olarak adlandıran yapının tek hedefi anavatanla olan bağlarımızı yok etmektir kısaca. Bu yapılanmayı artık toplumumuzun gündeminden düşürmek lazımdır. Bu yapılanmanın en son bulunduğu teşebbüs kesinlikle iyi niyetle yola çıkmadıklarının yeni bir delilidir. Son teşebbüslerinde Türkiye Milli Eğitiminin tanıdığı ve kabul ettiği Kril temelli yazı şekli yerine hiçbir edebi geçmişi ve gelecek ümidi olmayan yanısıra bilimsel olarak da onaylanmamış Latin yazı şeklini yeniden ilgili bakanlığa sunmuşlardır. Bakanlığın devlet kurumu ciddiyetiyle ve bilimsel gerekçelerle bu durumu daha önce reddetmiş olmasına rağmen yine aynı teşebbüste bulunmuşlardır. Bu yapılanma daha önce amaçlarına ulaşmak için dilbilimi uzmanlarını alet etmek teşebbüsünde bulunmuştu ve bu insanlarımız açıklamalarının çarpıtıldığını da deklare etmişlerdi…
BUNA BİR SON VERİLMESİNİ SAĞLAMA VAKTİDİR.
Marğuş Vezir
18.03.2015
20:52