#1336 Ekleme Tarihi 13/03/2017 09:18:50
Çerkesçe (Çerkes dilinde: Адыгабзэ - Adıgabze) Kafkas Dil ailesinin Kuzey Kafkas Diller Grubunun, Kuzey-Batı Kafkas alt grubunda yer alır. Çerkesçe bugün Rusya Federasyonu’na bağlı Adıge, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes özerk cumhuriyetlerinin Rusça ile birlikte resmi devlet dilidir. Adıge Cumhuriyeti'nin Resmi yazım dili Ç’emguy(Temir;y) diyalekti diğer iki Cumhuriyette ise Kabardey diyalekti esas alınmıştır. Bugün Çerkesçe bu üç cumhuriyetin yanı sıra, yine Rusya Federasyonu’na bağlı farklı birimlerle birlikte, çoğunluğu Türkiye'de yaşamakta olan, Ürdün, Suriye, İsrail ve Çerkes diasporasının yaşadığı diğer ülkelerde hala konuşulmaktadır.
Adlandırılma Sorunu
Çerkesçe tek dil olmasına rağmen adlandırılma konusunda bazı sıkıntılar vardır. Bu sıkıntının vatan boyutu, Sovyetler Birliğinin ulus politikası uygulamalarından biri olarak Çerkesya(Adıge Vatanı)’nın farklı idari birimlere ayrılması ve tek bir ulus olan Çerkes Halkının dört farklı halkmış gibi dört farklı isimle adlandırmasıyla başlıyor ve bugün hala resmi olarak Rusya Federasyonu’nda Çerkesler, dört farklı halk ismi ile tanımlanıyor. Bu adlandırmalar şu şekilde; Adıge Cumhuriyeti'nde yaşayan Çerkesler, Adıgeler (Адыгейцы – Adıgeytsı), Kabardey-Balkar’da yaşayanlar Kabardeyler (Кабардинцы – Kabardintsı), Karaçay-Çerkes’te yaşayanlar Çerkesler(Черкесы-Çerkesı) ve Krasnodar Kray’da yaşayanların bir kısmı, Şapsığlar(Шапсуги-Şapsugi). Bu adlandırma direkt olarak bu bölgelerdeki dillerin adlandırılmasına da yansıdı ve tek bir dil olan Çerkesçe, resmi olarak Adıgeyce ya da Adıgece(Адыгейский язык – Adıgeyski yazık), Kabardeyce(кабардинский язык- Kabardinskiy yazık) ve Çerkesçe(черкесский язык-Çerkeskiy yazık) şekillerinde adlandırıldı. Oysaki 2010 yılında Rus Bilimler Akademisi Etnoloji ve Antropoloji Enstitüsü tarafından yayınlanan bildirimde bile bu etnik kimliklerin ortak oluğu ve tek bir halk yani Çerkes halkı olduğu vurgulanmıştır. Bundan dolayı bu dilin Rusçada Çerkesçe(черкесский язык-Çerkeskiy yazık) olarak tanımlaması en doğru olandır demek yanlış olmaz.
Adlandırma konusunda özellikle Türkiye diasporasında yaşanan sıkıntı ise biraz daha faklı bir boyutta. Sürgün sonrasında Anadolu topraklarına gelenlerin büyük bir çoğunluğunun Çerkes(Adıge) olması ve yerel halkın diğer gelen halkları (Abaza, Oset, Çeçen, Karaçay vd) tam olarak tanımaması dolayısıyla bu hakların hepsini birden Çerkes olarak isimlendirmiştir. Zamanla diğer halkların fertlerinin kimileri de Çerkes ismini benimsemişlerdi. Bundan dolayı Çerkesçe’nin sadece bir halkın dili olmadığını Kuzey Kafkas haklarının dillerinin tümünün ortak adlandırması olduğunu savunanlar oldu. Bunun sonucu olarak Çerkes dilleri veya Çerkes halkları dilleri gibi bir tanımlama ortaya çıktı. Oysaki Çerkes ismi 13. Yüzyıl’dan beri var olan ve kendini Adıge olarak adlandıran halkının diğer dünya halkları tarafından bilen ismiydi. Yani bu isim Osmanlı topraklarına gelmeden öncesinde de vardı. Özellikle son yıllarda bu halkların Kuzey Kafkasya’daki vatanlarıyla iletişimlerinin ve ilişkilerinin artması sonucu Çerkes(Adıge)lerin dışındaki halkların, etnik isimleriyle kültürel örgütlemeler oluşturması ve Çerkes ismini kabul etmemeleri ile sadece Adıgelerin isminin Çerkes olduğu gerçekliği daha çok kişi tarafından bilinmeye başladı. Bu sefer de Çerkes diye bir halk yok Çerkesçe diye bir dil yok diyenler ortaya çıkmaya başladı ve bu kişiler Çerkesçeyi Türk literatürüne Adıgece şeklinde sokmaya çalıştılar ve kısmen de başarılı oldular. Bunun bir sonucu olarak Çerkesçe, Türkiye’de ortaokullarda Adıgece ismi ile seçmeli dersler arasında yer aldı. Buna karşılık aynı dil için Düzce Üniversitesi'nde Çerkes Dili ve Edebiyatı ismiyle bir bölümü açıldı. Adıgecenin de Çerkesçe demek olduğu muhakkak ama bu dilin Türkçedeki var olan karşılığının Çerkesçe olduğu, bu isminin Türkiye halkları tarafından daha çok bilenin ve siyasi bir ağırlığı da olan bir isimlendirme olduğu açıktır. Bununla beraber Adıgece söylemini dile getirenlerin kimisi de vatandaki cumhuriyetleri öne sürerek Kabardeyce diye bir söylemi de geliştiriyorlar. Bu şekilde de Kabardey bölgesinde yaşayan Çerkesleri farklı bir dile sahip farklı bir halk gibi göstermeye çalışıyorlar.
Adlandırma konusunda diğer bir sıkıntı ise direkt “Çerkesçe” ismiyle alakalı olmasa da daha çok diasporada ve kısmen de Çerkesya’da görünen Çerkesçe’nin diyalektlerinin bir dilmiş gibi adlandırılması. Birçok başka dillerde de olduğu gibi, Çerkesçede de farklı diyalektler ve ağızlar mevcut. Genel olarak Çerkesya’nın 12 bölgesinde konuşulan veya 12 Çerkes boyunun konuştuğu diyalektlerdir(Abdzah, Besleney, Bjedığu, Ç’emguy, Kabardey, Şapsığ… vd) bunlar. Bu diyalektler temel olarak iki gruba ayrılır ve Yukarı(ya da doğu) Çerkes diyalekti, Aşağı(ya da batı) Çerkes diyalekti olarak bilinir. Aynı diyalekt grubu içerisinde yer alanlar arasında genel olarak bazı ses farklılıkları varken bu iki diyalekt grubu arasında bazı ses farklılıklarının yanı sıra gramer farklılıkları da mevcuttur. Ama bir diyalekti tam olarak bilen bir kişi diğer diyalekti de rahatlıkla anlar ve sıkıntı yaşamaz. Bu anlama olayı da biraz da diğer diyalektlere kulak aşinalığı ile de alakalı. Kimileri buradan yola çıkarak bilinçli olarak, sanki başka hiçbir dilde diyalekt ve ağız farklılığı yokmuş gibi Çerkesçe’nin bu diyalektlerini farklı diller olarak göstermeye çalışır, kimisi de bilinçsiz bir şekilde diyalektleri bir dil gibi adlandırmaya kalkarlar yani Kabardeyce, Şapsığca, Abdzahçe… şeklinde. Oysaki Kabardey diyalekti Şapsığ diyalekti Abdzah diayalekti ya da temel olarak doğu ve batı diyalekti doğru adlandırma şeklidir diyebiliriz.
Çerkesler tarafından yapılan adlandırma farklılıklarının ulusal bilinçsizlik olarak değerlendirmek mümkünken diğer unsurlar tarafından dayatılan bu farklı adlandırmalar Çerkes Halkını pasifize etmek için olduğu görülmektedir.
Sonuç olarak Çerkesleri pasifize etme çalışmasına dur demek ve Çerkes ulusal bilincini yükseltmek için özen göstermeli, Çerkesçe konuşurken anadilimizi “Adıgabze”(адыгабзэ), diğer yabancı dillerde konuşurken anadilimizi inatla Çerkesçe(Avrupa dillerinde Circassian) olarak adlandırmalıyız.
Alfabe Sorunu
Çerkesçenin dünyanın yaşayan en eski dillerinden biri olduğu söylense de edebi yazım dili olarak yeni dillerden birisi denilebilir. İlk Çerkesçe alfabe çalışmaları 1800’lü yıllarda başlanmakla birlikte bu güne kadar farklı dönemlerde Çerkesya’da ve Çerkeslerin yaşadığı ülkelerde; Latin, Kiril ve Arap alfabeleri esaslı Çerkes alfabesi çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmaların bir kısmı farklı sebeplerden dolayı benimsenmemiş ya da sınırlı çevrelerde kalmıştı.
Çerkesçe için dönüm noktası 1920’li yıllarda Sovyetler Birliği’nde, yazısı olmayan halklar için başlatılan alfabe oluşturma çalışmasıdır. Bu dönemde Doğu Çerkesleri (Kabardey-Balkar ve Karaçay –Çerkes Cumhuriyeti ) ve Batı Çerkesleri(Adıge Cumhuriyeti) için iki farklı alfabe çalışmaları yapıldı. Ve bugün Cumhuriyetlerde resmi olarak kullanılan alfabeler o dönemin çalışmaları sonucu ortaya çıktı
Bugün Çerkesler resmi olarak bazı ses farklılıkları olan Kiril esaslı iki alfabeye sahipler. Bu Alfabelerden birisi, Adıgey Cumhuriyeti'nde kullanılan ve üçü işaret olmak üzere 66 harften oluşur. Bu alfabe Rus dilbilimci Prof. N.Yakovlev ve Çerkes Aşhamaf(Iашъхьэмаф) Davut tarafından hazırlandı ve 1938 yılından bugüne kullanılmakta. Diğeri ise Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar Cumhuriyetlerinde kullanılan yine üçü işaret olmak üzere 59 harften oluşmaktadır. Bu Alfabe de Borıkuey(Борыкъуей) Tuta tarafından hazırlandı ve 1936 yılından bugüne kullanılmakta.
Alfabe tartışmaları bugün hala Çerkesler arasında farklı boyutlarda devam etmekte. Tartışmalardan birisi ortak alfabe tartışmasıdır. İki farklı Çerkes alfabesi olması durumunun, Çerkes dilinin gelişmesi için ve Çerkesler için büyük zorluklar yarattığı, en önemlisi de diaspora için dilin işlemesi ve gelişmesi için ana zorluk olduğu dile getiriliyor. Bunun içinde 15-20 yıldır tek bir ortak alfabe geliştirilmesi gerekliliği sürekli dile getiriliyor. En son 2016 yılı Eylül ayındaki Dünya Çerkes Birliği toplantısında Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Başı K’ok’ue Yuri, tekrar tek bir ortak alfabe çağrısında bulundu. Ama hala bu konuda bir sonuca varılamadı.
Alfabe konusundaki diğer bir tartışma ise alfabenin Kiril mi yoksa Latin mi olması üzerine. Bu tartışma özellikle son yıllarda tekrar canlandı. Tartışmanın en yoğun olduğu yer ise Türkiye.
Genel olarak Kiril alfabesini savunanlar, diasporada yaşasa da bir şekilde kendinin Çerkesya’nın bir parçası olarak görenlerdir. Latini savunanlar ise kendini artık yaşadığı ülkenin bir ferdi sayan ve anti-Rusya düşüncesi olan kişilerdir. Dil bilenlerin, aynı zamanda bu özelliklerinin kendilerini bir dil bilimcisi yaptığı düşüncelerine bakılırsa bu tartışmaların Türkiye Çerkes diasporasında bilimsellikten daha ziyade politik ve ideolojik sebeplerden dolayı olduğu görülmekte.
Latin alfabesini savunanlar, Kiril alfabesinin zor ve Çerkesçe için yetersiz olduğu, Latin alfabesinin daha evrensel, teknoloji, bilim, teknik ve dijital sistemlere en uyumlu alfabe olduğu ve en önemlisi hedef kitlelerinin Türkiye’de yaşayan Çerkesler olduğu gerekçelerini ileri sürüyorlar.
50 yaşından sonra Arap alfabesini öğrenip Kur’an okumaya başlayan insanları görünce, aslında dil öğrenmek isteyenler için alfabeyi öğrenmenin çokta zor olmadığını anlaşılmakta. Kirilin yetersiz olduğu doğru olabilir peki Latin alfabesi hangi özelliğinden dolayı Çerkesçe için yeterli bir alfabe olacak? Latin alfabesinin daha evrensel bir alfabe olduğu gerçek; ama Latin alfabesi kullanmayan Japonya, Çin, Rusya vb ülkelerin hangi teknoloji, bilim ve teknikten mahrum kaldığını kim söyleyebilir? Hedef kitlesi olan Türkiye diasporasında 30 yaş altı kaç genç Çerkesçe biliyor? Sorun okur-yazarlık sorunu değil aslında dil bilip bilmemek sorunu var Türkiye’de. Türkiye’de ilk dili Türkçe olan, annesinden babasından ve çevresinden Türkçe duyarak büyüyen bir Çerkes için Çerkesçe yabancı bir dil. Çerkesçe hangi alfabeyle yazılırsa yazılsın, bir Türk Çerkesçe öğrenmek için hangi zorlukları çekiyorsa, ilk dili Türkçe olan Çerkes de aynı zorlukları çekecek. Alfabenin değişmesi bu sorunu çözmeyecek. Bugün Türkiye’de Latin ve Kiril alfabesiyle ortaokulda seçmeli olarak dersler veriyor. Acaba bu iki farklı alfabelerden ders alan öğrencilerden kaç tane Meşbaş’e İshak, Showcents’uku Aliy, Nole Zaur gibi edebiyatçılar yetişecek?
Hangi alfabe Çerkesçeye daha uygundur buna karar verecek olanlar dil bilimcileridir. Ama bugünün realitesi, Çerkesçe’nin de resmi dil olduğu ve bu dilin, yaşama ve gelişme olasılığının en yüksek olduğu yer Rusya Federasyonuna bağlı üç cumhuriyetimizdir. Eğer yarın yine büyük edebiyatçılarımızı çıkartacaksak, dili yaşatacaksak yine bu üç cumhuriyetten yaşatacağız. Rusya Federasyonu’nda da Kiril dışında farklı bir alfabe kullanmak mümkün olmadığından dolayı da bugün Çerkes dilinin alfabesi Kiril alfabesidir yarın ne olur bilmeyiz. Vatanda dile getirilen ortak alfabenin de Çerkes dilinin sorununu çözemeyeceği bir gerçek ama Cumhuriyetler arasında siyasi birlik sağlanması adına bir adım olabilir.
Sonuç olarak Çerkesçe’nin Kiril ya da Latin diye bir alfabe sorunu yok. Bugün var olan sorun Çerkesçe’nin yaşatılması yani genç nesle aktarılması. Bu sorunun da çözümünde en son çarelerden biri alfabeyi değiştirmektir.
Hakhu Nart Hakan
Kaynak:
Murat Papşu: 2004’te Alfabe Tartışması
Murat Papşu: Çerkes –Adığe Yazısının Tarihçesi
Zeynel Abidin : Çerkesce Diye Bir Dil Yok mu?